| Konu: | Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 20.11.2019 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, ben size konuşulması, gündeme getirilmesi dahi can yakan, tutuklanmaya -tırnak içerisinde- "terörist" damgasının vurulmaya neden olan bir sorundan yani biraz Kürt sorunundan bahsetmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu sorun aynı zamanda bütün sorunların da kaynağı. Şimdiye kadar binlerce defa anlatıldı ama ne yazık ki çözüme kavuşturulmadığı için anlatmaya yine devam edeceğiz.
Bu ülkede Kürt isen dil ve kültür talebin yoksa bir sorun yok fakat eğer eşit vatandaşlık, dil talebin, kültür talebin varsa o zaman kıyametler kopmaya başlıyor, o zaman sorun ortaya çıkmaya başlıyor. Hemen o ünlü Terörle Mücadele Yasası devreye giriyor ve Türkiye'de ikili devletle yani ikinci hukuk uygulamasıyla kişi karşı karşıya kalıyor. Değerli milletvekilleri, serüven o zaman başlıyor; tıpkı Sayın Selahattin Demirtaş'ın başına geldiği gibi, tıpkı Eren Erdem'in başına geldiği gibi, tıpkı Ahmet Altan'a uygulanan ikili hukuk sistemindeki uygulamalarda olduğu gibi.
"Terör" kavramı, Fransızcada değerli arkadaşlar, "dehşet" demektir; insanları dehşete düşürecek eylemler vasıtasıyla yıldırıp sindirmeyi temel alan bir strateji yani bir fikriyat, ideoloji değil, bir strateji, dehşet verici bir durum. Sizlere soruyorum: Bir öğrencinin pankart asması nasıl dehşet verici bir durum oluyor? Sizlere soruyorum değerli arkadaşlar: Bir emekçinin döviz ile pankart taşımasının, hak talebinde bulunmasının neresinde dehşet verici bir durum söz konusu?
Yine bir şey daha devreye giriyor değerli arkadaşlar: Terör örgütüne üye olmamakla birlikte yani -tırnak içerisinde- "örgüt" özellikle de "terör örgütü" kavramı yürürlükteki faşizm için tam da bir baskı aracı hâline geliyor.
Bakın, daha yeni değişiklik yapıldı, Terörle Mücadele Yasası'na getirilen yeni bir eklemeyle "Haber verme sınırlarını aşmayan her türlü düşünce suç sayılamaz." denildi. Peki neyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar? Onlarca kişi düşüncelerinden dolayı gözaltına alınıyor ve ne yazık ki mahkemelerle kovuşturmaya neden olunuyor.
Size kıdemli bir düşünce suçlusu olarak nitelendirilen Fikret Başkaya'dan biraz bahsetmek istiyorum. 2016 Kasımında yazmış olduğu bir makaleden dolayı beş yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak, önümüzdeki günlerde duruşması var. Bu dava nedeniyle Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) şöyle bir tespitte bulunuyor: "Türkiye'de yetkililer, teröre karşı düzenlenmiş yasaları bir kez daha karşıt görüşleri cezalandırmak için kullanıyor."
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de önemli iki kurum kendi görevini yerine getirmiyor; bunlardan bir tanesi üniversiteler, diğeri ise medya kuruluşları. Düşüncenin üretilmesi, her türlü baskılara rağmen, sorunlara karşı bilimsel yöntemlerle yaklaşım göstermesi gereken üniversitelerden ses çıkmıyor. Tarih, sosyoloji ve hukuk fakültelerinden gidişata dair ufak da olsa bir tepki ve görüş gelmiyor; sadece maaş alıyorlar, siyasal iktidara karşı başlarını önlerine eğmiş durumdalar. Medya tamamen sarayın denetiminde ve can yakan sorunları görmezden geliyor. Bütün sorunların ana kaynağı olan Kürt sorununa ilişkin üniversite kurumlarından bir tek rapor çıkmıyor. Medya, ülkeyi kasıp kavuran sorunlara rağmen başka bir dünyayı topluma yediriyor. Bakın, bugün itibarıyla 26 belediyemize kayyum atandı ve yüzlerce partilimize Antep'te ve Ağrı'da operasyon düzenlendi, Hamit Taşdemir adındaki bir partilimiz darbedildi, daha dün gerçekleşti bu.
Sayın milletvekilleri, bir başka noktaya gidiyor ülke. Bu bir istiklal mücadelesi midir? Eğer Kürtlerin yoğunlukta olduğu tüm belediyelere kayyum atayarak bu amaca ulaşıldığına ilişkin bir yönelim varsa ve Türkiye'de hiçbir kurum buna ses çıkarmıyorsa biz toplum olarak, halklar olarak başka bir tabloyla karşı karşıyayız demektir. Bu Meclis bu konuya bu kadar duyarsız kalmamalıdır. Yeri geldiğinde "Bu Meclis bütün kurumların üstündedir." diyoruz. "Bu Meclis halkların iradesini yansıtıyor." diyoruz, tıpkı 1920 Meclisi gibi. İşte tam da bu noktada Meclis bu halkın iradesine yönelen gasba dur demelidir. Kürt sorununu buradan konuşarak çözebilmelidir, o yeteneği burada sergilemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
ABDULLAH KOÇ (Devamla) - Zira, bu Meclisteki irade tıpkı belediyelerde olduğu gibi halkın iradesiyle kurulan bir iradedir. Bugün bu tepki gelişmezse yarın aynı karanlık el bu Meclisin de iradesine yönelecektir. Geç olmadan bu Meclisin harekete geçmesi gerektiğini düşünüyor, hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)