| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 28.11.2019 |
RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli vekiller; geçen hafta 3'üncü Tarım Şûrası toplandı "2'nci ne zaman toplandı?" diye soracak olursanız, bundan tam on beş yıl önce, 2'nci Tarım Şûrası 2004 yılında toplandı. 2'nci Tarım Şûrası'nda 36 madde karara bağlandı, geçen hafta toplanan Tarım Şûrası'nda da 60 madde karara bağlandı. On beş yıldır tarımın içerisinde olduğu olanca soruna rağmen Şûra toplama iradesi göstermeyen bir tarım yönetimiyle karşı karşıyayız. Aslında 36 maddeden 60 maddeye bu iş çıkmışsa, belli ki bu on beş yıl içerisinde sorunların çözümünden ziyade sorunların çetrefil hâle gelmesiyle ilgili bir durum söz konusu. Aslında normal koşullarda, demokratik ülkelerde hâl böyle olunca yürütme çıkar der ki: "Ya, kusura bakmayın, şöyle oldu, böyle oldu..." Bunun öz eleştirisi budur. Bizde böyle bir teamül ne yazık ki yok.
O gün Erdoğan önemli bir söz söyledi, dedi ki: "Ambarın anahtarı kimin elindeyse güç onun elindedir." Öyle değildir Sayın Erdoğan, ambarın anahtarını elinde tutana "ambar bekçisi" derler. Güç ne zaman elinizde olur biliyor musunuz? Gıda egemenliğini, gıda güvenliğini ve gıda güvencesini uluslararası tarım tekellerine rağmen, onların her türlü tasallutuna karşı sağlayabiliyorsanız o zaman güç sizin elinizde olur. Yine, ne ekeceğinize, ne zaman ekeceğinize, hangi girdileri kullanacağınıza uluslararası tarım tekelleri, uluslararası şirketler değil, siz karar verdiğinizde güç sizin elinizde olur.
"Türk tarımını küresel şirketlere ezdirmeyeceğiz." diye devam etmiş Tayyip Erdoğan. Fakat geçmiş olsun, geçmiş olsun; girdilerden başlayarak hemen bütün alanda bu sözünü ettiğimiz uluslararası şirketlerin Türkiye tarımı üzerinde son derece olumsuz etkisi var. Zannediyorum Sayın Erdoğan yanlış bilgilendirilmiş çünkü Erdoğan'ın verdiği bilgileri TÜİK verileri kökten yalanlıyor. Yüzde 112 buğday üretiminde artıştan bahsediyor Erdoğan. Oysa on altı yılda nüfus yüzde 23,5 artarken, buğday üretimimiz, 2002'yle büyük olasılıkla -istatistik sonucu çıktığında- aynı olacak, o da 19,5 milyon tona tekabül ediyor. Yani böyle bir artış TÜİK verilerine göre söz konusu değil. 2006'dan bu yana 317,8 milyar lira ödeme yapılması gerekiyorken destekleme babından, 140,8 milyar lira ödeme yapılmış durumda. Yine TÜİK der ki: 2002'de 41 milyon 196 bin hektar arazi tarım alanı olarak kullanılırken şu anda 37 milyon 817 bin hektar alan tarım arazisi olarak kullanılıyor. Yani 3 küsur milyon, 4 milyon hektara yakın tarım arazisi, tarım arazisi vasfını kaybetmiş durumda.
Bu Tarım Şûrası 60 maddelik bir vazifeler bütünü koymuş. Fakat aslına bakarsanız tarımın ticarileştirilmesi, şirket tarımının egemen kılınması dışında çok köklü, çözüme ilişkin bir şey yok. Çiftçi şunu bekliyordu: Tarım Şûrası'nda girdilerden bahsedilecek mi? Çünkü tohumda, gübrede, mazotta ve tarım zehirlerinde dışa bağımlılık çiftçiyi perişan etmiş durumda. Bunların hiçbir tanesine çiftçi ne yazık ki yetişemiyor. Mesela çiftçi borçlarının ertelenmesine ilişkin bir şey olacak mı? 266 milyon dekar tarım alanının 40 milyonu çiftçi borçları sebebiyle ipotek altında çünkü ve tabii, şunu da çiftçi bekledi: Küçük aile çiftçiliğine ilişkin, kooperatiflere ilişkin buradan, Allah rızası için, ilaç namına herhangi bir şey çıkacak mı? Bu da söz konusu olmadı. Dolayısıyla bir kez daha palyatif önerilerle, palyatif tedbirlerle sorun çözmeye çalışan bir tarım aklıyla karşı karşıyayız. Buradan Türkiye tarımının gelişmesi değil, tam tersine, uluslararası tarım tekellerine daha fazla bağımlı, küçük çiftçinin ve üreticinin bu tekellerin sultası altında ezildiği ve her açıdan dışa bağlı bir tarım kompozisyonundan başka ne yazık ki bir şey çıkmaz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)