| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 28.11.2019 |
MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, dün burada bir konuşma yaparken dedim ki: "Bütçeden kendilerine yönelik çeşitli kolaylıklar bekleyen, yaşamlarını kolaylaştıracak adımlar bekleyen çalışan milyonların bu Meclisten bir beklenti içinde olmaması gerekiyor. Zira bu iktidar çoğunluğunun onların çıkarlarını temsil etmeye niyeti yok." Bugün yapılan tartışmalar ve Sayın Engin Altaylı'nın bir sürü rakamla açık açık söylemesine rağmen iktidar temsilcilerinin yok saydığı işsizlik, sefalet ve benzeri rakamlar karşısındaki duyarsızlık, bu dediğimi bir kere daha haklı çıkarıyor.
Ben, engellilerin iki temel konusunu vurgulamak için buraya çıktım. Bunlardan birincisi, KHK'yle işten atılan 2 bin engellinin sorunudur. İşsizlik rakamı dile getirildi, yüzde 14'e dayanmış durumda ve işsizlik, emek gücünü satarak geçinen insanlar için ölüm demektir, emek gücünü satarak geçinen insanlar için işsiz kalmak hayatını sürdürememek demektir, bir engellinin iş bulması ise bu koşullarda çok daha zordur.
Hükûmet, yaklaşık 125 bin insanı işten atarken, aynı zamanda 2 bin engelliyi de bir gece kararnamesiyle işinden atmıştır. Kendi kadrolarını doldurmayan iktidar, çalışan engellileri işten atarak onları sefalete ve ölüme terk etmiştir. Bu 2 bin engellinin bin tanesi emeklilik yaşına gelmiştir, on beş yıl çalışmıştır ve şimdi, bu bin engellinin emeklilik hakkı da elinden alınmıştır.
Bütün bu uygulamalar, doğal olarak şu soruyu getiriyor: Vicdan var mı? Ve ben diyorum ki bu iktidar zaten vicdanla çalışmıyor, emirle çalışıyor ve bu emirler gereği bu insanlar mağdur ediliyor ve mağdur edilmeye devam ediliyor, ölüme ve sefalete mahkûm ediliyor.
Bu iktidarın bir engelli politikası var. Bu engelli politikası engelliliği ticarileştirmek üzerinden yürütülüyor. Engellilere birtakım sadaka niyetine maaşlar bağlanıyor, bakım ücretleri bağlanıyor ve engelli sorunu özel sektöre ya da ailelere havale ediliyor.
Bunlardan birisi de özel rehabilitasyon merkezleri. Sayısı yaklaşık 2.650 civarında olan bu merkezlerin önemlice bir kısmının yöneticisi ya da mülkiyetinde siyasiler var. Bunlarda 32 bin öğretmen çalışıyor. Devlet, dört yılda 24 milyar lira bu merkezlere para yollamış. Bu 32 bin öğretmen, öğretmen olmalarına rağmen, 657'ye bağlı olmalarına rağmen, işçi statüsüyle çalışıyor. Engelli birey ticari bir meta olarak burada pazarlanırken, bu işletmeleri işletenler kısa yoldan para kazanırken bu engelli öğretmenlerin bütün statüsünü yok sayıyor. Köle gibi çalıştırılıyorlar, hiçbir sosyal hakları yok, hiçbir kazanımları yok ve bunlar aslında öğretmen olarak sayılmıyorlar ve Millî Eğitim bütçesinden bu yıl da bu işletmelere oldukça yüksek bir rakamın ödenmesi planlanıyor.
Şimdi, bütün bunlar, bu yoksulluk, bu sefalet anlatılırken ısrarla bu kürsülerden bir pembe tablonun çizilmesi, bir başarı tablosunun çizilmesi, bir yükselen, güçlenen ülke tablosu çizilmesi insanı hayrete düşürebiliyor ve bütün bunlar yapılırken siyasi iktidarın bütün sözcüleri temel bir dilekle sözlerini bitiriyorlar, diyorlar ki: "Allah'ın yardımıyla hepsini çözeceğiz."
Ben buradan tekrar seslenmek istiyorum: Sizin bu yardıma ihtiyacınız yok. Yardıma ihtiyacı olan, kanı emilen, sefalete, intihara sürüklenen yoksul yığınlarıdır. Eğer bir dilekte bulunacaklarsa, Allah'tan yardım dilenecekse bunu dilemesi gerekenler yoksullardır çünkü seçtikleri bu çoğunluk bu yoksulları bu sefalete iten ana etmendir. Allah esas onlara yardımcı olsun. Size ise zaten yapacak hiçbir şey yok, yardımla da bu ülkeyi bir yere çıkarma şansınız yok. (HDP sıralarından alkışlar)