| Konu: | SERMAYE PİYASASI KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 04.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kanunu'yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sermaye piyasası mevzuatımızın günün koşullarına uygun olarak yenilenmesi, güncellenerek daha çağdaş, daha güçlü ve her şeyden önce hukuka uygun bir düzenlemenin hayata geçirilmesi amacıyla Hükûmet tarafından hazırlanan bu yasa tasarısını prensipte desteklediğimizi belirtmek isterim. Nitekim, görüşmekte olduğumuz tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisindeki her aşamasında katkı verdiğimiz gibi, bundan sonra da her türlü katkıyı sağlamaya hazır olduğumuzu öncelikle belirtmek isterim. Ancak, her kanuni düzenlemede karşımıza çıktığı üzere, tasarı ve tekliflerin gerek usul ve gerekse de esaslarında ciddi sıkıntılar yaşanmakta. Maalesef, bu duruma şu an görüştüğümüz tasarıda da rastlamaktayız. Tasarıda yer almayan ve başlı başına birer ayrı kanun olması gereken birçok konu hem alt komisyonda hem de üst komisyonda verilen önergelerle bu tasarıya eklenerek kanun yapma tekniği, teamüller ve hukuk devre dışı bırakılmıştır. Bu da, AKP İktidarının "Ben böyle istedim, oldu." zihniyetinin süregelen uygulamalarından biridir. Oysa, bu yasama usulünde amaç iktidar partisinin dediğinin olduğu gibi yasalaşması değil, ülke için en ideal olanın kabul edilmesidir. Bu bağlamda, muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin tespit, görüş ve eleştirileri en doğru olana ulaşmada önem arz etmektedir. Ancak, AKP İktidarında, adım adım uzaklaştığımız bu yasama usulü yerini yeni Mecliste sandalye çoğunluğuna dayalı, tek taraflı, uzlaşma ve katılımcılığa kapalı bir usule bırakmıştır.
Mali piyasalarda yıllarca üst düzey yöneticilik yapmış ve bu düzenlemenin öneminin fazlasıyla farkında olan biri olarak şahsım, partili arkadaşlarım ve diğer muhalefet partileri mensubu milletvekilleri tasarının gerek alt komisyon görüşmelerinde ve gerekse de Komisyon aşamasında büyük bir hassasiyetle ayrıntılı bir çalışma ve katılım sergilemiştir. komisyon aşamasında Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partilerine mensup üyelerin yapıcı eleştiri ve katkıları takdir edilmiş ancak nedense muhalefetin birçok önerisi madde metinlerine yansımamıştır. Tasarıdaki düzenlemelere ilişkin olarak tespit, gerekçeli öneri ve eleştirilerimiz dinlenmekte, doğruluk payı verilmekte ancak hemen ardından oylamaya geçilerek "Kabul edenler? Kabul etmeyenler?" sorusuyla katkılar, emekler, hassasiyetler bir kenara bırakılmıştır. Üstelik, bu da yetmezmiş gibi komisyon aşamasında tek başına bir düzenlemenin konusu olabilecek düzeyde birbirinden önemli hususlar önergeler vasıtasıyla kanun tasarısına eklenmektedir. Bırakın ilgili kamu kurumlarının görüşünün alınmasını, komisyon üyesi pek çok milletvekilinin de o an haberdar olduğu konuları araştırma fırsatı bile bulamadan üstünkörü, yüzeysel ve kısa süreli değerlendirme ve tespitlerle geçiştirilmekte ve tasarıya monte edilmektedir. Bu, yüce Meclis çatısı altında görev yapan bir milletvekili olarak söylemesi ne kadar üzücü, ne kadar hazin olsa da, artık anlaşılıyor ki AKP açısından kanuni düzenlemelerin Mecliste görüşülmesinde hukuk ve teamüller bir tarafa bırakılmakta, sadece bir şekil şartının yerine getirilmesi şeklinde olmaktadır. Nasıl ki muhalefet milletvekilleri olarak bizler, peşin hükümlü, toptancı bir yaklaşım içinde "AKP'nin getirdiği her şey yanlıştır, olmamalıdır." demiyorsak -ki doğrusu da budur- AKP de yasama sürecinde muhalefet partilerinin görüş ve eleştirilerinde kasıt aramamalı ve bundan yararlanması gerekmektedir.
Gelelim tasarının esaslarına. Ülkemizde sermaye piyasalarının yönetim ve gözetimi 2499 sayılı Kanun'la kurulan Sermaye Piyasası Kurumuna aittir. Bağımsız, özerk bir regülasyon kurumu olan SPK, maalesef ki küresel dinamiklerin ortaya çıkardığı fırsatları değerlendirmede, yatırımcıları korumada ve sermaye piyasasının derinliğini sağlamakta eksik kalmaktadır. Bu durumun temel nedeni, ülke ekonomisinin bulunduğu durumla birlikte, sermaye piyasasına ilişkin hukuki altyapımızın yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
Bu çerçevede, Cumhuriyet Halk Partisinin parti programında da yer verdiği gibi, sermaye piyasasının derinleşmesini hedef alan bir hukuki çerçeve, yani yeni bir sermaye piyasası kanunu gereklidir, ivedidir ve hatta geç bile kalınmıştır, ancak tasarı bu hâliyle bazı sakıncalar içermektedir. Bu bağlamda, SPK'nın etkin ve güçlü olması ancak bir o kadar da hukukun üstünlüğüne uygun bir yapıda faaliyet göstermesi gerekmektedir. Ancak, maalesef tasarının içerdiği pek çok hüküm bu anlayıştan uzak bir yapı oluşturmaktadır. Yasanın bu kadar muğlak ifadelerle çıkması hâlinde SPK bir imparatorluk, SPK Başkanı da padişah yetkileriyle donatılmış olacaktır. Bugünkü SPK Başkanı ve gerekse kurumun bağlı olduğu Sayın Bakanın iyi niyetlerinden asla bir kuşkum yok ama yarın öbür gün bu koltuklara oturan başkalarının aynı iyi niyeti taşıyıp taşımayacaklarını bu günden kestirmemiz mümkün değildir. Gelecekte o koltuklara oturacak ve bu padişahlık yetkileriyle donatılmış, geçmişte az da olsa kötü örnekleri olan kimi siyasi ve bürokratlara ne kadar güvenebiliriz?
Kanun tasarısı, sermaye piyasası faaliyetlerinde sağlıklı işleyiş sağlayabilmek için bazı tedbirler getirmektedir. Bu tedbirler, temelde önemli ve yerinde olmakla birlikte, açık, net ve sınırları belli bir çerçeve çizmemektedir. Bu durum da, SPK'ya muğlak ve padişahlık yetkileri tanınması anlamına gelmektedir. Amaç ne kadar iyi niyetli olursa olsun kanunlarda yer alan muğlak ifadeler her kesimi olduğu gibi iş dünyasını da tedirgin edecektir. Şimdiki Sayın Bakan ile Sayın Başkanı dışarıda tutuyorum, ancak günün birinde bir yönetici gelir ve yasanın kendisine verdiği bu muğlak padişahlık yetkilerini kötüye kullanmak isteyebilir ki geçmişte maalesef benzer olaylara rastlanmıştır. Böyle bir durumda halka açık şirketler üzerinde terör estirebileceklerdir. Bu nedenle, yetkilerinin sınırının açık ve net bir şekilde tanımlanmasında fayda görülmektedir.
Yine, kurumsal yönetim ilkelerinin hayata geçirilmesi sürecinde, SPK'ya resen işlem yapma, süre tanınmaksızın yaptırım talebinde bulunma olanağı verilmesi maksadını aşacak bir sonuca fazlasıyla açıktır.
Bu konuda bir örneği cezaları düzenleyen kimi maddelerde vermek istiyorum. Hangi suçlar hangi cezayı gerektiriyorsa o suçlar tek tek, açık ve net olarak madde metinlerinde yer almalıdır. Madde metinlerinde açıkça suç sayılmayan hâllerde, muğlak ifadelerle suç yüklenilmesi doğru olmayacaktır. Nitekim, Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesi, kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceğini ve güvenlik tedbirinin uygulanmayacağını öngörmektedir. Yine aynı maddede "İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz." hükmü yer almakta, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamayacağını öngörmektedir. Suç ve ceza içeren hükümlerin kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamayacağı maddenin gerekçesinde açıkça ifade edilmektedir. Şöyle ki: Kanunun amacına ilişkin maddesinde ifade edilen kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin kanunda açıkça belirtilmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.
Anayasa'mızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki "Kanunsuz suç ve ceza olmaz." ilkesinin gereği olarak, suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece ve sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Anayasa'mıza göre, yasama yetkisi devredilmesi mümkün olmayan bir yetkidir. Sanırım, AKP İktidarı, kendisi yetmiyormuş gibi bürokratlarını da padişah ilan etmek istemektedir. Tasarıda, muğlak ifadelerle SPK'ya gereğinden fazla yetkiler verilmektedir. AKP'nin kendisi de, bürokrasisi de padişah gibi davranacaktır. Yok, burada duralım! Bu ülkede kurallar vardır, bu ülkede hukuk vardır, hukukun üstünlüğü vardır.
Tasarının 4'üncü maddesi görüşülürken iktidar partisi tarafından verilen ve kabul edilen bir önerge ile bir teşebbüsün finansal kaynak sağlamak üzere her türlü vasıtayla genel bir çağrıda bulunarak, yapılmak istenen yatırıma para toplanması için izahname hazırlaması zorunlu kılınmakta ve bu konuya ilişkin Sermaye Piyasası Kuruluna yetki verilmektedir.
Açıktır ki bu düzenleme son dönemde yaygın bir şekilde karşımıza çıkan konut projesini tarif etmektedir. Böylelikle, halka açık olmayan şirketlere, başta konut sektöründe yeni bir projeyi satışa çıkaran şirketlere SPK denetimi getirilmektedir. Aslında, sözde, konut firmaları kontrol altına alınacak diye halka açık olmayan şirketlerin tamamı bu madde ile SPK denetimi altına alınmaktadır.
Konut sektörü ülke ekonomisinin lokomotiflerinden biri olmakla birlikte -Amerika Birleşik Devletleri, İspanya krizleri örneklerinde de görüldüğü üzere- ciddi sıkıntılar yaratmaya da aday bir sektördür. Nitekim ülkemizde konut ihtiyacı ile konut talebi birbirine karıştırılmakta, her geçen gün sayısı artan konut inşaatları, bittikten sonra ise alıcı bulamamaktadır.
Bu açıdan, sektörün içinde bulunduğu konum iyice analiz edilerek bu konudaki düzenleme daha kapsamlı ve daha sağlıklı bir şekilde yapılmalıdır. Ancak, bu kontrol ve tedbirlerin yeri Sermaye Piyasası Kanunu değildir. Konut sektöründe risk yönetimi bu şekilde yapılamayacaktır.
Bakınız, bu bağlamda bir önlem almak gerekir ise -ki bana göre gerekiyor- bunun yeri SPK Yasası değil. Bunun yerine 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da düzenlemeler yapılabilir ve yapılmalıdır da.
Ayrıca, diyelim ki yanlışta ısrar ediliyor ve bu kanuna da hüküm konularak görev SPK'ya veriliyor. Peki, SPK'nın kurumsal kapasite ve tecrübesi konut sektöründe böylesine önemli bir işlevi görmek için yeterli midir? Bence hayır. SPK, kendi görev alanına giren şirketlerle ilgili yeterince düzenleme ve denetleme görevini yapamazken kendi görev alanına girmeyen şirketler üzerinde söz sahibi olması tam anlamıyla açgözlülüktür. Buradaki amaç, SPK bürokratlarının görev alanının sınırlarını genişletme girişimidir. Ne yazık ki siyasiler de bu tuzağa düşmektedirler.
Böylesi önemli bir denetim için SPK'nın yeterli düzeyde yetkin ve hazır olduğu tartışmalıyken, izahname alan kuruluşlar bunu vatandaşın güvenini suistimal etmek için de kullanabilirler. Gazeteye verecekleri büyük ilanlarla SPK'dan onay almış konut projesi olarak kendisini lanse edecek, hatta SPK onaylı konut projesiyle ortaya çıkacak ve konut sektöründe yeni bir dolandırıcılığa yelken açacaktır. Bu son derece tehlikelidir. Nihayet tüm bu eleştiri ve tespitlerimiz üzerine konut sektörüne yönelik olarak düşünülen bu düzenlemenin esasında olmasa da şekline ilişkin bir değişiklik yapılarak izahnameye ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır.
Tasarının 126'ncı maddesiyle Sermaye Piyasası Kurulu yurt içinde gerekli görülen yerlerde Kurul kararıyla sermaye piyasaları açısından yoğun ilişki içinde bulunan ülkelerde Bakanlar Kurulu kararıyla temsilcilik açılabilir. Bu, tamamen israfa yol açacak bir maddedir.
133'üncü maddesinde, Kurul Başkan ve üyeleriyle personelinin hukuki ve cezai sorumluluğu düzenlenirken, alt komisyonda üçüncü kişilere zarar verilmesi durumu tasarı metninden ve dolayısıyla soruşturma kapsamından çıkarılmıştır. Bu son derece yanlıştır.
Tasarıda yer almayan, alt komisyon toplantısında da hiç bahsedilmeyen ancak üst komisyon aşamasında verilen bir önergeyle son anda tasarıya eklenen geçici 9'uncu madde başlı başına bir tasarı hüviyetini taşımaktadır. Bu maddeyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsası "Borsa İstanbul Anonim Şirketi" adı altında bir şirkete dönüştürülmektedir. Böylesine köklü bir düzenleme için başta Maliye Bakanlığı, Özelleştirme İdaresi, Adalet Bakanlığı olmak üzere ilgili hiçbir kurumun görüşü alınmamış, düzenleme, tabiri caizse karambole getirilmiştir. Borsa İstanbul Anonim Şirketi ve şirketin ortaklarıyla iştirakleri hakkında Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Sayıştay Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Taşıt Kanunu, Kamu Konutları Kanunu, Basın İlan Kanunu gibi pek çok kanun, yani kısacası hiçbir kanun burada uygulanmayacaktır.
İMKB, İstanbul Altın Borsası ve İzmir'deki VOB Borsa İstanbul çatısı altında birleşecektir. Bu birleşmeye İstanbul Altın Borsası ve VOB istekli değil ancak ne çare, emir böyle gelmiş, böyle olacak. Yani, Altın Borsası ve VOB tarihe karışacaktır. Neden bu imtiyaz böylesine geniş alan, niçin? Kâğıt üzerinde şirketin yüzde 49'u hazineye ait olacak. Geri kalan hisselerden yüzde 4'ü İMKB'nin mevcut üyelerine, binde 3'ü İstanbul Altın Borsasının mevcut üyelerine bedelsiz, geri kalan paylarının bir kısmı gerektiğinde stratejik ortaklıklar kurulması karşılığında diğer borsalara ve sistem işleticilerine, Borsa İstanbul Şirketinin elinde pay kalması hâlinde de bu paylar hazineye bedelsiz intikal edecektir. Görüyorsunuz, Borsa İstanbul'un tamamı kamuya ait olacak ama şeklen yüzde 49'u hazineye ait gözükecek. Diğer hisseler de üç yıl içinde ona buna verilecek, buna rağmen şirketin elinde hisse kalırsa bunu da hazineye bedelsiz devredecek. Bu resmen, şirketi Sayıştay denetiminden kaçırma operasyonudur.
Şimdi, bu söylediklerime karşı diyecekler ki: "Efendim, yurt dışındaki yatırımcılara güven tesis edebilmemiz ve borsaya derinlik kazandırabilmek için devlete ait bir borsa değil, özel sektör görünümünde bir borsa izlenimini vermek istiyoruz." Yok böyle bir şey. Bu, resmen İMKB'yi ele geçirme operasyonudur, gerisi hikâyedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada yapılmak istenen düzenleme yanlıştır. Aslında sermayesinin hemen hemen tamamına yakını kamuya ait fakat kâğıt üzerinde yüzde 49'u hazineye ait görünüyor. Hem yönetiminin tamamı sizde olacak, yönetimi dâhil her şeyi siz belirleyeceksiniz, sermaye sizden olacak ama adı kamuya ait şirket değil özel şirket olacak. Madem özel şirket, o zaman aynı maddede kotasyon ücretinden neden muaf tutuyorsunuz? İşinize geldiği zaman "Kamu şirketi değildir, özel şirkettir, Sayıştay denetlemesin." diyorsunuz. Peki, madem özel şirket, neden kotasyon ücretinden muafı öngörüyorsunuz? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Bunu anlamak mümkün değildir.
Ümit ederim ki bu görüş ve tespitlerimiz dikkate alınır; hukuka uygun, çağdaş ve kapsamlı bir sermaye piyasası reformu hayata geçirilir. Tıpkı Türk Ticaret Kanunu'nda olduğu gibi, demokratik katılımcılık ve uzlaşmanın bir göstergesi olarak, iktidar ve muhalefet olarak el birliğiyle bu yasayı uzlaşı kültürü çerçevesinde çıkaralım.
Bu duygu ve düşüncelerle yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.