GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:7
Tarih:16.10.2019

MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, aslında, ben bu yargı paketi dolayısıyla yargının ve adliyenin bir bütün olarak görmezden geldiği ya da görmediği engellilerin yargıda yaşadığı sorunların bir kısmını dile getirmek için söz almıştım, bunu yapmaya çalışacağım. Zira engellilere yönelik fiziksel ve cinsel saldırılarda korkunç bir artış var, ayrımcılık uygulamalarında korkunç bir artış var ve ne yazık ki mahkemelerde de engellilere yönelik saldırıları görmezden gelmede benzer bir artış var.

Sinem, 22 yaşında, zihinsel engelli bir genç kadın, zekâ yaşı 11. Bütün mahalle Sinem'in zekâ geriliğine sahip olduğunu, 11 yaşında bir zekâya sahip olduğunu biliyor. 5 kişi -aynı mahallede yaşıyorlar- camide, iş yerlerinde, izbe yerlerde, değişik yerlerde Sinem'e tecavüz ediliyor; hamile kalıyor. Bu 5 kişiden 1'inin çocuğun babası olduğu genetik raporlarla tespit ediliyor. Mahkemeye çıkarılıyor bu 5 kişi. Hâkim, Sinem'in bağırmadığını öne sürüp rızaya dayalı ilişkiye dayanarak bu 5 kişiyi beraat ettiriyor.

Benzer olaylar... "Engelliye Tecavüze Takipsizlik Kararı" Bir taksici... 10 yaşında bir çocuk, yüzde 50 zekâ geriliği var; çocuk bağırmıyor, iyi hâlden indirim ve beraat...

Ve daha garibi ve daha kötüsü: "İstismarda Erken Boşalmaya İndirim" Savcı, mahkeme, hâkim engelli bir çocuğa tecavüz eden birinin erken boşaldığı için cezasında indirim yapıyor ve tahliye ediyor onu.

Benzer şeyleri fazlasıyla yaşıyoruz. Filiz Hanım az önce 9 yaşında kalp krizi geçiren bir çocuktan söz etti ama anlatmadığı bir şeyi ben size anlatayım: Ona istismarda bulunan kişi mahkemede serbest bırakıldı. Daha sonra, bir yıl sonra aynı kişi Muğla'da 2 çocuğu istismar ederken gene yakalandı.

Ve hepsinde aynı şey: Eşinizi baltayla kesebilirsiniz, 10 yerinden bıçaklayabilirsiniz, çocuğunuzun önünde 10 kere kurşun sıkabilirsiniz; mahkemeye çıkarsınız, iyi hâlden indirim alırsınız. Nasıl mı? Çok basit, kravatı takarsınız, ceketinizi giyersiniz; hâkim size iyi hâl indirimi verir.

Adalet Bakanınıza söyleyin, bu hâkimlerinize biraz anlatsın bunu; kravat ve ceket insanı vicdan sahibi yapmıyor; yapsaydı, bu toplum bu engelli çocuklara, engeli olmayan çocuklara, kadınlara bu kadar saldırgan olmazdı. Ve gene kravat ve ceket ile vicdan arasında doğrusal bir ilişki olsaydı herhâlde bu Meclisten de bu savaş tezkeresi çıkmazdı. (AK PARTİ sıralarından "Ne alakası var?" sesleri)

Ben cumartesi günü Cumartesi Annelerinin yanına gittim. Aylardır, yıllardır direniyorlar. Bu cumartesi polis bu 70-80 yaşındaki kadınlara ve yanındakilere biber gazı ve copla saldırdı.

ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) - Diyarbakır'a git, Diyarbakır'a!

MUSA PİROĞLU (Devamla) - Bir tane gerekçesi var, bir tane gerekçesi var, aylardır yapmadığı iş, bir tane gerekçe: "Savaş" dedikleri için. Ve sorun şu, aramızdaki temel fark da bu; bu Meclisin çoğunluğu ve bizim aramızdaki fark: Bu Meclisin çoğunluğu kendisini seçen çoğunluğun çıkarlarını temsil etmiyor, bizse o yoksul halkın çıkarlarını temsil ediyoruz. Siz patronların ve zenginlerin, biz ise yoksulların ve işçilerin çıkarlarını temsil ediyoruz. Bunu kabul etmeyebilirsiniz. Basit bir şey söyleyeyim size, kabul etmiyorsanız yapacağınız basit işi söyleyeyim: Bütçe kanunu gelecek. Bir tane iş yapın, asgari ücretteki vergiyi, işçinin ödediği vergiyi kaldırın, ben de diyeyim ki bu çoğunluk da işçinin hakkını savundu. Bunu yapın, ondan sonra konuşun.

Şimdi, kural şu: Sizinle bizim aramızda eğer çıkar farklılığı varsa, temsil ettiğimiz çıkar farklılığı varsa dilimiz de farklılaşıyor, kavramlarımız da farklılaşıyor, sıkıntı da buradan çıkıyor. Bizden sizin kullandığınız dil ve kavramlarla konuşmamızı istiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayınız Sayın Piroğlu.

MUSA PİROĞLU (Devamla) - Bu mümkün değil. Sizin "refah" dediğiniz şeyi biz "yoksulluk" diye okuyoruz. Sizin "barış" dediğiniz şey bize "savaş" olarak geliyor. Sizin "hak" dediğiniz şey bize "haksızlık" olarak geliyor ve şunu kabul etmek zorundasınız: Biz bunları dillendirmeye devam edeceğiz. Savaşa "savaş", haksızlığa "haksızlık", cinayete "cinayet", soykırıma "soykırım" demeye, katliama "katliam" demeye devam edeceğiz ve bunun önünden de çekilmeyeceğiz, ta ki bir gün bu Meclis gerçekten yoksulların, işçilerin haklarını savunana kadar. (HDP sıralarından alkışlar)