GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:12
Tarih:31.10.2019

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kırk sekiz yıl önce yürürlüğe giren bu kanunun günümüz şartlarına uyum sağlaması adına değiştirilmesini doğru buluyoruz. Ancak bunu yaparken sektördeki sorunları da dikkate alarak çözüm önerileri geliştirmeliyiz.

Üzerine söz aldığım teklifin 1'inci maddesi, su ürünleri ruhsat tezkereleri ve izinlerini düzenlemekte. Kanunun mevcut hâli nedeniyle işletmeler gemi ve teknelerini ruhsatlandıramadıkları için ÖTV'siz yakıt almaları konusunda sıkıntılar yaşamaktaydı. Sektörün artan maliyetleri içerisinde en büyük gider kalemini oluşturan yakıt ve enerji tüketimi konusunda yapılacak söz konusu değişiklik olumlu sonuçlar doğuracaktır. Ancak ilk kez ruhsat alacakların belli bir süre su bilimleri mühendisleri, su ürünleri mühendisleri veya balıkçılık teknolojisi mühendisleri tarafından eğitim almaları sağlanmalı ve sonra yapılacak sınav sonucunda sertifikaları verilmelidir.

Yine, bu madde kapsamında yapılan değişikliklerle ülkemiz için ilk defa balık türlerine yönelik avcılık kotası getirilmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus kotanın nasıl belirleneceğidir. Avcılık kotalarının belirlenmesinde üniversiteler ve araştırma enstitülerinin yer alacağı bir komisyon oluşturulmalı ve kotanın oluşturulmasında bilimsel ölçütlerden faydalanılmalıdır. Ayrıca, yine bu konuyla ilgili olarak, stokların yıllık olarak izlenmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, köklü bir düzenleme yapılması gereken asıl mesele sadece görüştüğümüz bu kanun teklifi değil ülkenin genel tarım politikalarıdır. AKP Hükûmetlerinin uyguladığı politikalarla on yedi yılda ülke tarımı maalesef çöktü. İktidar ülkede üretimi teşvik etmek yerine ithalat yapmayı tercih etti. Parayı kendi çiftçisinin yerine ithalat yaptığı ülkelere kazandırdı. Türkiye bu yılın ilk sekiz aylık döneminde toplam 5 milyon 457 bin ton buğday ithal etti. İthal ettiğimiz buğdaya 1 milyar 296 milyon dolar ödedik. Mısırdaysa ilk sekiz ayda 2 milyon 800 bin ton ithalat gerçekleşti. İthal ettiğimiz mısıra da 557 milyon dolar ödedik. Pamukta da durum farklı değil. 2019 yılının ilk sekiz ayında, Çin'in 2,6 milyar dolarlık pamuk ithalatının arkasından, maalesef, 1,1 milyar dolarla 2'nci sırada yer alıyoruz.

Sorun sadece buğday, mısır, pamuk, ayçiçeğinde değil, bütün tarımsal ürünlerde sorun var, üzümde de aynı zeytinde de aynı. Sizlere soruyorum değerli milletvekilleri: Ülkemizin bu güzelim topraklarında bu ürünler yetişmiyor mu? Niye biz bu ürünleri ithal etmek zorunda kalıyoruz? Tarımda durum gerçekten içler acısı.

Tarım sektörü bu kadar sıkıntıdayken hayvancılıkta da durum farklı değil. Kırmızı ette ithalat rekoru kırmaya devam ediyoruz. 2018 yılında 55 bin ton kırmızı et ithalatı için 260 milyon dolar ödedik. 1 milyon 460 bin büyükbaş, 426 bin küçükbaş olmak üzere 1 milyon 886 bin canlı hayvan ithalatı yapıldı. Sadece et ve canlı hayvan ithalatına 2018'de ödenen döviz 2 milyar doların üzerinde. Yazık değil mi değerli milletvekilleri? Dört bir köşesi yemyeşil olan, hayvancılığın her çeşidine müsait olan ülkemizde et ihtiyacı ithalatla karşılanıyor. Sırf bu durum bile ülke tarımının doğru yönetilmediğinin en önemli ispatlarından biridir. Bu kadar parayı ithalatı rant kapısı olarak gören ve bundan nemalanmaya çalışan bir sektörün oyuncuları yerine çiftçiye destek olarak vermek doğru değil mi? Bugün, halkımızın pahalı gıda tüketmesinin en önemli nedeni, çiftçiyi üretim için desteklemek yerine daha ucuz diye ithalatı seçen AKP hükûmetlerinin yanlış tarım politikalarıdır.

Değerli milletvekilleri, bu yanlış politikalar vatandaşı tanzim kuyruğuna sokarken çiftçiyi de üretimden uzaklaştırdı. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında 26,5 milyon hektar olan tarım alanlarımız 2018 yılında 23,2 milyon hektara düştü. Tarım alanlarındaki daralmayla birlikte çiftçi sayısı da her yıl düşmeye devam etti. Çiftçi Kayıt Sistemi'nden 2002 yılından 2018 yılına kadar 700 binin üzerinde çiftçi ayrıldı. Çiftçi üretmeye çalıştıkça emeği karşılıksız kaldı ve daha çok borç batığına saplandı. Yetersiz tarımsal destek karşısında özel bankalardan kredi çekmeye zorlandı. Ürettiği para etmediği için kredisini ödeyemeyen çiftçiler bu kez icra takiplerine takıldı ve tarlasını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Yeri geldi, elektrik borcunu ödeyebilmek için traktörünü sattı. Çiftçinin bugün bankalara olan borcu 116 milyar lira. Tarım Kredi Kooperatiflerine, mazot, gübre, tohum bayilerine olan borçları da eklendiğinde çiftçinin borcu 160 milyar TL'yi aşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

BEKİR BAŞEVİRGEN (Devamla) - Çiftçiye Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesine göre 269 milyar ödenmesi gerekirken bu süre zarfında sadece 118 milyar ödeme yapıldı. Çiftçinin devletten 150 milyar TL alacağı var.

Ülke tarımı bütün bu kısır döngü içerisinde bir çıkış yolu ararken bu yola ışık tutacak kesim olan ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri ve orman mühendisleri ile veteriner hekimler hep görmezden gelindi.

Sayın Bakan, bu sözlerim özellikle size: Biz sormaktan bıkmadık, siz de bu konuyu kurumlar arasında dolaştırıp kulak ardı etmekten bıkmadınız. Şubat 2017'de sözü verilen 10.551 kişilik atama yılan hikâyesine döndü. Konuyu defalarca dile getirmemize rağmen bir sonuç alamadık. Atamalarla ilgili, gözleriniz kör, kulaklarınız sağır oldu. Tarım Bakanlığını artık bu konuda bir an önce harekete geçmeye ve bu mağduriyete bir son vermeye davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)