| Konu: | Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 23.10.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden beklenildiği üzere ben bu kanun teklifi üzerinde konuşmayacağım. Benden zaten başka bir şey bekleyemezsiniz, dolayısıyla ben geçmişte olduğu gibi bildiğimi okuyacağım yine.
Bir defa, söyleyeceğim her şeyin bu Suriye krizinin siyasi cephesiyle ilgili olduğunu not etmenizi isterim. Üç defa çiziyorum altını, siyasi cephesiyle ilgili olduğunu söylemek isterim. Askerî kısmının bir başarı olduğunu söyleyebilirsiniz tarif edilen alan içinde. Nitekim dün akşam Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamayla amaca ulaşıldığını, M4 Kara Yolu'na ulaşıldığını, operasyonun başarıyla bitirildiğini duyurdu. Biz bundan hepimiz memnuniyet duyduk ama hem bu operasyonda hem de bu krizin başından bu yana kaybettiğimiz evlatlarımızı, şehitlerimizi rahmetle anar ve gazilere de acil şifalar dilerim.
İzin verirseniz ben Trump'ın mektubuyla başlayacağım. Siz tabii "Trump'ın mektubunu yırttık attık çöpe." dediniz. Belki öyledir, emin değilim ama benim merakım Trump'ın mektubuyla ilgili değil, mektubu çöpe attınız, mektubun ekini ne yaptınız? Bir ekini çıkarır mısınız mektubun ortaya? Siz çıkaramazsanız biz çıkaracağız sonunda belki. Dolayısıyla lütfen o çöpü iyice araştırın, orada başka bir kâğıt parçası daha var, onu bir bulun lütfen. Niye bunu söylüyorum? Bu durum maalesef sizin kurduğunuz düzenin ayıbıdır. Hâlbuki bu demokrasi ortamında her şeyin şeffaf olması gerekirdi ve sizin de bunu bizimle paylaşmış olmanızı biz beklerdik. Niye bunu söylüyorum? 14 Ekim tarihinde Sayın Hulusi Akar bizi ziyarete geldi, işin askerî cephesi hakkında bilgi verdi; hâlbuki bu mektup 9 Ekim tarihli, 14 Ekimde gelen Hulusi Akar, bize böyle bir mektuptan bahsetmedi. 16 Ekimde Sayın Çavuşoğlu milletin önüne çıktı -burası millet- her şeyi anlattı siyasi cephe hakkında, ne mektuptan bahsetti ne ekinden bahsetti. Madem çöpe attınız, niye Hulusi Akar veya Sayın Çavuşoğlu "Bize böyle edepsiz bir mektup geldi, yırttık attık." diyemedi? Hâlbuki derse bizden bile puan alırdı belki. Dolayısıyla gizlediğiniz konular ister istemez sizin yürüttüğünüz siyasetin etkinliği konusunda ciddi sorgulamalara yol açmaktadır.
Ben Sayın Çavuşoğlu burada konuşmasını yaptıktan sonra birkaç hususa değindim. Tutanaklardan okuyacağım şimdi ben size bir paragrafı. Şöyle demişim: "M4 Kara Yolu'nun kuzey kaldırımına geldiğinizde 'Operasyon başarıyla tamamlandı.' diyecek olsanız bile, ben size 'Kara yolunun güney kaldırımındaki 65 bin kişilik PYD/YPG ordusu ne olacak?' diye sorarım. Her harekâtın siyasi sonuçlarının da düşünülmesi gerekir. Bugün söyleyemiyor olsanız dahi sonunda maalesef kabullenmek durumunda olacağınız başka siyasi gerçekler de olacak, bunun da hesabını vatandaş size sandıkta soracaktır." Ne demişim? "Ben bunu sorarım." demişim, bugün de soruyorum, arzu edenler cevap verebilirler. İkinci cümlem, aynı oturumdan: "Keşke, ismi 'Özerk Suriye Ordusu' veya 'Suriye Millî Ordusu' olarak adlandırılan birlikleri bu operasyonda hiç kullanmasaydınız."
Dün Amerikan Savunma Bakanı ne dedi biliyor musunuz? "Türkiye'nin kullandığı Suriye Millî Ordusu savaş suçu işlemiştir." dedi. Orada da bitirmedi cümleyi "Bu orduyu kullandığı için Türkiye Cumhuriyeti sorumludur." dedi. Hak etmemiş olabilirsiniz ama ben size "Keşke kullanmasaydınız." dedim. Yine İhsan Sabri Çağlayangil'i andım o gün, dedim ki: "Orta Doğu'da önemli bir yemeğe davetli olduğunuz hâlde davetliler listesinde adınız yoksa bir de menüye bakın, adınız menüde olabilir!" Ben bunu söylerken Pence ile Sayın Erdoğan arasındaki görüşmeye atıfta bulunuyordum ama aynı şeyi dün akşam yaşadık biz yani Putin ile Erdoğan toplantıdayken maalesef yine bir yemekteydi ve aynı durumu bir kere daha bize yaşattınız.
Yine, ne demişim? "Rusya fırsatı kaçırmadı, ne mi yaptı? YPG/PYD'yi ikna etti, güvenlik bölgesini bir güvenlik cebine dönüştürdü, Esad'ın kuvvetlerini üstümüze saldı, âdeta bizi bir cep içinde sıkıştırmak suretiyle bizi Esad'la görüşmeye itmeye çalıştı. Bunda da ne ölçüde başarılı olduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz." demişim, ben bunu 16'sında söylemişim. Dün akşam bunu gördük; ben falcı da değilim, müneccim de değilim ama göz göre göre üzerimize geliyor meseleler, siz bunları fark etmiyorsunuz; sizleri suçlayamam tabii ki, siz burada yasama organındasınız, orada bir yürütme organı var bunların üstesinden gelmiş olması gereken.
İşin bir başka cephesine geçeceğim, yine, demişim ki 16'sında: "Döne döne başımız döndüğü için bugün iktidardan duyduklarımızdan yarın da dönüleceğinden kendimiz gibi eminiz." Yine döndük. Nasıl döndük? Bir akşam Rusya'yla, bir akşam Amerika'yla... Ne oynuyoruz bilmiyorum, iskemle kapmaca mı nedir bu oyunun adı biz çözemedik. Devam ediyorum, yine, söylemişim: "Yapılması gereken, AK PARTİ'nin bugüne kadar yaptıklarının tersini yapsaydık bu iş çoktan çözülmüş olurdu." Yani biraz evvel "Sandıkta hesabını soracaktır vatandaş." dedim, sandığa kadar beklemeye gerek yok, affedersiniz ama sokaktaki vatandaş bize soruyor: "Biz bu haltları niye yedik?" Bunun cevabını biz değil, siz vereceksiniz çünkü iktidar sizsiniz.
Yine, bu dün akşamki mutabakatın içinde, "mutabakat" diyorum ama onun içinde başka bir mutabakat daha var; Adana Mutabakatı. Herkes bol keseden Adana Mutabakatı'na atıfta bulunuyor ve şunu unutuyor: Adana Mutabakatı dediğimiz metin PKK'yla ilgili; bir. İki; tek taraflı. Üç; bunu siz imzalamadınız, başka bir iktidar imzaladı, siz antlaşmayı imzaladınız 2010 senesinde. Ben size o zaman da söyledim, yine söylüyorum: Siz "Adana Mutabakatı" dedikçe esas şeyi sizin önünüze getirecek, başka bir kâğıt koyacak, diyecek ki: "Adana Mutabakatı başka bir âlemin, başka bir sorunun anahtarıydı, gelin sizinle, lütfen, Sayın Davutoğlu'nun ve Sayın Cumhurbaşkanınızın imzaladığı metin üzerinden gidelim." Metne baktınız, değil mi? Herkes okudu metni dün akşam, çok ayrıntısına da girmeyeyim, birkaç noktasına değineyim. Onun açıklamasından evvel hem Putin hem Sayın Erdoğan konuştu. Putin'in ağzından hiç "YPG" lafı duymadınız, terörist olarak YPG lafı duymadınız, "Kürt silahlı gruplar" dedi, başka bir laf etmedi, "DAEŞ" dedi ama hiç öyle "YPG teröristtir." demedi, üstelik onun ötesine de gitti, bir ayrılıkçı hareketten söz etti. Ayrılıkçı hareket nerede var? Bask bölgesinde var, Katalan bölgesinde var; terörizm yok orada. Bizi o duruma getirdi dün akşam. Kusura bakmayın, bazılarınız iddialı bir şekilde bir zaferden bahsediyorsunuz, askerî zaferi ben de kabul ediyorum, siyasi bir zaferden bahsediyorsunuz ama o, siyasi bir zafer değil. Siz, maalesef, bize "Biz oyunu bozduk." diyorsunuz, bana sorarsanız siz oyuna getirildiniz; siyasi anlamda bugün bir deli gömleği giydirilmiş vaziyettesiniz ve eliniz kolunuz bağlı; farkında mısınız bilmiyorum. Ben gözlemlerimi sizinle paylaşıyorum.
Dün akşam hepimiz Soçi'deydik, Sayın Putin ile Sayın Erdoğan içeride bu sorunu çözmek için müzakere ederken aynı saatlerde Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan Yardımcısı Moskova'da bir açıklama yaptı. Ne dedi beğenirsiniz? "Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'de başlattığı Barış Pınarı Harekâtı'nın Suriye'nin toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini düşünüyoruz." dedi. Yani içeride bir adamla konuşuyorsunuz, o adamın maiyetindeki Moskova'da bambaşka bir şey söylüyor, bambaşka bir şey de söylemiyor, kendisine verilen görevi yapıyor. Yani bir tarafta elma şekeri, öbür tarafta bir sopa var ortada. Bunu hissetmenizi biz beklerdik.
Son bir şeye değinmek isterim. Bütün bunlar maalesef iktidarın dış politika alanında veya diplomasi alanındaki başarısızlık öyküsünün çeşitli unsurları.
Biz, tabii, muhalefet olarak bu kürsüde konuşurken bir yandan sizleri bilgilendirmeye çalışıyoruz -belki göremediğiniz, okuyamadığınız veçheleri itibarıyla- bir yandan da sokaktaki insanı bilgilendirmeye çalışıyoruz ve o bilgilendirme çerçevesinde biz parti olarak bir diplomasi okulu kurduk. Müjdeler olsun, buraya diploması olmayanları da alacağız.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)