GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:24
Tarih:28.11.2019

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

Dün partimize yönelik saldırılardan söz etmiştim, bugün biraz onun devamını anlatacağım.

Antep'ten dün söz etmiştim. Antep'te 54 yöneticimiz bir günde gözaltına alınmış, bunlardan 24'ü tutuklanmış, geri kalanı serbest bırakılmıştı adli kontrol tedbirleriyle. Yalnız, yetmemiş galiba tutuklamalar, savcı itiraz etmiş, dün 3 arkadaşımız daha savcının itirazıyla tutuklandı. Bugün 8 kişiyle ilgili daha itirazlarda bulunulmuş ve korkumuz o ki onlar da tutuklanacak çünkü bir defa oradan talimat alınmış. Maalesef, durum biraz bu.

Şimdi, bu, konseptin bir parçası; aslında cezaevlerinde bu konseptin diğer bir parçası devam ediyor. Cezaevleriyle ilgili olarak nasıl ki dışarıda muhalefeti zapturapt altına almış siyaset yürütülüyorsa cezaevlerinde de baskılarla, sindirmelerle -biz "işkence" diyoruz, kaba ve yaralayıcı bulunuyor; biz "işkence" diyoruz, çokça itirazlar ediliyor ama- işkenceyle, insan onuruna aykırı davranışlarla orada da bir zapturapt altına alma politikası yürütülüyor.

Tam bunun karşısında, Osmaniye Cezaevinde bulunan tutsaklar 12 Kasım tarihinden bu yana ve Türkoğlu'nda da 4 tutsak açlık grevine başlamış.

Şimdi, neden kaynaklı bu açlık grevine başladıklarını anlatacağım. Şimdi, değerli arkadaşlar, şu anda cezaevlerinde, özellikle insan onuruna aykırı olarak en yoğun yürütülen siyaset, Ayakta sayım dayatması. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün içerideki bu yürütüş biçimiyle ilgili bir tüzük var. Bu tüzüğün 46'ncı maddesinin (8)'nci fıkrasında aslında sayımın nasıl yapılacağı düzenleniyor ama sayımın ayakta nizamla yapılacağı falanla ilgili bir düzenleme yok. Hatta (9)'uncu fıkrada "Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır." diyor ama maalesef, bir genelge yayımlanmış 7 Şubat 2018 tarihinde ve bu genelgeye göre diyor ki: "Personele yönelik saldırı, rehin alma gibi eylemleri önlemek amacıyla sayımların odaların alt kısmında, tüm hükümlü ve tutukluların belli bir nizamda ayakta görülecek şekilde alınması." Şimdi bu "belli nizam" dedikleri askerî usul, bizim bildiğimiz 1980 döneminde Diyarbakır Cezaevinde dizdikleri ve zorla "Ayakta sayım yapacaksınız." diye dayattıkları bir usul. Bunu kabul etmeyen tutsaklara karşı da büyük bir saldırı geliştiriyorlar. Bunu da şöyle formüle etmişler: "Son günlerde yaşanan terör olayları nedeniyle üzücü bir olaya sebebiyet verilmemesi için sayımlara yeteri kadar personelle gidilmesi." Şimdi bu yeteri kadar personel gittiğinde, gidiş şöyle anlaşılıyor: "Biz gideriz, 'Kalkın, ayakta sayım yapacağız.' diye dayatırız, kabul edilmediğinde de o tutsakları darbederiz. Bu da yetmez, bir de üstüne onlara disiplin cezası veririz, infazlarını yakarız, denetimli serbestlikten yararlanmasını engelleriz." İşte, şu anda Osmaniye ve Türkoğlu Cezaevlerinde rutin olarak geliştirilen bir durum bu.

İkincisi ne? Şu anda neredeyse bütün cezaevlerinde muhalif basının yayınlarının içeri girişi engelleniyor. Zaten hepimiz artık, bu havuz medyasını izlemekten kusmuş vaziyetteyken içerideki tutsakların tek aracı bu; bizim en azından sosyal medya var, onların tek aracı. "Siz sabahtan akşama kadar o havuz medyasını izleyeceksiniz." diyorsunuz. İzlemiyorlar; başka kaynakları, gerçekten objektif habercilik yapan kaynakları istiyorlar Evrensel, Yeni Yaşam gibi. Bunların girişi de engelleniyor.

Şimdi, bir tane daha var, bu da sürekli rutin bir uygulama. Doktora gidiyorlar, doktora gittiklerinde kelepçeli muayene dayatılıyor. Oraya giden askerî personel, Jandarma bunu dayatmasa bile doktorların kendilerine söyledikleri şeyler de aslında nasıl ayrımcı bir tavırla karşı karşıya olduklarını gösteriyor. Doktorlar şöyle sesleniyor onlara: "Ben sizin kim olduğunuzu biliyorum, siz teröristsiniz." diyorlar ve sinkaflı, ağza alınmayacak küfürlerle aslında tedavi etmeden kendilerini geri gönderiyorlar. Bunları kendi anlatımlarıyla söylüyorum, avukat arkadaşlarımız gitti ve görüştü, bunları kayıt altına almışlar.

Adalet Bakanlığına, milletvekillerine veya resmî kurumlara göndermek istedikleri mektuplara el konuluyor, bir şekilde, şikâyet etmelerinin de önü kesiliyor. Yani orada diyorlar ki: "Biz size nasıl davranırsak davranalım, sizin hiçbir şekilde, hiçbir yere ulaşmanıza da izin vermeyeceğiz." Bu çok daha uzun bir liste, ben gerekli mercilere de iletirim. Ancak bunlarla ilgili maalesef, hiçbir girişim ve düzeltme yolunda bir adım yok.

Osmaniye Cezaevindeki ve Türkoğlu Cezaevindeki siyasi tutsaklar, bu uygulamalar ve uzun uzun anlatabileceğimiz başka uygulamalar nedeniyle, dediğim gibi, açlık grevinin 17'nci günündeler. Bunların sorunlarının derhâl çözülmesi ve gerçekten, kendilerinde fiziksel bir zarara yol açmadan açlık grevinin sonlandırılması için herkesi görevini yapmaya çağırıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Başkan, önemli bir konu olduğu için -çok vermiyorsunuz biliyorum ama- sadece bir dakika daha istiyorum.

BAŞKAN - Hiç vermiyorum ama açayım, siz selamlamanızı yapın.

Buyurun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bir de Patnos Cezaevinden kısa bir bilgi vereceğim sadece. Arkadaşlar, Patnos Cezaevi açıldı "beş yıldızlı otel" diye hep anlatıyorsunuz. Bu cezaevinin en büyük sorunu su. 1.500 kişilik Patnos Cezaevinde iki yıldır kesinlikle içme suyu yok. Bunu cezaevinin idaresi de söylüyor, içme suyu yok ama buna bir çözüm de bulunmuyor. Tutsaklar bu suyu içtiklerinde vücutlarında rahatsızlıklar meydana geliyor, bu suyla yıkandıkları için kaşıntı ve vücutlarında dökülmeler oluyor, birçok rahatsızlık söz konusu ama bugüne kadar herhangi bir şekilde Patnos Cezaevinin bu su problemiyle ilgili bir adım atılmış değil. Dediğim gibi, cezaevi idaresi de bir sorunun olduğunu söylüyor ama "Bu sorun beni aşar." diyor. O aşmayacak mercilere sesleniyoruz: Bu sorunun derhâl çözülmesi gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)