GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:22
Tarih:26.11.2019

HDP GRUBU ADINA MENSUR IŞIK (Muş) - 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifleri sadece hukuki teknik açısından değil kanun teklifini hazırlayan iktidarın siyasal yönelimini de ortaya koyması açısından önem taşır. Dönemin ruhunu oluşturan iktidar politikaları kanun tekliflerine yansır ve bu teklifler aracılığıyla bağlayıcı karara dönüşür. Bu şekilde hareket eden bir AKP iktidarı özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra tam olarak bir otoriter rejim hâline gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; AKP'nin otoriterleşmesi, özellikle 7 Haziran seçimi sonrası içerisine girmiş olduğu ve Türkiye'yi içerisine soktuğu savaş politikası, şiddet politikasıyla beraber 1 Kasım seçimlerine doğru gidildi. 7 Haziranda iktidardan düşen bir AKP gerçekliği toplumu kutuplaştırarak, toplumu savaş politikasına, şiddet politikasına dönüştürerek 1 Kasımda tekrardan tek başına iktidar olma hedefiyle hareket etmişti.

Bilindiği gibi, değerli arkadaşlar, 7 Haziran sürecinin hemen öncesi, 28 Şubatta aslında iki yılı aşkın, iki buçuk yıl boyunca devam eden bir çözüm süreci vardı. Bu çözüm sürecinde yüz yıllık Kürk sorununun çözülmesi hedeflenmişti ama maalesef AKP 28 Şubatta Dolmabahçe Sarayı'nda ortaya çıkarmış olduğu Dolmabahçe mutabakatındaki hukukun gereğini, orada ilan edilen 10 maddenin gereğini hiçbir şekilde yerine getirmedi.

Bilindiği gibi, arkadaşlar, 28 Şubattan hemen sonraki süreçte AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan tarafından 28 Şubat bir bütün olarak reddedilmişti yani 28 Şubatta çözüm sürecinin sonucu itibarıyla herhangi bir deklarasyonun, herhangi bir mutabakatın olmadığı beyan edilmişti. Oysaki hepimiz şunu çok iyi ve net bir şekilde bilmekteyiz: Mutabakatın 28 Şubat tarihinde yapılması dahi iki tarafın konuşması ve görüşmesiyle anlaşılan bir tarihti. Hatırlandığı gibi, 28 Şubat tarihini İmralı'da Sayın Öcalan kendisiyle görüşmeye gelen devlet heyetine aktarmıştı. Şunu söyledi, dedi ki: "Biz Dolmabahçe'de 10 maddelik bir mutabakatı ilan edeceğiz ama bu günün tarihini ben 28 Şubat olarak öneriyorum." Gelen heyet de "Bu işi Reise soralım, Reis ne emrederse ona göre hareket edeceğiz." demişti değerli arkadaşlar. Belki size biraz tuhaf gelebilir, "Reis" denilen Sayın Erdoğan'dı. Erdoğan'la bu fikir paylaşıldı ve Sayın Erdoğan'a şu söylendi, dendi ki: "Öcalan -kendisinin deyimiyle- 'Bu deklarasyonun 28 Şubatta -çünkü 28 Şubat 1997 tarihi Türkiye demokrasisi açısından ve darbeler süreci açısından, tarihî açıdan da önemli bir tarih olduğundan dolayı- yayınlanması Türkiye demokrasisi açısından önemlidir, bu açıdan 28 Şubat tarihini önerdim.' dedi." Sayın Erdoğan da o gün itibarıyla önemli bulmuştu ve bunu kabul etmişti değerli arkadaşlar.

Aynı şekilde, size ben 28 Şubattaki Dolmabahçe mutabakatına dair bir başka ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Arkadaşlar, 28 Şubatta oturma düzeni dahi tartışma konusu olmuştu. O dönem devlet adına, daha doğrusu Hükûmet adına müzakere yürüten Yalçın Akdoğan kendisi ortada olacak şekilde iki tarafın da sağında ve solunda oturmasını önermişti ama HDP heyeti bu durumu kabul etmedi ve iki tarafın görüşmesi varsa iki taraf ayrı ayrı, karşı karşıya ya da her bir tarafın temsilcisinin baş köşede oturmasını önermişti. O dönem yine bu tartışma konusuydu. Bunu Yalçın Akdoğan ve ekibi Sayın Erdoğan'a iletmişti. Sayın Erdoğan oturma düzeninin çok önemli olmadığını, Türkiye tarihi açısından çok önemli süreçlerden geçildiği ve çok önemli konuların konuşulduğu bir dönemde bunun tartışma konusu olmasının gereksiz olduğunu söyledi ve o duruma müdahale ederek bu şekilde bir durumdan da haberdar olduğunu ve bunu kabul ettiğini kendisi ifade etmişti.

Sayın milletvekilleri ve Değerli Başkan, bir siyasal partinin ya da bir ülkenin Cumhurbaşkanının ya da iktidar partisinin Genel Başkanının Kürt meselesi açısından "Vardır." demesinin, "Yoktur." demesinin ya da "Dolmabahçe mutabakatı oldu." demesinin ya da öyle bir mutabakatın varlığını inkâr etmesinin bizler açısından, Türkiye'nin demokrasisi ve hukuk tarihi açısından hiçbir anlamı yoktur. Kürtlerin tarihi, Kürtlerin varlığıyla beraber sorunları yüz yıldır vardır ve bu, Türkiye'nin ve bütün halkların başında bir bela olarak devam etmektedir. Neden bela diyorum? Çünkü ülkeyi yöneten siyasal akıl bunu bir bela hâline getirmiştir sorunu çözümsüz bırakarak ve sorunun çözümünü şiddette arayarak değerli arkadaşlar.

Aynı şekilde, Sayın Erdoğan'ın bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini öve öve bitiremediği bir iki kelimesine, bir iki cümlesine ve onun bizim açımızdan yarattığı sonuçlara değinmek istiyorum. Sayın Erdoğan 6 Mayıs 2018 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul 6'ncı Olağan İl Kongresi'nde "Bu yeni sistemde istikrar kalıcı hâle gelecek. Hızlı karar, gecikmeyen icraat ve etkili yönetimle ekonomik büyüme ivme kazanacak." demiştir. Değerli arkadaşlar "Ekonomik büyümenin ivme kazanması." deyince hakikaten bizim gülesimiz geliyor.

Şimdi, Türkiye'de aileler artık toplu bir şekilde intihar ediyor değerli arkadaşlar ve AKP'nin basını, yandaş basın bu siyanürle olan toplu intiharların kökenini, sebeplerini araştıracaklarına ve buna çözüm arayacaklarına tartıştıkları konu ne biliyor musunuz arkadaşlar? "İnsanlar veya yurttaşlar siyanüre neden bu kadar kolay erişim sağlayabiliyorlar?" Yani sorunu gördükleri nokta burası. O zaman ben şunu sormak isterim: İnsanlar toplu bir şekilde yüksek binalardan atladıkları zaman AKP'liler ya da AKP medyası neyi tartışacak? Bu yüksek binalara imar izni vereni ya da ruhsat vereni mi tartışacak? O belediyeyi mi suçlayacak? Bu kadar komik bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Sorunun kökenine inilmediği müddetçe hiçbir şekilde çözüm bulmak da mümkün olmamaktadır.

İşte bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiye'yi gerçekten de içinden çıkılmaz bir baskıcı ve faşizan rejim hâline getirmiş bulunmaktadır. Bu faşizan rejim, 2016 yılından itibaren Kürtlere karşı, Kürtlerin belediyelerine karşı, kurumlarına karşı düşmanlığını had safhaya götürmüş bulunmaktadır. 19 Ağustos tarihinden itibaren 24 HDP belediyesine kayyum atandı, neden kayyum atandı? Çünkü Kürtlerin iradesi kabul edilmemekte, Kürtlerin kendi kendilerini idare etme noktasında henüz bir kabullenme noktasında değiller.

Peki hangi belediyelerimize kayyum atandı? Herkesin bildiği gibi Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Van Büyükşehir Belediyesi, Hakkâri, Hakkâri Merkez, Karayazı, Yüksekova, Nusaybin, Erciş, Kayapınar, Bismil, Kocaköy, Cizre, Saray, Kızıltepe, İpekyolu, Yenişehir, Hazro, İdil, Savur, Derik, Mazıdağı ve Suruç belediyelerine kayyum atandı. Buralarda yaşayan toplam 2 milyon 500 bin insanın iradesi gasbedildi, yok sayıldı. Aynı şekilde, bilindiği gibi 6 belediyemize de YSK'nin -AKP iktidarının daha doğrusu- eliyle kurulmuş olan kumpasla el konulmuştu. Seçilen belediye başkanımız, kazanan belediye başkanımız ama maalesef mazbata kendilerine verilmedi ve Türkiye tarihinde, seçimler tarihinde ilk kez 2'nci seçilene mazbata verilmiş oldu o gün itibarıyla da değerli arkadaşlar.

Şimdi, 20 Kasım 2019 tarihi itibarıyla 14 belediye eş başkanımız tutuklandı. Bugün, biraz önce, saatler önce 3 belediye başkanımız daha buna eklendi değerli arkadaşlar, 3 belediye başkanımızı daha AKP tutuklattı maalesef. Nereler bunlar? Ben hemen onların ismini size söyleyeyim: Savur, Mazıdağı ve Derik. Aynı şekilde 30 belediye meclis üyemiz haksız ve hukuksuz şekilde görevden uzaklaştırıldı, 2 il genel meclis üyemiz tutuklandı ve Muş'ta 7 il genel meclis üyemiz de görevden uzaklaştırıldı.

Peki arkadaşlar, ben size şunu çok net bir şekilde anlatmak istiyorum: Muş'ta 7 il genel meclis üyesi neden görevden alındı biliyor musunuz? Çünkü Muş il genel meclisinde HDP'nin çoğunluğu vardı ve bu çoğunluğa valinin el koyması gerekiyordu. Çünkü AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan'ın Muş'a gelmesi, AKP'nin Genel Başkanı olarak yaptığı faaliyetler, AKP'nin Genel Başkanı olarak yerel seçimde yapmak istediği, daha doğrusu yaptığı mitingin masrafı il genel meclisinin bütçesinden karşılanmadığı için bunu inat yapıp, bunu intikam meselesi hâline getirip 7 il genel meclis üyemizi görevden aldı.

Aynı şekilde, değerli arkadaşlar, dediğim gibi, 30 belediye meclis üyemiz de görevinden alınmıştı. Örneğin Tatvan'da, örneğin Bağlar'da. Bunu neden yaptılar? Aynı şekilde, aynı amaçla. Yani örneğin Bağlar'da YSK eliyle yapılan bir darbeyle bizim belediye başkanımıza değil de AKP'li belediye başkanına verilmiş olan bir mazbata, Tatvan'da da AKP'nin kazandığı bir belediye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen sözlerinizi.

MENSUR IŞIK (Devamla) - ...belediye meclisinde de HDP'nin çoğunluğu vardı, buna müdahale etmek gerekiyordu, buna müdahale etti ve hukuksuz bir şekilde halkımızın iradesine yine müdahale ederek bir gasp rejimini devam ettirdi değerli arkadaşlar.

Aslında benim sözlerim, anlatmak istediklerim çok da Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ama süre yok.

MENSUR IŞIK (Devamla) - Süremiz yok, evet.

Şunu da izah edeyim ve bitireyim o zaman: Değerli arkadaşlar, Temmuz 2015 tarihinden itibaren şimdiye kadar 16 bin HDP'li gözaltına alındı. Toplam tutuklu ise 4.904 kişi. Bunlar sadece bizim ulaştığımız sayılar değerli arkadaşlar. Temmuz 2015'ten beri -belirttiğim gibi- 89 il eş başkanımız, 193 HDP ilçe eş başkanı, 1 belde eş başkanımız tutuklandı değerli arkadaşlar. Aynı şekilde, Eş Genel Başkanlarımız tutuklandı biliyorsunuz, grup başkan vekillerimiz tutuklandı, 16 milletvekilimiz tutuklandı, 7 MYK üyemiz tutuklandı ve 18 parti meclisi üyemiz tutuklandı, 750'yi aşkın yöneticimiz tutuklandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MENSUR IŞIK (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer ki bu baskılar şu Mecliste bulunan herhangi bir partiye yapılmış olsaydı emin olun ki bırakın o partiyi, partinin tabelasının yerinde bile yeller eserdi ama biz beslendiğimiz ideoloji, Türkiye'nin geleceğine dair beslendiğimiz güzel düşüncelerimiz ve umutlarımızdan dolayı halkımızla beraber bu faşizmi ve tek adam rejimini yeneceğiz ve Türkiye'yi demokrasiyle buluşturacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)