| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 15.10.2019 |
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben 105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 13'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Şimdi, bu madde Komisyon sürecinde de çok tartışıldı. 13'üncü maddede, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesine "Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz." diye bir cümle eklenmiş. Çok güzel eklenmiş. Ama maalesef bu kanuna bir cümle eklenmesiyle Türkiye'de ifade özgürlüğünün önü açılmış olmuyor. Türkiye'de maalesef bu "çok geniş" olarak yorumlanan, neredeyse toplumun büyük bir çoğunluğunun artık terörist olarak kabul edildiği, neredeyse insanların barıştan söz ederken bile "propaganda" tanımlamasıyla hedef gösterildiği bir süreçte bir maddeye böyle bir cümlenin eklenmesi hiçbirimizin derdine deva olmaz. Biz bugün burada konuşmalar yaparken arkadaşlarımız -özellikle AKP-MHP ittifakının dış siyasete ilişkin yaptıkları eleştiriler- yine aynı cümlelerle, "Bu Meclis çatısı altında terör örgütü propagandası yapılıyor." cümleleriyle açıklama getirdi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bizler yani toplumun belli bir kesimi iktidardan farklı düşünebiliriz; iktidarın siyasetini benimsemeyebiliriz; iktidarın diliyle, cümleleriyle, bize koyduğu çerçeveyle konuşmak zorunda değiliz. Kendileri "harekât" der; biz "işgal" deriz, biz "savaş" deriz, ki biz bunları derken de bir cümle kurarız, yani barış propagandasını, barış siyasetini savunuruz.
Şimdi, maalesef ki Türkiye dünyaya bir örnek oldu değerli arkadaşlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde -bakın, ben daha önce de söylemiştim burada- barış propagandası suç sayılmaz. Aksine, Türkiye'nin de imza koymuş olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 20'nci maddesi çok açık bir biçimde der ki: "Her türlü savaş propagandası yasalarla yasaklanır." 2'nci maddesinde "Ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma şeklini alacak biçimde savunulması yasalarla yasaklanır." der. Bu sözleşmeye Türkiye de 23 Aralık 2013 tarihinde imza koymuş. Yani, imza koyduğumuz uluslararası anlaşmalar... Anayasa'nın 90'ıncı maddesinin son fıkrası: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir." En son cümlesinde de "Bir uyuşmazlık olması durumunda uluslararası sözleşme esas alınır." der arkadaşlar. Yani bu imza koyduğumuz Birleşmiş Milletler Uluslararası Sözleşmesi'ne göre aslında iktidarın ya da belli bir kesimin yaptığı şey suç; savaş propagandası yapılıyor. Açık, aleni, televizyonlarda, yirmi dört saat canlı yayında şehirlerin bombalandığı gösterilerek, basın mensupları tarafından, iktidarların sözcüleri tarafından, milletvekilleri tarafından günün yirmi dört saati savaş propagandası yapılıyor ve savaş propagandası, arkadaşlar, suçtur ama savcılar ne yapıyor? Boş verin savcıları. Ülkede artık savcılar soruşturma başlatmıyor, Emniyet Genel Müdürlüğü bir açıklama yapıyor, diyor ki: "Biz harekâtla ilgili olarak bazı söylemlerde bulunanlarla ilgili soruşturma başlattık." Ülke polis devleti ya, savcı soruşturma başlatmıyor, Emniyet Genel Müdürlüğü soruşturma başlatıyor. Peki, bu kişiler ne demişler? Barışı kutsamışlar. Biz savaş istemiyoruz, biz başka bir ülkenin toprağının işgalini istemiyoruz. Yaptığınız, üç gün sonra, Türkiye halklarının menfaatine olacak bir girişim değildir. Bakın, şu anda dünya bu meseleyi konuşuyor ve "İnsanlığa karşı suç işlendi." diyor. "Bu atılan adımlar, bunların hepsi, üç gün sonra bütün fatura, bütün Türkiye toplumuna çıkartılacak." diyen herkes gözaltına alınıyor çünkü talimat iktidardan, çünkü iktidar savaş siyasetiyle, işgal siyasetiyle, kırım siyasetiyle kendini var etmeye çalışıyor. Bu, Türkiye'nin savaşı mı? Değil. Bu, halkların savaşı mı? Değil. Ama bunun karşısında ses yükseltene cezaevi kapısı gösteriliyor, gözaltı gösteriliyor. Bu meseleyle ilgili 500'e yakın kişi gözaltına alınmış ama büyük çoğunluğu da bizim partimizin mensubu arkadaşlarımız. Bakın, en az, bizim partimizin mensubu il eş başkanlarımız, ilçe eş başkanlarımız 135 kişi bu süreç içerisinde gözaltına alınmış. Bunlardan 13'ü tutuklanmış. Ne yapmış bu insanlar? Barış demiş. Ne demek barış, suç? Nasıl barış demek suç olabiliyor? Nasıl iktidarı eleştirmek suç olabiliyor? Buraya bu maddeyi koydunuz diye bu uygulama ortadan mı kalkacak? Kalkmayacak arkadaşlar. Gazeteciler haber yaptıkları için, bu meseleyle ilgili haber yaptıkları için sabah baskınıyla gözaltına alındılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Başaran.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Tabii, ben yandaş basından söz etmiyorum. Peki, yandaş basının durumu ne? Yandaş basın, Nusaybin'de insanlar can havliyle patlamadan kaçarken, yaralılarını, ölülerini taşımaya çalışırken "Kim yaptı?" "Kim yaptı?" sorularını soruyor, cevabını istediği gibi alamıyor, "Ya, ben YPG dedirtemiyorum." diyor, demiyorlar YPG'nin yaptığını, ondan sonra o insanlara saldırıyor "terörist seviciler" diye. Peki, ne yapıyor iktidar? İşte, o insanları, o 4 kişiyi gözaltına aldı. İşte, kanun, yasa Türkiye'de böyle uygulanıyor. Orada insanlar bir şey söylemediği için gözaltına alındı. Bırakın söylemeyi, susmak bile hain damgası yemek demek bu ülkede, susmak bile terörist olmak demek bu ülkede. "Tarafınızı belli edin." diyorsunuz. Bizim tarafımız barıştan, özgürlükten, ortak yaşamdan yana. Sizin işgal, savaş siyasetinize karşı da sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)