GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:14
Tarih:06.11.2019

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuştuğumuz düzenleme, birçok arkadaşın, benden önce konuşan arkadaşların da söylediği gibi teknik bir düzenleme gibi duruyor gerçekten de, dolayasıyla da dünyadaki ödeme sistemlerindeki değişime ayak uydurmak bir gereklilik olduğuna göre bizim de böyle bir düzenlemeyle bu değişime ayak uydurmamız gerekiyor. Merkez Bankasına BDDK'den bir yetki göçerilmesiyle ilgili bir yasa bu, yani daha önce BDDK'nin elinde olan yetkiler böylelikle Merkez Bankasına geçiriliyor.

Sayın Durmuş Yılmaz'ın söylediği gibi, esasında bu soru bence de çok makul bir soru yani neyi yapamıyordu da BDDK, Merkez Bankasına devretmiş oluyor? Bu sorunun hakikaten sorulması ve cevabının üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Fakat doğrusunu isterseniz benim gözümde bu yetki göçerilmesi esasında herhangi bir kıymetiharbiyesi olan bir yetki göçerilmesi değil. Neden değil? Çünkü BDDK de esasında bir Hükûmet kuruluşu, Merkez Bankası da bir Hükûmet kuruluşu. Ne BDDK bağımsız bir kuruluş ne de Merkez Bankası bağımsız bir kuruluş, dolayısıyla da bağımsız olmayan iki kuruluşun yetkilerinin Merkez Bankasında birleşmiş olması çok böyle alarme olacağımız bir şeyi söylemiyor bana. Tabii, buradan şunu söylemek mümkün: Ya, iyi de yani bu kararların da, hani birçok kararların da böyle giderek esasında merkezileştiğine dair, daha önce de çeşitli konuşmalarda altını çizmeye çalıştığım gibi, esasında sistemde katılık yaratır gerçeğine rağmen böyle bir yaklaşımı Hükûmet benimsiyor ve bir anlamda, kendini var olan ve içinde bulunduğumuz kapitalizme uyumlaştırmak üzere böyle bir adım atmış olur.

Şimdi, e-para, elektronik para üzerine yapılan çalışmaların hakikaten değişimi kolaylaştırdığını biliyoruz. Mesela, değişimin kredi kartıyla veya çekle yapılması ile elektronik ortamda yapılması arasındaki hızı anlıyorsunuz fakat bu konu bütün dünyada da gündeme geldiğinde ülkelerde toplumlar şunu tartışıyorlar: "İyi de ne kadar güvenilir ya da böyle bir sisteme ayak uydurduğumuzda, kara para aklama, uyuşturucu satışıyla elde edilen paraların bu sistem içinde kullanılması gibi sorunların var olduğunu ve dolayısıyla da böyle bir regülasyon yapılırken, böyle bir adım atılırken aslında güvenlik ve tüketiciyi korumayla ilgili olarak da bazı tedbirlerin alınmış olması gerekir." diyorlar. Benim, kanunda gördüğüm kadarıyla böyle bir özelliği yok bu kanunun. Hatta, tam aksine, garip bir maddesi var -yanıma almamışım ama- 4'üncü madde: Ödeme sistemleriyle uğraşan şirketlerin oluşturduğu bir birlikten söz ediyor.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - 6'ncı madde, (4)'üncü fıkra.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, evet... Yasayı almamışım da okuyacaktım.

Efendim, benim şimdi anlamakta zorlandığım şey şu: Bunlar sonuç olarak özel kesim şirketleri ve bir birlik altında toplanıyorlar. O zaman insan şunu sormak zorunda hissediyor kendine: Neyi paylaşıyorlar acaba? Esasında söylemek istediğim şey şu: Bir kuruluş oluşuyor, bir birlik oluşturuluyor, bu birliğin Cumhurbaşkanının gözetiminde olduğunu anlıyoruz kanunda fakat bu birliğin niçin kurulmuş olduğunu anlamakta zorlandım ben. Ahlaki ve bu değişimde karşılıklı mesleki sorunları paylaşmaları vesaire gibi şeyler söylüyor. Arkadaşlar, benim anladığım kadarıyla, Türkiye'de bir rekabet yasası var, 4054 sayılı bir Yasa var ve bu yasa, şirketlerin böyle kendiliğinden bir araya gelmesine "kartel" diyor. Yani bu bilgi paylaşımı da olabilir, bir fiyat anlaşması da olabilir, başka bir şey de olabilir. Ama sonuç olarak, mesela bu kanun teklifi hazırlanırken acaba Rekabet Kurumundan bir görüş alındı mı; doğrusu, bunu da ben bilmiyorum.

Bunun ötesinde, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğuyla ilgili olarak birkaç şey söyleyeceğim ve esasında bunun, özellikle yürütmenin fikrî yapısına, zihniyet yapısına da aykırı olduğuna değineceğim. Şimdi, arkadaşlar, ödeme sisteminin elektronik hâle gelmesinin bir tek şeyi var; hızlı ve çabuk olması. Şimdi, arkadaşlar, hızlı ve çabuk, atak, girişimci, uçucu; bu kavramlar esasında içinde yaşadığımız yeni kapitalizmin kavramlarıdır. Yani geçmişte yaşadığımız kapitalizmin bir değişim geçirmesini yaşıyoruz ve bu öyle bir biçimde gelişiyor ki her şey uçucu hâle geliyor. Esasında, bunu hepimiz kendi yaşadığımız alanlarda gözlüyoruzdur. İnsanların geçmişte benimsedikleri kurallar uçuyor, onlara uymuyorlar, uymadan yaşayabiliyorlar.

Arkadaşlar, şuraya getirmek istiyorum: Bu dünya esasında yerli ve millî bir görüşle çelişen bir dünya. Dolayısıyla da yerli ve millî görüşle çelişen bu dünyayı tartışmaktansa bu uyumu sağlamayı tercih ediyorsunuz ve benim anladığım kadarıyla da sonuçta şöyle bir tablo çıkıyor: Arkadaşlar, bugün 4 kardeş -internette görmüşsünüzdür- geçinemediklerinden dolayı intihar etmişler. Fakat biliyorsunuz, hemen sonunda ne olmuş? BEDAŞ galiba -Boğaziçi Elektrik Kurumu- geliyor elektriği kesiyor. Buradan şuraya getirmek istiyorum: Bu kadar hızlı bir dünya ahlaki bir çökkünlüğü de getiren bir dünyadır arkadaşlar. Sizin yerli ve millî olarak altını çizdiğiniz... Mesela, zaman zaman, arkadaşlarımızdan, sizin aranızdan çok konuşanlar oluyor Ahilik teşkilatı vesaire diye. Yani dayanışmacı bir toplumun temsilcisi olduğunuzu söylüyorsunuz ama gerçekte böyle bir dünyayla ilginiz yok. Bakın, büyük AVM'ler kuruluyor, sürekli kuruluyor. Esasında, her bir AVM kurulduğunda binlerce küçük esnaf ve zanaatkâr yok oluyor ama bu da sizin iktisat politikalarınız içinde herhangi bir yere denk düşmüyor, ben böyle bir şey görmüyorum sizde. Aksine, hızlı olalım, dinamik olalım, Sayın Cumhurbaşkanı bunu sık sık söylerdi zaten, biliyorsunuz "Bir şirket gibi yönetelim Türkiye'yi."

Arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Demokrasi ağır çalışır ama doğru çalışır. Diktatörlükler veya totaliter yönetimler hızlı çalışırlar ama sorunludurlar. Dolayısıyla da bizim perspektifimizde olması gereken şey, hızlı, çabuk şeklinde bir yaklaşımdan ziyade daha doğruyu temsil eden, daha toplumun gerçek sorunlarına eğilen bir yaklaşımı benimsememiz lazım. Ama gördüğüm kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin perspektifinde bunlar yok çünkü ödemeler sistemi bir an önce elektronik hâle gelmeli, hızlanmalı. Efendime söyleyeyim, bugün yukarıda bütçe görüşmelerine başladık bir bakıma, orada da işte nasıl vergiler toplayacağız; efendim, nasıl harcamalar yapacağız şeklinde baktığımızda da esasında bir borç krizi yaşayan bir ülkenin, bu borç krizinden kurtulmasına yönelik olmak üzere almakta olduğu bence palyatif tedbirlerden oluşuyor. Yani bunlar akla gelebilecek şeyler tabii ki, nitekim yani bu işle uğraşan arkadaşların da aklına geliyor doğal olarak. Ama şunu söyleyeyim ki durup bir düşünmeden bunları yaptığımızda esasında bir anlamda ne yaptığımızın da farkında olmadığımız bir akışın içine giriyoruz.

Türkiye ekonomisi sorunlu bir ekonomi ama Türkiye'nin sadece ekonomisinde sorunlar yok. Türkiye'nin ekonomisindeki sorunların bence öncesinde, daha doğrusu onların var oluşunda, oluşumunda da Türkiye'deki siyasi ortamın hâlâ normal demokratik ülkelerde görülen bir ortam hâline gelememiş olmasındandır. Yani zaman zaman tartışıyoruz, diyorlar ki: "İşte yabancılar spekülasyon yaptılar, atak yaptılar." Yani yaparlar arkadaşlar, yaranız varsa yaranızı kaşıyan birileri çıkar. Önemli olan, sizin o yaralarınızı giderebilecek bir perspektif içinde olaylara bakmanız. Dolayısıyla da burada eğer konuşacaksak ekonomiyle ilgili olarak her şeyden önce şunu konuşmalıyız. Nasıl olur da biz toplumumuza başta olmak üzere güven veren bir sistem oluştururuz? Bugün zaman zaman konuşmacılar söylüyor, TÜİK'in rakamlarını hiç kimse ciddiye almıyor, almıyorlar. Hâlbuki TÜİK'in rakamlarından, daha doğrusu devletin oluşturduğu istatistiklerden kuşku duymamız doğru bir şey mi? Bence değil çünkü başka yaslanacağımız bir şey yok, kullanabileceğimiz bir veri seti yok. Ama arkadaşlar, öyle veya böyle yani TÜİK'in iyi çalışıp kötü çalışması tartışması bir yana böyle bir duygu var ortada. İnsanlar buna, TÜİK'in verdiği rakamlara güvenmiyorlar.

Dolayısıyla da uzatmayayım, gerçi epey de bir vaktim var ama biraz da siyasetle bağlantılı hâle getirmek istiyorum bu konuşmayı. Çünkü gerçekten de ben inanıyorum ki Türkiye ekonomisinin sorunları ekonominin kendisinden kaynaklanan sorunlar değil. Kendisinden kaynaklanan sorunlar yok değil, kendisinden kaynaklanan sorunlar, yapısal sorunlar var ama bence bunlardan önce siyasi alandaki sorunlardır ki bunların da esasında bizi demokrasi konusunda belli bir hassasiyete veya belli bir yeniden düşünmeye zorluyor olması lazım.

Yani şimdi, bizim bir seçim sistemimizin olmuş olması bizim demokratik bir ülke olduğumuz anlamına gelmez arkadaşlar, böyle bir şey yok. Bizim, bireyler olarak demokrasiyi ne ölçüde içimize sindirdiğimizle çok yakından ilgili bir mesele aynı zamanda. Yani burada bazen tartışmalar oluyor mesela -evet, farklı düşünüyor olabiliriz yani bu çok doğal bir şey değil mi?- ama müthiş bir tahammülsüzlük gösterebiliyoruz. Bunu herhangi bir grubu suçlamak için veya herhangi bir grubu işaret etmek için söylemiyorum, bu genel bir durum olduğu için söylüyorum. Yani birbirimize tahammül etmekte zorlanıyoruz çünkü yeteri kadar demokrat değiliz. Yeteri kadar demokratlıktan kastettiğim de Türkiye'nin kendi sosyal gerçeğine bakarak orada olan sorunların nasıl çözüleceğiyle ilgili olarak bir yaklaşımı ortaya koymaktan geçer. Yoksa yani daha önceki konuşmalarda da biliyorum, burada da komisyonda da birdenbire olay terör merör meselelerine geliyor ve konuşma bir yerde kesiliyor, daha ileri bir konuşmayı yapmak mümkün olmaktan çıkıyor. Oysa Türkiye'nin konuşması gereken asıl sorunlar, asıl konular siyasettedir, kendi sosyolojisindedir. Kendi sosyolojisinin altını çiziyorum. Yani yapısal olarak toplumun örgüsünde var olan problemler var, daha henüz bir -nasıl söyleyelim- biz duygusunu üretememiş olduğumuz gerçeği ortada. Onun için, bunları düşünerek, bunlar üzerinden Türkiye'deki siyaseti yeniden düşünmemiz gerekir diye öneriyorum, düşünüyorum ve bunu konuşmaya çalışıyorum.

Şimdi, arkadaşlar, gözüken o ki büyük bir bütçe açığı ve bir kriz ortamından çıkmaya çalışan bir ekonomi var ve bunun ayrıntılarına baktığımızda da yine büyük harcamaları güvenlik harcamaları olarak ortaya çıkan bir bütçe var. Aşağı yukarı 141 milyar güvenlik harcamalarına ayrılmış vaziyette. Ben de diyorum ki... Ya, tamam yani diyebilirsiniz ki: "Suriye'de savaşıyoruz, şu oluyor, bu oluyor." falan filan. Doğru yani 1 kurşunun fiyatı vesaire bunları anlayabiliyorum. Ama şu da doğru değil mi arkadaşlar? Niye yapıyoruz bunları? Yani gerçekten bunlar ülkemizin, toplumumuzun yararına mı ya da yararına ise bunu yeteri kadar konuştuk da mı böyle bir karar verdik? Ben öyle görmüyorum yani kimse seçilirken verdiği sözlerin ötesinde bir meşruiyete sahip değildir. Dolayısıyla da olmadık yetkiler üretmek, olmadık yetkilerle toplumu yönetmeye çalışmak bence son derece sakıncalıdır ve bu bizim ülke olarak da devlet olarak da Batı'dan ve Batı'nın oluşturduğu normlardan uzaklaştıran etkiler üretecektir ve nitekim bunları üretiyor.

Evet, son olarak notlarıma bir daha bakayım. Esasında, galiba söyleyeceklerim bitti. Ama toparlayacak olursam şunu demek istiyorum değerli arkadaşlar: Evet, bu düzenleme bir ihtiyacı karşılıyor olabilir ve bunda da bir sıkıntı yok ama şunu görmek zorundayız: Sistemin bu kadar hızlı çalışır hâle gelmesinin bizim kendi içimizde ahlaki sorunlar yaratacağını da aklımızın bir tarafında tutmamız lazım. Hani, bırakın tüketicinin güvensizliği vesaire meselelerini, demin vermeye çalıştığım örnekteki gibi, 4 kardeşin ölmesi, intihar etmesi üzerine, BEDAŞ'ın anında gelip de elektriği kesmesi gibi bana göre gayriahlaki bir davranışı yapması mümkün hâle gelebilir. Dolayısıyla da yerli ve millî konusunun altını çizen bir hükûmetin yerli ve millî bir perspektif üzerinde kafa yorması lazım ki benim anladığım kadarıyla bu kanunun arkasındaki zihniyet tam aksine, demin ifade etmeye çalıştığım, kısaca, yeni kapitalist dünyanın esasında çarklarına kendini adapte etmeye çalışan bir ülkenin düzenlemelerinden bir tanesi bu. Başkaları da var tabii ki ama konumuz bu olduğu için bunu konuşuyoruz. Bu da yani, evet, bu düzenleme böyle bir sonuca varabilir ama bu dünyanın parçasıysanız o zaman oyunu bu dünyada nasıl oynanıyorsa ona göre oynamanız lazım, kendi kendine oyun üretemezsiniz. Dolayısıyla da bu tartışmalardan umarım Hükûmet bir pay çıkarır ve daha sonraki düzenlemelerde de daha anlamlı işler yapar diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)