| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 31.10.2019 |
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesi üzerinde konuşmak üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde su ürünleri üretiminin her yıl bir önceki yıla göre azaldığını görmekteyiz. Türkiye'de su ürünleri üretiminde avcılık yoluyla elde edilen ürün miktarı her geçen yıl azalmakta iken, yetiştiricilik yoluyla elde edilen ürün miktarı ise artmaktadır.
Konuyla ilgili bazı sayısal verileri sizlerle paylaşmak isterim: Deniz ve iç sularımızda 2000 yılında avlanan balık miktarı 503.345 ton iken, 2007 yılında bu rakam 632.450 tona ulaşmış, ancak son yıllarda giderek azalan bir eğilimle 2018 yılında 314.094 tona düşmüştür. 2018 yılı av sezonunda ülkemiz denizlerinde 96.452 ton hamsi, 18.854 ton sardalya, 20.678 ton istavrit, 30.920 ton palamut, 5.767 ton lüfer ve 20.057 ton çaça balığı avlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz balıkçılığını olumsuz olarak etkileyen birçok faktör vardır, dün ve bugün de bunları burada çok dile getirdik. Bunlardan biri de gemi balast sularıyla taşınan ve küresel ısınma nedeniyle denizlerimize göç eden yabancı türlerdir. Her ne kadar bu türlerden bazıları ekonomik olarak avlanabilse de bunların birçoğu ülkemizi çevreleyen denizlerde önemli ekolojik problemlere sebep olmaktadır. Bu istilacı türler, uygun koşullar altında hızla çoğalırlar ve denizlerde besin ağını ve ekosistem işlevselliğini değiştirerek yerli türlerin biyoçeşitliliğini ve biyokütlesini azaltırlar. İstilacı türler, özellikle 1980'lerin sonunda, 1990'ların başlarında Karadeniz'in "biota" ve ekosistemini doğrudan etkileyerek hamsi stoklarında önemli düzeyde azalmaya neden olmuşlardır.
Balıkçılığımızı olumsuz etkileyen diğer bir sorun da üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin yaklaşık 8.333 kilometrelik kıyı alanlarının, kıyı yapıları ve deniz dolguları nedeniyle önemli oranda tahrip olmasıdır. Kıyılar iki farklı ekosistemin yani deniz ve karanın kesişim alanları olduğundan ekolojik açıdan çok değerli alanlardır. Konuyla ilgili en üst düzeydeki karar vericilerin temel hedefi, bu hassas "ekoton"ların sürdürülebilirliği olmalıdır. Bu da ancak tüm paydaş ve kurumların hemfikir olacağı bir kıyı alanları yönetim planıyla gerçekleşebilir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz kıyısal deniz ekosistemlerinin bugün için karşı karşıya kaldığı başlıca sorunlar, aşırı ve sürdürülebilir olmayan avcılık, yoğun, plansız ve aşırı kentleşme, başta plastik atıklar olmak üzere, deniz çöpleri, su kirliliği kaynaklı su kalitesinde bozulmalar, kıyıların görsel peyzaj kalitesindeki bozulmalar, kıyıların alan kazanmak amacıyla doldurulması, iklim değişimi ve küresel ısınmaya bağlı yaşanan ve yaşanması muhtemel sorunlar olarak sıralanabilir. Küresel ısınmaya bağlı bugün yaşanan ve gelecekte yaşanması muhtemel sorunlar ise deniz su seviyesi yükselmesi, sel ve taşkın sıklığında artışlar ve yabancı türlerin ekosisteme girmesi ve benzerleridir.
Yukarıda saydığım nedenlerden ötürü gün geçtikçe kıyıların ekosistem kalitesi tahrip olmakta, bu da ileride telafisi güç ve pahalı olan fiilî durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, tüm bu sorunların çözümü iyi bir planlama yaklaşımıyla gerçekleşebilir; bu da ancak karar vericilerin duyarlılığı ve inisiyatifiyle gerçekleşecek bir durumdur diyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)