| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 05.11.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Türk siyasetinde her zaman nezaketi, zarafeti ve dürüstlüğüyle hatırlanacak olan eski Başbakanlarımızdan Sayın Bülent Ecevit'i saygı ve rahmetle anıyorum.
Sayın milletvekilleri, yaklaşık yarım asır önce çıkarılmış ve o günden beri köklü değişikliğe uğramamış Su Ürünleri Kanunu'nda elbette kapsamlı bir revizyon gerekiyordu. Aradan geçen kırk sekiz yılda köprünün altından çok sular aktı; insanlığın işini kolaylaştıran teknolojilerin yanında, insanları zorlayan riskler ve sorunlarla dolu bir dünya da doğdu. Bu sebeple, ilgili kanunun teknolojik ve bilimsel gelişmeleri içinde barındıran, risk ve sorunlara önlem ve çözümler yaratan bir mahiyette olmasını bekliyorduk. Bu kanun teklifinin yenilikçi, sürdürülebilir ve bütünleyici olması gerekirdi. Birlikte çalışsaydık da aynen öyle bir kanun yapardık. Ancak kanun maddelerine baktığımızda, maalesef ki idari ve cezai yükümlülükten öte bir şey göremiyoruz. Hâliyle bu teklif, sektörün uzun süren beklentisinin çok altında kalan bir düzenleme olarak Genel Kurulumuza geldi.
Üç tarafı denizlerle çevrili ve her denizinde kendine özgü biyolojik çeşitliliği olan ülkemiz, kıyı uzunluğu bakımından dünyanın 20'ncisi. Ayrıca, ticarete konu olan 100 farklı su ürünü deniz ve iç sularımızda yaşamaktayken Türkiye, ne yazık ki elindeki mevcut potansiyeli ciddi kazanımlara dönüştürmekte zorlanmakta. Bakın, ülkemizdeki balıkçılık sektörünün gayrisafi millî hasılaya katkısı sadece yüzde 0,4.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün yaptığı tespitlere göre, son on beş yılda dünya genelinde en gelişen gıda üretim sektörü su ürünleri yetiştiriciliğidir. Aynı zamanda bu sektör, gıda ihtiyacının artması, doğal stokların azalması, gıda değerinin yüksek olması, ekonomik getirisinin fazlalığı ve ülke ekonomisine doğrudan katkısı gibi sebeplerle de geleceğin sektörü olarak görülmektedir. Yani gelecekte de çokça konuşacağımız bu sektör, ciddi bir planlamayı, çağdaş teknolojiyi kullanmayı ve işin uzmanı elemanlardan faydalanmayı hak ediyor. Ancak ülkemizdeki mevcut tabloya baktığımızda, konu hakkında söz sahibi olması gereken meslek kollarının sürekli dışarıda tutulduğunu görüyoruz. Kırk sekiz yıl sonra böyle bir kanun değişikliğine gidiyorsunuz lakin konunun uzmanlarının adı bile geçmiyor. Şimdi değilse ne zaman bu uzmanları dinleyeceğiz? Su ürünleri mühendisliği, balıkçılık teknolojisi mühendisliği gibi bölümlerden öğrencileri mühendis unvanıyla mezun ediyorsunuz fakat imza yetkisi dâhil olmak üzere birçok yetkilerini gıda mühendislerine, ziraat mühendislerine ve veterinerlere veriyorsunuz.
Binlerce işsiz su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisi yıllardır bu kanunu bekliyordu. Kanun teklifi nihayet geldi ama sonuç onlar için yine hüsran oldu. Çünkü onlar, kendilerini doğrudan ilgilendiren bu kanunda kendilerine dair bir atıf bile bulamadılar. Yazık, gençlerimizin okumak için yıllarca harcadığı emeklere, ailelerinin onları okutmak için dişinden tırnağından artırıp gönderdiği paraya, fedakârlığa yazık. Dünya, su ürünleri yetiştiriciliğine geleceğin sektörü gözüyle bakıyorken gençlerimiz gelecek kaygısıyla bu meslekle ilgili bölümlerden sizin yüzünüzden umudunu kesmiş görünüyor; yazıktır, bu büyük bir ayıptır.
Sizlerle, ilgili bölümlerin 2019 yılı öğrenci yerleştirme tablosunu paylaşmak istiyorum. Balıkçılık teknolojisi mühendisliği bölümü Türkiye'de 3 üniversitemizde eğitim veriyor; kontenjanı 33, yerleşen öğrenci sayısıysa yalnızca 13. Su ürünleri mühendisliği ülkemizde 14 üniversitede mevcut; kontenjan sayısı 330, yerleşen kişi 201, bunların 114'ü İzmir ve Ankara'da, diğer 12 üniversiteye ise ya 3 kişi yerleşmiş ya 5. Üç beş kişiyle koca bölüm nasıl eğitim yapıyor, hiç düşündünüz mü? "Koca koca üniversite binaları yapıyorsunuz ama içinde ne eğitim ne hoca ne öğrenci var." konusuna hiç girmiyorum bile. Bu tablodan görünen şu: Ne yetişen mühendisleri önemsiyorsunuz ne de yeni mühendis yetiştirmeye hevesiniz var. Size tavsiyemiz şu: Bilimsel ve teknolojik çalışmalara, yatırımlara kapalı kalmak yerine onu her alanda kullanmalısınız. Bilim korkulacak, kaçılacak bir şey değildir. Geleceğin sektöründe Türkiye'yi lider konuma getirebilmek adına bunun temellerini atmak size düşüyor.
"Veri girişi çok az, sezon boyunca tüm karaya çıkış noktalarından daha fazla veriye ihtiyaç var." diye itiraf ediyorsunuz ve bunun için veri sistemi geliştireceğinizi söylüyorsunuz. Avrupa Birliğiyle yapılan "balıkçılık" konulu görüşmelerde anlaşmaya varılmasına rağmen, hâlen karaya çıkış noktalarında yeterli sayıda uzman personelin görevlendirilmediği anlaşılıyor. Bu personelin kimlerden oluşacağı açık. Bunun yanı sıra, diğer tüm denetim, kontrol ve geliştirme işlemlerinin de kimler tarafından yapılması gerektiği ortada. Bu sebeple, hem mezunlarımıza istihdam yaratmak hem de su ürünleri yetiştiriciliğini daha bilimsel ve sürdürülebilir kılmak için mühendislerin görevlendirilmesi şarttır.
Tarım ve Orman Bakanlığı, 2023 yılında su ürünleri ihracat gelirleri hedefini 2 milyar dolar olarak açıkladı. Hedefi destekliyoruz, bu rakama ulaşılması her Türk vatandaşı gibi bizleri de gururlandırır ancak öyle bir planlama yapılmalı ki hedef rakamın 10 milyarlara çıkmasının sonuçlarını başta vatandaşlarımız olmak üzere tüm kesimler olumlu anlamda hissetmeli. Zenginliği, gelir artışını tabana yaymalıyız ya da devletin hedef gördüğü ihracat rakamlarına ulaşmasının refah açısından yansımasını vatandaş sofralarında görmeliyiz. Ticari büyümenin gerekliliği kadar, bu büyüklüğün KOBİ'ler ve kooperatiflerce yapılmasının da faydalarını unutmamalıyız. Aksi takdirde, rakamların büyüklüğü üç-beş firmanın öncülüğünde gerçekleşiyor ise hata var demektir. Yani "Yeni balıkçı baronları mı yaratıyoruz?" sorusu haklı olarak akla gelmektedir. Bu yüzdendir ki tüm emek sahiplerini kapsayan KOBİ ve kooperatifler eliyle hedeflere ulaşılması, sektör zenginliğinin bu ailelere ve vatandaşlarımıza yansımasını sağlayacaktır. Böylece, ortaya çıkacak olan sektör baronlarının zengin olması yerine, halka ve milletin sofrasına giden bir fayda zincirinin sebebi olmamız gerekiyor.
İhracat üzerine konuşurken şuna da değinmeden geçemeyeceğim: Konuşmamda da altını çizdim, denetim ve kontrol uzman ellerle yapılmak zorunda. Geçtiğimiz eylül ayında Rusya'ya ihracat edilen alabalıklarda kadmiyum, çipuralarda cıva maddelerinin yanında, levreklerde ise listeria bakterisinin tespit edildiğini ve ürünlerin Türkiye'ye iade edildiğini biliyoruz. Bizim "sağlıklı" diye gönderdiğimizi ithalatçı ülkeler "sağlıksız" diye geri gönderiyor. Peki ya "sağlıklı" diye iç piyasaya verdiklerimiz?
Arkadaşlar, vatandaşların sağlığı hem ticaret hacimlerinden hem de kazanılan bol sıfırlı paralardan daha değerlidir. Bu sebeple, gerçek bir denetim ve kontrol mekanizması ivedilikle uygulanmalıdır. Biz sizden vatandaşlarımızın protein eksiğini tamamlamanızı bekliyoruz, su ürünlerinden cıva almaya hiçbirimizin ihtiyacı yok.
Su ürünleri üzerine konuşurken 321 kilometrelik kıyı şeridine ve hem denizinde hem de iç sularında yoğun canlı türü çeşitliliğine sahip olan Mersin'den de bahsetmek istiyorum. Yoğun bir potansiyele sahip olan kentimiz ne yazık ki fiziki yetersizliklerinden dolayı yıllardır tam kapasite olarak çalışamıyor. Mersin gibi büyük ve önemli bir sahil kentinde modern ve tam donanımlı bir balık hali yok. Balıkçıların ürünlerini muhafaza edebilecekleri soğuk hava depoları küçük ve yetersiz. Orta Doğu'da yaşanan sıkıntılar doğrudan Mersinli balıkçılarımızı etkiliyor ve alternatif pazar arayışlarına giriyorlar ancak başarılı oldukları söylenemez. Yıllardır bitirilmeyen Çukurova Havalimanı da yeni pazarlara ulaşmakta bir diğer engel. Bunların yanında, plansızlık, programsızlık ve iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin hissedilmeye başlaması Mersinli balıkçılarımızı doğrudan etkiliyor. Tüm bu sorunları gidermenin yolu ciddi ve sürdürülebilir projelere imza atmaktan geçiyor. Daha önce de bu kürsüden ve soru önergeleriyle yaptığım teklifi yinelemek istiyorum: Gelin, hep beraber Mersin'imizde balık ve su ürünleri ihtisas organize sanayi bölgesinin kurulmasına öncü olalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Hem üretime hem istihdama fayda sağlayalım. Su ürünleri sektörümüzde katma değerli ürünlerle dünyaya açılalım ancak bunu çevreyle barışık yapalım. Örneğin, Mersin'de deniz içine kurulmak istenen balık çiftliklerine de hep beraber karşı duralım. Hepimiz, bu çiftliklerin çevre sağlığına, denizlere, doğal yaşam alanlarına ve turizme geri dönülemez zararlar verdiğini biliyoruz. Mersin'de ve Türkiye'de illa çiftlik balıkçılığını artırmak istiyorsanız gelin, verimsiz arazilere yönelelim ve tarla balıkçılığını yaygınlaştıralım, böylece hem kırsal bölgelerde yeni istihdam alanları yaratır hem de kırsal kalkınmaya katkı sağlarız. Bu bağlamda, ilgili bölgedeki bu gelişmeler balıkçılığa dayalı turizmi ve hizmet sektörünü de geliştirir. Hadi gelin, bu kanunu böyle yarım yamalık değil, el birliğiyle, adamakıllı bir daha yapalım; sektör kazansın, vatandaş hayrını görsün, devletimiz büyüsün.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)