GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde UNIFIL'e, 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/882) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:8
Tarih:22.10.2019

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan'da konuşlanan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü'ne Türk Silahlı Kuvvetlerinin sunduğu katkının bir yıl uzatılması için verilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

UNIFIL, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2006 yılındaki 1701 sayılı Kararı'yla oluşturuldu. Lübnan'da barışın tesisi ve idamesi amacıyla oluşturulan Güvenlik Gücüne, Türkiye, başlangıçtan itibaren en yüksek katkıyı veren ülkelerden olmuştur. Türkiye, uluslararası barış güçlerine katkıyı hiçbir zaman sadece askerî bir vaka olarak görmemiştir. Türkiye, bulunduğu bölgelerde insani ve bayındırlık faaliyetleriyle insani ve sosyal gelişime de katkıda bulunmuştur; UNIFIL kapsamında, özellikle 2006-2013 yılları arasında, çevre yolu inşaatı, elektrik hatları inşası, atık su şebekesi, bakım onarım tesislerinin inşası gibi faaliyetlerin yanı sıra eğitim ve sağlık alanlarındaki çalışmalarıyla bölgesel gelişmişliğe de önemli katkılar vermiştir.

UNIFIL Görev Gücü'müzün Lübnan halkından gördüğü destek, Türkiye'nin ne kadar doğru ve güvenilir işlere imza attığını da göstermektedir. Türkiye, bölgenin asli ve aktif bir ülkesidir ve bölge genelinde yapılması öngörülen tasarımların hemen tümünde temel aktörlerden biri olarak yer almaktadır ve alacaktır. Ülkemizin UNIFIL kapsamında görev yapan tek bölge ülkesi olması bu ihtiyacın da bir yansımasıdır. Türkiye, Lübnan'ın istikrarını hedef alan her türlü teşebbüs karşısında ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını desteklemeye devam edecektir çünkü Lübnan'da olanlar sadece bu ülkeyi değil, tüm bölgeyi ve dolayısıyla Türkiye'yi de etkiler niteliktedir.

Türkiye; Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya coğrafyalarının tam ortasında bulunmaktadır. İşte bu 5 deniz havzasında, Türkiye'nin gerek güvenlik gerekse de kültürel sınırları siyasi sınırlarının ötesindedir. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye'nin Orta Doğu sınırı Irak-Suriye sınırının ötesinde bir güvenliği zorunlu kılmaktadır. Buralarda barış ve istikrarın tesisi ve korunması Ankara'nın, İstanbul'un, Diyarbakır'ın, Urfa'nın, Hatay'ın ve Edirne'nin de güvenliğine katkı sunar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğe katkısının yetmiş yıla varan bir geçmişi vardır. Bu yetmiş yılda barış gücü operasyonlarına sunduğu katkıyla Türkiye beklenen, özlenen ve güvenilen bir ülkedir. Elinde ay yıldızlı al bayrağımızı taşıyan her Türk bulunduğu barış gücünde istikrar ve huzurun güvencesidir.

Türkiye hâlihazırda 10'un üzerinde Birleşmiş Milletler barış gücü ve barışın inşası harekâtına katkı sunmaktadır, bu harekâtlara en fazla katkı sunan ülkelerden biri Türkiye'dir. Uluslararası barış, güvenlik ve istikrara katkı uluslararası hukukun temel öznesidir. Türkiye Cumhuriyeti olarak bulunduğumuz coğrafyanın üzerimize yüklediği sorumluluğu uluslararası hukuktan kaynaklı bir bilinçle birleştiriyor, bölgesel ve uluslararası faaliyetlere katkı sunuyoruz. Uluslararası kuruluşlar aracılığıyla barış ve güvenlik alanında en kuvvetli katkıyı sunan Türkiye'nin, yine uluslararası hukuk bağlamında kendi güvenliğini korumak için sınır ötesi harekâtlar gerçekleştirmesinin hiçbir yanlış ya da gayrihukuki bir yanı yoktur. Türkiye haklı, hukuki ve meşru bir zeminde faaliyet yürütmektedir.

Daha on dört gün önce bu çatı altında, Türk Silahlı Kuvvetlerine sınır ötesi operasyon yetkisi veren bir tezkereyi kabul ettik. 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı'yla Suriye'nin kuzeyinin, özellikle Fırat'ın doğusunun terör örgütlerinden temizlenerek bölgede barış ve istikrarın temini için yola çıktık. Başlangıcından itibaren, bu harekâtın uluslararası hukuk ve özellikle Birleşmiş Milletler kararlarından kaynaklanan bir hak ve sorumluluk olduğunu vurguladık. Bu harekât bir terörle mücadeledir, Türkiye'nin güney sınırlarında güvenliği tesis etme faaliyetidir. Bu harekâtla Türkiye uluslararası barış ve güvenliğe karşı yükümlülüğünü de yerine getirmektedir. Harekâta başlarken uluslararası hukuk dayanak noktamızdır. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 51'inci maddesinde gösterildiği şekliyle, anlaşmanın hiçbir hükmü, bir devlete, planlı bir saldırıya maruz kalması hâlinde ona mukabele etme hakkına halel getirmez. Birisi size saldırdığında kendinizi korumak için müdahale edersiniz. Bölgeden ülkemize beka tehdidi yönelmiş, yüzlerce terör saldırısı gerçekleşmiştir.

PYD-YPG ve PKK aynı örgüttür. Terörist envanterinden teröristlerin sevk ve yönetiminin Kandil'den idare edilmesine kadar bu iki örgüt birdir. Bu ilişki yargı kararlarına da yansımıştır. Örneğin, 17 Şubat 2016'da Ankara Merasim Sokak'ta askerî personeli taşıyan servise yapılan ve 29 vatandaşımızın şehit olduğu saldırıya ilişkin gerekçeli mahkeme kararında eylemi yapan teröristlerin PYD-YPG kamplarında eğitim aldığı tespit edilmiştir. Yine Suriye'nin kuzeyinde yakalanan bir teröriste ilişkin Yargıtay 16. Ceza Dairesinin verdiği kararda, PYD'nin PKK'nın Suriye kolu olan bir terör örgütü olduğu ifade edilmiş, Ankara Merasim Sokak ve Güvenpark, İstanbul Beşiktaş saldırılarının bu örgüt tarafından gerçekleştirildiği belirlenmiştir. Ayrıca, Barış Pınarı Harekâtı süresince de terör örgütleri sivil vatandaşlarımıza havan mermisiyle yüzlerce saldırıda bulunmuş, 20 vatandaşımız şehit olmuş, 187 vatandaşımız yaralanmıştır. Öte yandan meşru müdafaa, sadece silahlı saldırı gerçekleştiğinde başvurulan bir hak değildir. Eğer büyük, yakın ve öngörülebilir bir nitelikte bir tehditle karşı karşıyaysanız, bu tehdidi bertaraf etmeye yönelik önleyici meşru müdafaa önlemleri alma hakkınız vardır. Karşımızda, sınırımızın hemen öte yakasında bir terör örgütü var ve bu örgütün Türkiye'ye tehdidi her geçen gün artmıştır. Sınırlarımızda neredeyse son aşamaya gelmiş bir terör kuşağı vardı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla bu kuşağa bir darbe indirdik ancak Fırat'ın doğusundan kaynaklı tehdit devam etmektedir. Sınırımızın hemen ötesinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından silahlandırılmış on binlerce terör örgütü mensubu Türkiye için büyük, yakın ve öngörülebilir bir tehdittir.

Uluslararası hukuktan doğan meşruiyet bakımından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 4 kararı öne çıkmaktadır. 2014 yılında 2170 sayılı ve 2178 sayılı, 2015 yılında 2249 sayılı ve 2254 sayılı Kararlar mevcuttur. Örneğin 2170 sayılı Karar, terörizmin her tür tezahürünün uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en önemli tehditlerden birini teşkil ettiğini ve ne zaman ve kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin gerekçesine bakılmaksızın her tür terörist eylemin suç oluşturduğunu ve haklı görülemez olduğunu belirtiyor. 2178 sayılı Karar, terörün yayılmasına sebep olan koşulların üzerine gidilmesine duyulan ihtiyaca vurgu yapıyor. 2249 sayılı Karar'la DEAŞ'ın uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu vurgusuyla DEAŞ'la mücadele uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler şartı altına alındı.

Türkiye'nin bu harekâta başlarken ortaya koyduğu bütün tezler, belirttiğim uluslararası hukuk karar ve kurallarıyla tam bir uyum hâlindedir. Nitekim dünyada hiçbir ülke bu harekât gayrimeşrudur, hukuk dışıdır diyemiyor, diyemez de. Özetle, bu harekât uluslararası hukuk bağlamında tamamen haklı ve meşrudur.

Değerli milletvekilleri, olası sonuçları itibarıyla bölge tarihinin en önemli günlerinden birini yaşıyoruz. Sadece Türkiye'nin terörle mücadeledeki etkinliği değil, Suriye ve hatta Irak başta olmak üzere tüm Orta Doğu bugünkü görüşme ve gelişmelerden etkilenecektir.

Bir taraftan ABD'yle varılan yüz yirmi saatlik mutabakatın sona ermesi, diğer taraftan Sayın Cumhurbaşkanımızın Soçi'de Rusya Devlet Başkanıyla görüşmesi bugüne takvimdeki herhangi bir günden ayrı bir önem yüklemektedir. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yükselecek sesin, Türkiye'nin millî politikalarına, terörle mücadelesine, sınır güvenliğine, komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne ve istikrarına uygun olması temennimizdir. Bu yeni dönemde Türkiye, hem sahada hem masada bu sürecin kurucu unsurudur.

Bugün ortaya çıkabilecek iki önemli sonuç bölgesel ve uluslararası gelişmeleri derinden etkileyebilecektir. Birincisi, sadece Resulayn ile Tel Abyad arasındaki 120 kilometre değil YPG kontrolündeki 444 kilometrenin mutlaka terörden temizlenmesi; ikincisi, Suriye'nin toprak bütünlüğü, bölgesel güvenlik ve istikrarın inşası için Fırat'ın doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi fark etmeksizin adı ne olursa olsun tüm terör örgütleriyle mücadele kararlılığı.

Bugünün önemli gelişmelerinden biri, ABD'yle varılan mutabakattı. Buna göre, Suriye'nin kuzeyindeki terör unsurlarının yüz yirmi saat içinde bölgeden çıkması ve bölgede güvenliğin tesis edilmesi amaçlanmıştı. Bu haklı ve meşru amacın gerçekleşmesi için söz konusu mutabakatı, Türkiye olarak kıymetli gördük. Bu mutabakat, Türkiye'nin uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne ve daha önemlisi, insanlık vicdanına bağlı ve saygılı tavrını sonuna kadar muhafaza ettiğinin ispatıdır. Bugün saat 22.00 itibarıyla yüz yirmi saatlik süre dolmaktadır. Süre dolarken bir kez daha dikkat çekmek istiyorum: Barış Pınarı Harekâtı'nın iki önemli amacı vardır: Birincisi Suriye'nin kuzeyinde kurulmak istenen terör koridorunu kırarak Türkiye için güvenli bir bölge inşa etmek; ikincisiyse sadece ülkemizin değil, Suriye'nin de toprak bütünlüğünü tehdit eden terör örgütleriyle mücadele etmek. ABD'yle varılan yüz yirmi saatlik mutabakatta YPG, güvenli bölgenin dışına, 32 kilometre güneye ötelenecek olsa da bu örgüt, Suriye'nin bütünlüğünü tehdit etmeye devam edecektir.

Suriye'nin toprak bütünlüğü tehdidine karşı mücadele etmek bu saatten sonra sadece Türkiye'nin değil, tüm uluslararası camianın sorumluluğudur. ABD, Rusya ve İran başta olmak üzere, bugün Suriye hakkında bir çift söz söylemeyi dahi kendisine hak gören ülkeler, Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve terör örgütlerini yok etmeye yönelik tutumlar almak zorundadırlar. İlk adım ise en büyük tehdidi yani terör örgütlerini yok etmektir. Türkiye'nin sınır ötesi harekâtlarını bu çerçevede görmeleri ve desteklemeleri gerekir. Suriye'deki güçler, terör örgütlerini kullanmak yerine onlarla mücadele etseydi zaten ne Fırat Kalkanı ne Zeytin Dalı Harekâtı olurdu ne de Barış Pınarı Harekâtı'na gerek duyulurdu.

Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, terörle mücadeledeki kararlılığımızı, ülkemizin haklı duruşunu, meşru pozisyonunu dünyaya defalarca haykıran Sayın Cumhurbaşkanımızı ve Hükûmetimizi yürekten kutluyoruz. Bu akşam saat 22.00'den itibaren bölgenin terörden tamamen temizlenmemesi hâlinde, uluslararası meşruiyetle perçinlenen irademiz sahaya yansıyacaktır. Her türlü gelişmeye karşı uyanık olacağız; su uyur, düşman uyumaz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, uluslararası barış ve güvenliğe en fazla katkı sunan ülkelerden birisidir. Bununla birlikte, kendi güvenliği ve komşu ülkelerin toprak bütünlüğü için de sınır ötesi harekâtlar düzenlemiştir ve düzenlemeye de devam etmektedir. Kore'de, Kosova'da, Somali'de, Lübnan'da, Liberya'da, Haiti'de yaptığımız neyse, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı'nda da odur. Esas olan, ismindeki harflere bakmadan terörle mücadeledir; coğrafyalardaki barış, huzur ve güvenliğin tesisi ve korunmasıdır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin tüm bu faaliyetlerini destekledik ve desteklemeye devam ediyoruz.

Bu vesileyle, Cenab-ı Allah'tan bütün şehitlerimize rahmet, yaralı gazilerimize acil şifalar ve kahraman askerlerimize üstün muvaffakiyetler diliyoruz. Görüşmekte olduğumuz tezkereye de olumlu oy vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)