| Konu: | Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016 Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun 2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının 2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 04.12.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulumuzda iktidarın icraatını kurumlar nezdinde, KİT Komisyonu raporlarıyla masaya yatırıyoruz. İYİ PARTİ Grubu adına ben de Türkiye Radyo Televizyon Kurumu ve Atatürk Orman Çiftliği üzerine değerlendirmelerde bulunmak üzere huzurlarınızdayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, devlet adına radyo ve televizyon yayınlarını gerçekleştirmek amacıyla 1 Mayıs 1964'te özel yasayla özerk, tüzel bir kişiliğe sahip olarak kurulmuş, 1972'de Anayasa değişiklikleriyle Kurum, tarafsız bir kamu iktisadi kuruluşu" olarak tanımlanmıştır. 1993 yılında Anayasa'nın 133'üncü maddesinde yapılan düzenleme ile özel radyo ve televizyon yayınları serbest bırakılmış, TRT'nin özerkliği yeniden tesis edilmiştir.
TRT, bugün, özerkliği ve tarafsızlığı Anayasa'da hükme bağlanan kamu hizmeti yayıncısı olarak hizmet vermektedir. Anayasal olarak düzenleme "tarafsız, özerk ve kamu hizmeti yayıncısı" olarak tanımlansa da Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun son dönem yayıncılık anlayışı "İktidara destek ol, muhalefeti görme, göreceksen de şaşı gör." üzerine kurulmuştur.
Özellikle seçim dönemlerinde partilere, partilerin genel başkanlarına ve/veya adaylara eşit süre ayırması gereken TRT, 24 Haziran seçimlerinde AK PARTİ adayı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a 105 dakika, Cumhuriyet Halk Partisi adayına 37 dakika, partimiz İYİ PARTİ'nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Meral Akşener'e 14 dakika yer vermiştir. Aynı sözde tarafsızlık ilkesi yerel seçimlerde de uygulanmış, AK PARTİ'yle ilgili yaklaşık 50 saat aleyhte tek bir kelime olmadan yayın yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi için yaklaşık 12 saat yayının 6 saati aleyhte, İYİ PARTİ için yapılan 2 saatlik haberin 1 saat 12 dakikası aleyhte yayınlara ayrılmıştır.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun kamu yayıncılığında yer alan "kamu" kelimesini "iktidar" olarak algılamasını geçtik, TRT gerçek anlamıyla kamu yani devlet ilkelerini de alaşağı etmiştir. İstanbul seçimleri öncesinde kırmızı bültenle aranan bir teröristi ekranlara çıkararak iktidarın bir etnik köken üzerindeki oylarını yönlendirmeye çalışmış, çok büyük bir ayıba ve çok büyük bir rezalete imza atmıştır. TRT'nin, bırakın ekranlarına çıkartmayı, kapısının bile önünden geçirilmeyecek olanlar TRT ekranlarına çıkarılmıştır. Muhalefet liderlerine kapatılan ekranlar PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman'a sonuna kadar açılmış, İmralı'dan servis edilen mektup ve teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın İstanbul seçimiyle ilgili görüşleri TRT ekranlarından vatandaşlarımıza aktarılmaya çalışılmıştır. Ekranlarında muhalefet liderlerine yer vermeyen, milletin parasıyla yayın yapan kamu kurumu, milletin evlatlarına kurşun sıkanları ekranlarına çıkararak adını hem ülke tarihine hem de TRT tarihine kara bir leke olarak yazdırmıştır.
2019 yılı itibarıyla yaklaşık 7 bin personeli bulunan TRT, personel fazlalığına rağmen, her türlü teknik imkânına rağmen bazı programlarını dış yayın olarak yaptırmaktadır. Ticari sır olarak saklanmaya çalışılsa da Sayıştay raporlarına yansıyan verilere göre kurumun hizmet alımları önceki dönemlere göre yüzde 10 civarında artarak 1 milyar 47 milyon 373 bin lira olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılında kurum dışında yaptırılan programlara 383 milyon 510 bin lira ödenirken, haberler için de 445 milyon 75 bin lira ödeme yapılmıştır. Bu arada "hizmetinden yararlandırılan kurum dışı şahıslara ödemeler" adı altında 53 milyon 550 bin lira aktarılmış, kurum dışından kiralanan program giderleri de yüzde 153 oranında artışla 2017 yılında 14 milyon 607 bin 327 TL olarak yansımıştır. Peki, ticari sır olarak saklanan nedir? TRT'nin en fazla para ödediği miktar Diriliş Ertuğrul dizisine. Ertuğrul Gazi dirilse sefere çıksa bile diziye verilen paradan daha az parayla zafere ulaşacağı kesindir. Bir kamu kurumu, harcamalarını ticari sır bahanesiyle saklayamaz. Neden saklama ihtiyacı hisseder? Saklarsa bu rakamların altında farklı bir şeyler vardır. Bir kamu kurumu cam gibi olmalı, şeffaf olmalı; yönetimiyle, harcamasıyla, bütçesiyle, geliriyle, gideriyle, reklamıyla, uygulamalarıyla hesap verebilir olmalıdır. Kamu yayıncılığı yapan TRT'den bu şeffaf yaklaşımı biz de kamu adına istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, her türlü imkânına rağmen rating ölçümlerinde alt sıralarda yer alan TRT'nin bol keseden yaptığı harcamaların kaynağı nedir? Vatandaşın ödediği elektrik faturalarından alınan yüzde 2 TRT katkı payı, bandrole tabi cihaz türleri üzerinden alınan pay, genel bütçeden ayrılan pay, radyo ve televizyon vasıtasıyla yapılan her çeşit ilan ve reklam ile faaliyetlerden elde edilen gelir; film, plak, nota, yapım, yayın ve satışından elde edilecek gelirler, radyo ve televizyonla ilgili her türlü ticari işlemler, düzenlenecek konser ve benzeri programlara giriş ücreti ve bu gibi durumlar. Evet, TRT'nin kaynakları bunlar. Bu kaynakları vatandaşlardan alırken siyasi görüşüne bakmaksızın herkesten alan TRT, yayın politikası izlerken yandaş kanallardan farklı davranmıyor.
TRT 2015 yılında elektrik faturalarından 842 milyon 800 bin lira, bandrol ücretlerinden 679 milyon 100 bin lira ve reklam gelirlerinden 100 milyon 200 bin lira olmak üzere toplam 1 milyar 622 milyon 100 bin lira gelir elde etmiştir. 2016 yılında elektrik faturalarından 793 milyon 400 bin lira, bandrol ücretlerinden 962 milyon 100 bin lira ve reklamlardan 212 milyon 100 bin lira olmak üzere toplam 1 milyar 967 milyon 600 bin lira gelir elde etmiştir. TRT, her türlü gelirine rağmen 2015 yılını yaklaşık 147 milyon lira, 2016 yılını ise 252 milyon lira zararla kapatmıştır.
TRT'nin diğer gelirlerini bir tarafa bırakalım, kendisine mukabil, kendisine muadil diğer özel radyo ve televizyon kuruluşlarının reklam gelirleriyle ayakta durabildiği ve ticari kazanç sağlayabildiği günümüz şartlarında TRT, elektrik faturalarından alınan katkı payı olmadan da yayıncılık faaliyetini devam ettirebilecek konumdadır. Devlet televizyonu olma vasfını yitirmiş, tarafsızlığını rafa kaldırmış TRT'ye vatandaşın cebinden para aktarılması uygulamasına bir an önce son verilmelidir. 2017 yılında, sanayiciye destek olmak için elektrikten alınan TRT fonu kaldırılmışken vatandaştan kesilen faturalardan katkı payı alınmaya hâlen devam edilmektedir. Bu, alınmamalıdır.
Bu vesileyle AK PARTİ Grubuna sesleniyorum: Siz de bu ayıbı görüp TRT'ye elektrik faturalarından ayrılan katkı payının kaldırılması için verdiğim kanun teklifini bir an önce gündeme alın, hem ekonomik darboğazdaki vatandaşımız rahatlasın hem de TRT bol keseden yaptığı harcamalarına bir kamu kurumu olduğunu hatırlayarak çekidüzen versin.
Değerli milletvekilleri, yine, hayırsız mirasyedinin yaptığı harcama misali harcanan bir ata mirası da Atatürk Orman Çiftliği. Atatürk, Türk milletinin Millî Mücadele'de kazandığı zaferi ekonominin ve sosyal hayatın diğer alanlarında yapmış olduğu dönüşüm ve değişimlerle de taçlandırmak istemiş ve 1925 yılında adı daha sonradan Atatürk Orman Çiftliği'ne dönüşecek olan Gazi Orman Çiftliği bu amaçla kurulmuştur. Büyük Önder, tarım alanında gerçekleştirilen başarıların önemli ve bu ilk sembolünü 1937 yılında Türk milletine şartlı olarak bağışlamıştır. Peki, şart nedir? Tarımı geliştirmek ve bu alanı tarım arazisi olarak kullanmak. Atatürk Orman Çiftliği'nin sınırları belirtilirken o zaman Ankara'nın şartlarında en çorak, en işe yaramaz araziler olarak tesis edilmiştir. Buradaki amaç, "Bu verimsiz, çorak arazilerde bir şey üretmeyi başarabilirsek gelecekte hem Türk tarımına hem Türk hayvancılığına hem Türk meyve ve sebze üretimine gerekli olan tohum modelleri buralarda geliştirilir, örnek üretimler yapılır ve bu da Türkiye genelinde uygulanabilir." diyerek Türkiye'deki ilk modern tarımcılığın öncülüğünü başlatmıştır. Peki, uygulandı mı? Uygulandı, uygulamada başarılı da olundu. Başta toprak ıslahı için Ankara'nın merkezinde bulunan bu çorak arazilerden yaklaşık 55,5 bin dekar arazi çiftliğin ilk kuruluşunda tahsis edildi. Atatürk bu konuyu o kadar önemsedi ki cumhuriyetin kuruluşundan sonra çekilen ilk fotoğraflara bakarsanız Atatürk'ün hep çiftlikteki hayvancılıkla ilgili, üretimle ilgili, tarımla ilgili fotoğraflarını görürsünüz. Aslında, bu da Ulu Önder Atatürk'ün tarım ve üretim konusunda ne kadar yüksek bir öngörüye sahip olduğunun en temel örneklerinden biridir. Ankara'nın hemen yanı başında böyle bir modelle üretimlerin yapılması ve bu üretime böyle bir alan tahsis edilmesi de takdire şayandır.
Peki, tarımsal amaçlı kullanım şartıyla bırakılan bu mirasımız ne oldu? Tarım amacına hizmet etmesi lazım gelen Atatürk Orman Çiftliği arazisinde önce ufak ufak eksilmeler yaşanmaya başlandı; 2011 yılına gelindiğinde ise alanın üzerindeki koruma kalktı ve sit alanı olmaktan çıkarıldı; şu an yaklaşık 22 bin hektar tarım arazisi çeşitli şekillerde kullanılamaz hâle geldi; üzerine Külliye yapıldı; yapımı bir türlü bitirilemeyen, Ankara için rekor fahiş zarara mal olan, bitirilemediği için Çinlilere devredilen, devredildikten hemen sonra da iflası açıklanan Ankapark'a devredildi. Ankapark yapılırken Hayvanat Bahçesi kapatıldı.
Bakın, daha iyisini yapmak kaydıyla bu tür operasyonlar olur, dünyanın her yerinde de olabilir ama "Daha iyisini yapacağız, merak etmeyin, Orta Doğu ve Balkanların, hatta dünyanın en büyük parkını yapacağız, en orijinal aletleri getireceğiz." denirken değil en orijinal alet, en büyük park daha açılışında en çok zarar eden park yapıldı. Dolayısıyla bu tür tahsislerin nelere mal olduğunu hep beraber görüyoruz.
Devamında olanları da söyleyeyim: Birinci, ikinci, üçüncü Melih Gökçek ile Ankara Mimarlar Odası savaşları başladı, üzerine yol, kavşak inşaatları yapıldı, kuruluşunda 55 bin dekar olan arazi 33 bin dekara düştü. Yönetim, Melih Gökçek'ten alamadığı alacağını, yerel iktidar değişince, Mansur Yavaş'ı zor duruma düşürmek için icra işlemine başvurdu.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz tarımının son dönemlerini hepimiz biliyoruz. Malumun ilamını buradan bir daha ayrıntılı rakamlarla vermeyeceğim ama tarımda kendi kendine yeten bir ülkeden ithalat yapar bir ülke hâline geldik. İhracatımız bile iktidara dayalı ürünlerden oluşuyor. Irkların geliştirilmesi adına hayvan ithalatını açtık, şu anda bizim bir ırkımız yok, yüksek verimli kültür sığır ırklarının tohumlanmasında ilk uyum şartı kaldırıldı. Ülkemizde cumhuriyetin kuruluşundan bu yana verimli kültür sığır ırkı geliştirmek için çalışmalar yapılırken 2019 Türkiyesinde Tarım Bakanlığı 24 Ekimde otuz yıldır yapılan ıslah programından vazgeçilerek süt tipi hayvanlara istenilen et tipi spermaların atılabilmesine izin verdi. Biz bu konuyu sorunca da bir ay sonra vazgeçildi. Tarım politikamızı yapboz tahtasına döndürdük. Böyle bir tarım ve hayvancılık politikası olmamalı, olamaz.
Aynı şekilde, meyvecilik açısından bir çalışmamız yok. Atatürk Orman Çiftliği'nde bu yapılabilirdi. Bir sürü sebze var, tohumculuk var, model bahçeler burada oluşturulup bunların üzerinden üretimler yapılır, ondan sonra da Türkiye genelinde bu tür uygulamalar yapılır, İsrail'den tohum almak zorunda kalmazdık.
Tabii, bunun yanı sıra, Atatürk Orman Çiftliği'nde şu veya bu şekilde kiralamalar var. Tabii, devlet, bunu denetlemekte bazen zorlanıyor. Tahsis edilen alan gasba dönüşüyor, kullanımdan daha çok alan işgal ediliyor. Zaten Sayıştay raporları da bunu gösteriyor ve söylüyor. Detayında diyor ki: Siz başlangıçta şu kadar alanı 'kapalı alan', bu kadar alanı 'açık alan' gibi kiraladınız ama işin sonucu itibarıyla -yani günün sonunda- kapalı alanların miktarı arttı, açık alanların miktarı arttı; dolayısıyla, bundan dolayı da hak kayıpları var.
Bugün Atatürk Orman Çiftliği arazisi tarım arazisi olmaktan çıkmış, rant alanına dönüşmüştür. Hatta Ata'nın şartlı mirasının üzerine bugün Amerikan Büyükelçiliği yapılmaktadır. Ankara 4. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vermiş olması ayrı bir kazanç ama asıl önemlisi, Ata'nın mirası üzerine Amerikan Büyükelçiliğinin yapılmasına izin verilmesi de "yerli ve millî" anlayışla bağdaşmamaktadır. Değerli milletvekilleri, yine bu vesileyle iktidara seslenmek istiyorum: Gelin birlikte Ata'mızın mirasına sahip çıkalım. Bugün 22 bin dekarı kaybolsa da kalan 33 bin dekarı oraya buraya tahsis etmek yerine, gerçek amacıyla kullanalım.
Son olarak da, Buhari sayfa 190'da geçer, rivayet olur ki Peygamber Efendimiz, Hayber Savaşı'nda ölen Kirkire için "Bu adam cehennemliktir." buyurdu. Devlet malından bir hırka bile olsa aşıran, çalan cehennemliktir. Umarım devlet işi yapan hiç kimse Kirkire'nin durumuna düşmez, hele hele iktidarı elinde tutanlar bu duruma düşmesin. Beytülmale sadece dilinizin ucuyla değil, uygulamalarınızla da sahip çıkın diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)