GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:14
Tarih:06.11.2019

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 117 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Teknolojide yaşanan gelişmeler, küreselleşme ve finansal işlemlerdeki serbestleşme sonucunda ticari ve finansal faaliyetlerin hızlanması, yurt içi ve yurt dışı ödeme işlemlerini artırmaktadır. Gelişen teknolojiyle birlikte ödemeler alanında görülen çeşitli uygulamalar sayesinde birçok ticari ve finansal işlem için nakit dışı ödeme yöntemleri kullanılmaktadır. Dolayısıyla yurt içi ve yurt dışı ödemelerin gerçekleşmesine altyapı oluşturan ödeme sistemlerinin önemi her geçen gün daha da artmaktadır.

Ülkemizde ödeme sistemleri, ödeme hizmetleri ve elektronik para kuruluşları alanındaki hukuki altyapıyı oluşturmak amacıyla 2013 yılında 6493 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur. Bu kanunla ödeme ve menkul kıymet mutabakat sistemlerine ilişkin konularda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, ödeme hizmetleri ve elektronik para ihracı ile ödeme hizmeti sağlayıcılarına ilişkin konularda ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu görevlendirilmiştir.

Ödeme sistemlerinin yaygın olarak kullanılmaya başlaması ve bu sistemlerden kaynaklanacak risklerin finansal istikrara olası olumsuz etkileri merkez bankalarının ödeme sistemlerindeki rolünü ön plana çıkarmaktadır. Ödemeler alanının sorunsuz ve kesintisiz çalışması ülkelerin güvenliğini ilgilendiren bir mesele hâline gelmiş olup finansal sistemin istikrarı merkez bankalarının para politikası uygulamaları ve ekonominin gelişimi açısından kritik öneme sahiptir. Ödeme sistemleri ulusal ve uluslararası finansal piyasaların birbirlerine entegre olmalarını sağlamakta, bu durum para politikasının uygulanmasını kolaylaştırarak para otoritelerinin finansal şoklara zamanında cevap verebilmelerini sağlamaktadır. Bu itibarla ülkemizde ödemeler alanındaki tüm görev ve yetkilerin tek çatı altında toplanması önem arz etmektedir.

Kanun teklifiyle Merkez Bankası ödemeler alanındaki yetkili otorite hâline getirilmektedir. Bu kapsamda, ödemeler alanına ilişkin daha önce Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna verilen yetkilerin Merkez Bankasına devredilmesi, yeni ödeme tanımlarının eklenmesi, ortaya çıkan yeni hizmet türleri ile bu hizmetleri sunan kuruluşların kapsama alınması ve sektörün bazı ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu düzenlemeyi destekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını ve destekleyici amacı olan finansal istikrarı sağlamaktır. Bu amacın sağlanmasında en önemli şartlardan biri Merkez Bankası bağımsızlığıdır. Merkez Bankası bağımsızlığının esası da temel amacına yönelik politikalara ve kullanılacak araçlara ilişkin kararlarını kendilerinin serbestçe almasıdır. Ülkemizde fiyat istikrarının sağlanması ve Türkiye'nin, içine girdiği faiz, kur, enflasyon şeytan üçgeninden çıkarılması konusunda Merkez Bankamız kendi görev ve sorumluluğu doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bilindiği üzere ülkemiz, 15 Temmuz hain darbe girişimi ve terör saldırılarıyla birlikte küresel güçlerin öncülüğünde kur ve faiz üzerinden ekonomik saldırılara da maruz kalmıştır. Özellikle geçen yıl ağustos ayından itibaren finans sistemimizi hedef alan saldırılar sonucu döviz kurundaki yükselişle başlayan finansal dalgalanma, faizlerden enflasyona, büyümenin negatife dönmesinden işsizliğin artışına kadar pek çok zincirleme etkiye yol açmıştır.

Nitekim, kur artışının getirdiği maliyetin etkisiyle enflasyon 2018 yılı Eylül ayında son on beş yılın en yüksek seviyesini görmüş, tüketici fiyatları eylülde yüzde 24,5, ekimde yüzde 25,2; yurt içi üretici fiyatları ise eylülde yüzde 46,2, ekimde yüzde 45,01 düzeyine çıkmıştır. Yüksek enflasyon ekonomiler için ciddi bir sorundur ve ekonomik dengelere büyük zarar vermektedir. Yüksek enflasyon, toplumun tamamını ilgilendirmekte olup gelir dağılımını da bozmaktadır. Artan fiyatlar hepimizin cebinden bir şeyler alıp götürmektedir. 1970'li, 1980'li ve 1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisi kronik ve yüksek enflasyondan uzun süre çok ciddi olarak zarar görmüş, sıkıntı çekmiş bir ekonomidir. İşte o dönem "enflasyon canavarı" diye de adlandırılan böyle bir soruna karşı verilen mücadele, uygulanan politikalar ve alınan tedbirler sayesinde, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde ve de bu sürede yaşanan 2 seçime rağmen, tüketici fiyatları eylül ayında yüzde 9,3, ekim ayında yüzde 8,6, yurt içi üretici fiyatları ise eylül ayında yüzde 2,5, ekim ayında yüzde 1,7 düzeyine gerilemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak temennimiz, enflasyonun yıl sonu hedefi olan yüzde 12 oranının altında kalması ve enflasyonla mücadelenin kararlı bir şekilde devam ettirilmesi suretiyle yüzde 5'in altına indirilmesidir.

Her dönemde olduğu gibi, enflasyon hesabına, enflasyon sepetinde yer alan ürünlere ve ağırlığına yönelik eleştiriler yapılmaktadır. Bu eleştirilerin haklı yönleri olabilir ancak enflasyonla mücadelede katedilen aşamayı görmek ve bu mücadeleye destek vermek gerekir. Ne yazık ki ekonomik sorunlardan siyasi medet uman bazı kesimler enflasyonla mücadelede sağlanan mesafeyi karalamak adına açıklamalar yapmakta, kurumlarımıza ve resmî verilere karşı itibar suikastı düzenlemekte, içi boş ve kof iddialarla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine saldırmakta, açıkçası martaval okumaktadır.

Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmelerinde de gündeme getirdim, bu soruyu burada da dile getireceğim. TÜİK verilerini yerden yere vuranlar sendikaların açıkladıkları verilere ne diyecekler acaba? Bakınız, sendikaların, çalışanların harcamaları üzerinden hesapladıkları açlık ve yoksulluk sınırı rakamları bir yılda TÜRK-İŞ'e göre yüzde 7,2, DİSK'e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ'e göre yüzde 7,7 artmıştır. KAMU-SEN'e göre 4 kişilik bir ailenin gıda ve barınma harcamaları bir yılda yüzde 8,5, TÜRK-İŞ'E göre de bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti bir yılda yüzde 7 artmış görünmektedir. Örnek olarak bu sendikalardan birinin yaptığı hesaplamayı paylaşmak istiyorum. DİSK'e bağlık BİRLEŞİK METAL-İŞ sendikası tarafından hesaplanan ve bugün basına da yansıyan Ekim 2019 dönemi için açlık sınırı 2.050 liradır. Bu tutar geçen yılın ekim ayında yine aynı sendika tarafından 1.904 lira olarak duyurulmuştur. Dolayısıyla 4 kişilik bir ailenin sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için hesaplanan açlık sınırı tutarında bir yıllık artış yüzde 7,7'dir, yoksulluk sınırı rakamlarında da aynı şekilde yüzde 7,7 artış vardır. Dolayısıyla sendikaların, çalışanların harcamaları üzerinden hesapladıkları açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarındaki bir yıllık artışın, daha doğrusu sendikaların bir yıllık enflasyon rakamının TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamının altında kaldığı görülmektedir.

Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinde yaşanan artışlardır. Enflasyonun tek haneye düşmesi fiyatların artmadığı anlamına gelmemektedir. Nitekim, tüketici fiyatlarındaki artış on iki aylık ortalamalara göre yüzde 16,8 seviyesindedir. Fiyatlarda ortalama bu düzeyde artış görülmekle birlikte fiyatların artış hızında bir azalma söz konusudur. Dolayısıyla geçen yılın ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 25,2 olan Tüketici Fiyat Endeksi, geçen ay yüzde 8,6 olarak gerçekleşmiştir. Hem TÜFE hem de yurt içi ÜFE'de tek haneli rakamlara ulaşılarak enflasyonla mücadelede büyük bir aşama geride bırakılmıştır. Elbette ki ekonomide sağlanan bu önemli kazanımda ülkemizin güzide kurumlarından biri olan Merkez Bankamızın aldığı kararların rolü büyüktür. Merkez Bankamız önceki hafta da politika faizini 250 baz puan indirimle yüzde 16,5'tan yüzde 14'e düşürmüştür. Son dört ayda 10 puanlık faiz indirimi yapılmıştır. Merkez Bankamızca yapılan faiz indirimleri ticari kredi ve tüketici kredisi faizlerine de daha yüksek oranda yansımakta olup önümüzdeki günlerde faizlerin daha da inmesi beklenmektedir.

Türkiye'nin tüm yaşananlara rağmen dengelenme sürecinde en önemli kırılganlıklarından biri olan cari dengeyi gözeterek ve pozitif büyümeyi de işin içine katarak çok önemli bir performans sergilediğini, ekonomide ılımlı bir toparlanmanın olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, IMF, OECD ve Dünya Bankası ile uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da ekim ayı içinde açıkladıkları raporlarında Türkiye'yle ilgili makroekonomik beklentilerini, özellikle de büyüme tahminlerini olumlu yönde revize etmişlerdir. Bakınız, IMF, daha yakın tarihte açıkladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'nda Türkiye ekonomisi için 2019 yılı büyüme tahminini nisan ayında yaptığı tahmin olan yüzde eksi 2,5'tan yüzde 0,2'ye revize etmiş yani pozitif büyüme olacağını öngörmüştür. Dünya Bankası da bugün basına yansıyan Türkiye Ekonomik İzleme Raporu'nda Türkiye'nin zor bir ekonomik dönemden çıktığını ifade etmiş, 2020 için yüzde 3, 2021 yılı için yüzde 4 büyüme tahmininde bulunmuştur. Uluslararası kuruluşlar bile olumlu gelişmeleri ifade etmektedir.

Ülkemizde elbette ekonomide ciddi sorunlar vardır, vatandaşımız ekonomik sıkıntılardan bunalmıştır. Bu konuda değerlendirme yapılması ve eleştiriler getirilmesi son derece doğaldır, hakkınızdır ancak olumlu gelişmeleri de görmek lazımdır. Dolayısıyla, gelişmeleri görmeyen ya da görmezden gelenlerin "Türkiye ekonomisi battı, batıyor." gibi söylemleri hezeyandır, art niyetlidir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma mekanizmasıyla ekonomik dönüşüm ve değişim süreci daha koordineli bir şekilde yönetilmektedir. Kim ne derse desin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sahibi milletimizdir. Milletimiz terörle mücadelede ve ekonomik saldırılara karşı verilen mücadelede Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin katkısını ve önemini görmektedir. Türk milleti doğru ile yanlışı tefrik edecek vicdana sahiptir. Milletimiz 16 Nisan 2017'de kararını vermiştir, bu karardan dönüş ve taviz yoktur. İnanıyoruz ki Türkiye'yi gelecek yüzyıllara taşıyacak ana damar Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Türk milletinin daha nice asırlara bağımsız, bağlantısız, güçlü ve müreffeh olarak ulaşması yegâne arzumuzdur. Bunu da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle, inşallah, başaracağız.

Son olarak şunu özellikle belirtmek isterim ki geleceğin süper gücü Türkiye ve Türk milletidir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)