| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 31.10.2019 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Öncelikle Komisyona iki çift lafım olacak. Tüzük gereği "Katılmıyoruz." değil de "Katılamıyoruz." derseniz onu da anlayışla karşılarız. "Komisyonun çoğunluğu olmadığı için katılamıyoruz." demeniz daha uygundur. "Katılmıyoruz." deyince de Genel Kurula saygısızlık oluyor diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen kanun teklifi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Malum, güzel ülkemizi coğrafi olarak tanımlarken "Üç tarafı denizlerle kaplı bir ülkeyiz." tanımını kullanırdık, hatta "Sadece denizler değil, su kaynakları açısından da zengin bir ülkeyiz." derdik. "Derdik" diyorum çünkü artık Türkiye, su miktarına göre su azlığı yaşayan ülke konumuna gelmiştir. Neden su zengini bir ülkeyken su azlığı çeken bir ülke konumuna geldik? Sorun, iklim, küresel ısınma gibi popüler tartışmaların biraz daha ötesinde, suyumuzu doğru kullanmıyoruz.
Tarımda vahşi sulamanın ötesine geçilmiyor, hâlâ yağmurlama ve damlama sulama etkin kullanılmıyor, bütün uyarılara rağmen, tatlı su ve yer altı su kaynakları üzerinde kaçak kuyular açılıyor, göller, nehirler, çaylar kuruyor. İşin en kolayı, çiftçimizi suçlayalım: "Bilinçli sulama yapmıyorsunuz, kaynaklarımızı kurutuyorsunuz." Çiftçi ne yapsın, gübre para, tohum para, mazot para, ekmek para, dikmek para, toplama para, elektrik para "Bunların üstüne bir de Allah'ın suyu mu para olsun." diye düşünüyor. Tamam, sulama için bir destek veriliyor ama bu tek başına bir işe yaramıyor.
Sulama için kullanılan elektrik faturaları çiftçiyi elektrik dağıtım şirketleriyle karşı karşıya getiriyor. Çiftçi aylıkla iş yapmıyor ki, çiftçinin dönemi bellidir, ekim ve hasat, siz çiftçiyi ayın 15'inde maaş alan memur statüsünde kabul ederseniz çiftçi suyunu da kaçak kullanmak zorunda kalır. Özelleştirme yapılırken bu dikkate alınmamış ama artık borç ve masraf bu kadar artmışken şimdi dikkate alın, elektrik dağıtım şirketleriyle bu sorunu çözün, faturaları hasat döneminde ödenecek şekilde ayarlama yapalım. Taahhüdünüz gereği bu yapılamıyor mu; o zaman ikinci bir şık var, bu, uygulanan bir yöntem, kamu elektrik üretiyor ve dağıtım şirketlerine sattığı elektrik birim fiyatında indirim yapıyor, dağıtım şirketleri bu elektriği hem vatandaşa zamlı satıp vurgun yapıyor hem de bu indirimden kâr elde ediyor. Eğer bu imtiyaz dağıtım şirketleri için geçerli ise çiftçi için neden geçerli olmasın?
Değerli milletvekilleri, sadece su kaynaklarımız kurumuyor, memleketim Denizli'nin Çivril ilçesindeki Işıklı Gölü'nde yaşayan birçok canlı türü de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Geçmişte tatlı su kereviti ihracatı yapılabilen, gölümüze özgü dişli balığı olan Gökgöl'de bulunan sazlık alanda sülük avlayan kişiler sülükleri toplayabilmek için sazlıkları ateşe veriyor. Şöyle bakarsanız görebilirsiniz. İşin kolayına kaçan bu kişiler sülükleri rahatça toplayabiliyor ama sazlıklarda yaşayan birçok canlı türü de yanarak yok oluyor.
Sülük, Emine Erdoğan Hanımefendi'nin de öncülük ettiği geleneksel tıp uygulamalarında önerilen bir tedavi yöntemi. Faydasını zararını tıpçılar kendi aralarında tartışıyor ama burada yapılması gereken sülük avcılığının da denetim altına alınması. Sülük belki yapıştığı bölgede kanı emerek tedavi ediyor ama doğaya sülük gibi yapışan insanlar sadece tabiatın kanını emmiyor, aynı zamanda katliam yapıyor.
Değerli milletvekilleri, dedik ya, su kaynaklarımız azalıyor ama yine de denizlerimizin, hâlâ kurumamış göllerimizin nimetlerinden yararlanabileceğimiz şanslı bir ülkedeyiz. Bizim ülkemiz coğrafi konumunun da getirdiği zenginliklere sahip. Ama ne üretici ne tüketicimiz zengin. Derdimiz belli, muradımız belli, biz istiyoruz ki üretici kazansın, tüketici ucuz yesin. Ancak nereden bakarsak bakalım asıl sorun şu: Üretemezseniz tüketemezsiniz.
Su ürünleri yetiştiriciliğinin temel girdisi yem ve enerjidir. Yem ham maddelerinin önemli bir kısmı yurt dışından ithal edilmektedir ve yüksek gümrük ve KDV oranları uygulanmaktadır. Doların yüksek, elektriğin de pahalı olduğu göz önüne alındığında tarım kesimi için sorduğum soruyu yine soruyorum: Dağıtım şirketlerine verilen elektrik imtiyaz hakkından neden balıkçı yararlanamaz?
Tüketici ise balığı yüzde 8 KDV oranıyla tüketmektedir. Bakınız, su ürünlerinden alınan 2019 yılı KDV oranlarında, hadi, dondurulmuş, salamura edilmiş, buharda ya da suda pişirilmişini bir kenara koyalım da taze balıktan neden yüzde 8 KDV alınır, avcının yakaladığı, tezgâhtan, halden garibanın sofrasına gelen balıktan neden yüzde 1 oranında KDV alınmaz?
Bahsi açılmışken, Tarım ve Orman Bakanlığını da ilgilendiren bir kanun teklifi getirilmişken, diğer hayvancılık ürünlerinde uygulanan KDV oranlarını da dile getirelim. Sığır eti, koyun ve keçi etleri, kümes hayvanlarının etlerinde KDV oranı yüzde 8 ama aynı zamanda domuz eti, at, eşek ve katır etlerinin de KDV oranı yüzde 8.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, Sayın Öztürk, tamamlayın sözlerinizi.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Arada yapılan kontrollerde tespit edilse de at, eşek ve katır etlerini zaten bilmeden tüketebiliyoruz ama yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, vatandaşın protein ihtiyacını karşılayabilecek koyun ve sığır etinden, su ürünlerinden alınan KDV ile domuzdan alınan KDV'yi bari eşit yapmayın. Vatandaş etten protein almayı unuttu, indirin KDV'yi hatırlasın, bari indirin balık avcılığından alınan KDV'yi, sofrasında yer alabilecek balık eksik olmasın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)