| Konu: | Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016 Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun 2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının 2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 04.12.2019 |
CHP GRUBU ADINA AHMET KAYA (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016 yılları arası raporlarına itirazlarımız konusunda grubumuz adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, sermayesinin tamamı devlete ait olan ve tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan bir kamu iktisadi teşebbüsümüzdür. Havaalanı işletmeciliği doğal tekel niteliğindedir ve havaalanlarının kamu yararı gözetilerek inşa edilmesi ve işletilmesi kanunun emridir. O nedenle havaalanlarının yapım aşamasında oluşan maliyet artışları ile işletilmeleri sırasında oluşacak zararlar doğrudan kamu zararı niteliğindedir.
Sayıştay raporlarında Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne ilişkin dikkat çekilen husus şudur: "Kuruluşun yatırım projeleriyle ilgili olarak anahtar teslimi götürü bedel teklif alınmak suretiyle ihale edilen terminal binası ve otopark inşaatı gibi yapım işlerinde, arazi topografyası ve kotları ile projedeki temel kotlarının farklı olması sebeplerinden dolayı sözleşme imzalandıktan sonra proje değişikliği yapılarak işin adet ve alan olarak miktarı değişmediği hâlde maliyet artışlarından dolayı ilave iş artışlarına yol açmayacak şekilde hazırlanması..."
Sayıştay tespitinde de ifade edildiği gibi, havaalanı inşaatı ve işletmesi gibi temel kamu hizmetlerinden sorumlu kuruluşun, zemin ve mânia gibi temel hususlar çözümlenmeden inşaat işlerine girişmesi ve birçok projede bu sorunların yaşanması kabul edilebilir değildir.
Yap-işlet-devret modelindeki temel ilke, yapım maliyetinin ve işletmecilik risklerinin yüklenici tarafından iyi hesaplanması ve üstlenilmesidir. Bu işlerde kuruluş tarafından yükleniciye gelir garantisi verilmesi aslında bütün risklerinin kamu tarafından üstlenilmesi anlamına gelmektedir. İstanbul üçüncü havalimanı inşaatında olduğu gibi, projenin finansmanı için finansal riskin dolaylı olarak kamu tarafından üstlenilmesi anlamına gelen kamu bankalarından talimatla kredi sağlanması yükleniciler için projenin neredeyse hiçbir riskinin üstlenilmemesi anlamındadır.
Bu havaalanı projesinde Devlet Hava Meydanları İşletmesinin verdiği 6,3 milyar avro gelir garantisi ve kamu bankalarından talimatla sağlanan krediler aslında orta ve uzun vadeye yayılmış kamu borçları niteliğindedir ve bu nedenle, devletimiz, bilançolarında görünmeyen büyük borç yüküyle karşı karşıyadır.
Yap-işlet-devret modeliyle yapılan Kütahya Zafer Havaalanı'na verilen yolcu ve gelir garantisinin gerçekleşme oranı yüzde 5'i bile bulmamıştır. İç hatlarda 570 bin yolcu garantisi verilmesine rağmen taşınan yolcu sayısı 28.439, dış hatlarda 398.843 yolcu garantisine rağmen taşınan yolcu sayısı 13.437'de kalmıştır. Bundan dolayı firmaya 5 milyon avro ödeme yapıldığı Sayıştay raporlarına yansımıştır. Bu durum, Devlet Hava Meydanları İşletmesinin yürüttüğü projelerde tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ilkesinin somut biçimde ihlal edildiğini göstermektedir.
Bunları söylediğimizde Devlet Hava Meydanları İşletmesinin bize cevabı şu olmuştur: "Yapılması planlanan havalimanı projeleriyle ilgili olarak, bölge ihtiyaçlarını dikkate alan, gerçekçi ve doğru verilere dayalı fizibilite etütleri yapılması ve böylece ihtiyacın çok üzerinde kapasiteye sahip havalimanları yapılmasından imtina edilerek gereksiz maliyetlerin oluşmadan önlenmesi."
İşte biz de tam bunu söylüyoruz: "İhtiyacın çok üzerinde kapasiteye sahip havalimanlarını neden yaptınız?" diye soruyoruz. Kütahya Zafer Havalimanı'nda verilen yolcu garantisinin yüzde 5'ine ulaşılamamıştır. İstanbul için yıllık 220 milyon yolcu öngörülmüş, bu sayıya 2050 yılında bile ulaşılması zor görünmektedir. Böyle bir iş olur mu? İhtiyacın çok üzerinde kapasiteye sahip havalimanları yapılmasından imtina etmemişsiniz, yüksek maliyetlerin oluşmasına mani olmamışsınız, yapımcılara kamu bankalarından talimatla kredi sağlamışsınız; yetmemiş, üstüne bir de gelir garantisi vererek bütün risklerin kamu tarafından üstlenilmesine sebep olmuşsunuz. Gerçekten izah edemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Hizmeti eleştirmeyi asla doğru bulmam. Bu memleketin, bu milletin faydasına bir çivi çakana "Allah razı olsun." demeyi görev sayarım ama burada maalesef bunu diyemiyoruz.
İstanbul üçüncü havalimanı ihalesi 3 Mayıs 2013'te yap-işlet-devret modeliyle yapılmış ve Limak, Cengiz, Kolin, Mapa, Kalyon ortak girişimi yer teslimiyle başlayan ve yirmi beş yıl sürecek olan havalimanının işletme işini KDV dâhil 26 milyar 139 milyon avro teklif vererek kazanmıştır. Bu nedenle inşaat işi işletme süresi ve yıllık 1 milyar 45,5 milyon avro tutarındaki kira ödemesi ihaleden hemen sonra başlamıştır. Ancak, işi alan İstanbul Grand Airport şirketi yer tesliminin geç yapıldığı gerekçesiyle iki yıllık kirayı yani 2 milyar 90 milyon avroyu ödememiş, devlet hazinesi zarara uğratılmıştır. Sadece bu değil, ödenmeyen iki yıllık kira dışında işletmeye geçildikten sonra 2019 ve 2020 kiralarının da yirmi beş yıl ötelendiği ve süre sonuna eklendiği yönünde duyumlarımız vardır. Bu konuların Ulaştırma Bakanlığı tarafından açığa kavuşturulmasını bekliyoruz.
Burada bir diğer gariplik de yer teslimi yapılmadan inşaat çalışmalarına başlanmış olmasıdır. Yer teslimi yapılmayan projenin temeli 7 Haziran 2014 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılmıştır. Yani yer teslimi temel atma töreninden on bir ay, ihale tarihinden iki yıl sonra yapılmıştır. Bu, dünya yolsuzluk tarihinde görülmemiş bir olaydır.
Üçüncü havaalanının 90 metre kotunda yapılması için ihaleye çıkılmıştır ancak ihale sonrası yapılan değişiklikle havalimanı kotu 60 metreye düşürülmüştür. Havalimanı kotu, pist koordinatları, dolgu alanı ve dolgu teknikleri gibi ihaleye esas inşaat maliyetlerini kökten değiştiren plan değişiklikleri yapılmış ve bu değişiklikler sonucunda Sayıştay tespitlerine göre -evet, bizim değil Sayıştay tespitlerine göre- yatırım bedeli 1 milyar 354 milyon avro düşmüştür. Bizim tespitlerimize göre bu rakam 2,5 milyar avrodur. Bu durum ihale şartlarının ihale sonrası değiştirilerek haksız kazanç sağlanması anlamına gelmektedir. Müteahhit şirketlerin ihaleyi alırken söz verdikleri kredi finansmanını bulamaması üzerine üçüncü havalimanı uygulama sözleşmesinin borç üstlenimiyle ilgili 36'ncı maddesinde değişiklik yapılarak bir kamu kuruluşu olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi koşulsuz kefil yapılmıştır. Sonradan yapılan bu değişiklik ihale şartnamesine ve sözleşmesine aykırıdır.
Özetlersek, üçüncü havalimanı ihalesinde zamanında yer teslimi yapılmayarak 2 milyar 90 milyon avro, havaalanının kotu yani yüksekliği ve pist yerlerinde ihale şartnamesine aykırı değişiklikler yapılarak 2,5 milyar avro olmak üzere, toplamda 4 milyar 590 milyon avro kamu zararı oluşmasına ve bu tutarın yapımcı şirketlere haksız olarak aktarılmasına sebep olunmuştur. Yapılan yolsuzluğun Türk lirası olarak karşılığı 32 milyar lira olup Türkiye kamu bütçesine maliyeti yüzde 5 kadardır.
Üçüncü havalimanı ihale şartnamesinde olmayan koşulsuz finansman garantisi sonradan verilmiştir. Yapılan işlemler Türk Ceza Kanunu'nun 236'ncı maddesinde belirtilen "edimin ifasına fesat karıştırılması" suçunu oluşturmaktadır. Tespit ettiğimiz bu hususlar Sayıştayın 2015 ve 2016 raporlarında yer almasına rağmen gereği yerine getirilmemiş ve suç duyurusunda bulunulmamıştır. Sayıştay neden suç duyurusunda bulunmamıştır? Bu, kritik sorudur.
İstanbul üçüncü havalimanıyla ilgili işletme güvenliğini tehlikeye sokacak ve işletme maliyetlerini çok artıracak önemli teknik eksiklikler de bulunmaktadır. Havalimanı inşaatı başlamadan önce yeterli araştırmalar yapılmadığı için havaalanının uçuş güvenliğiyle ilgili ciddi kuşkular oluşmuştur. Havaalanı yapılan alan eski maden sahası olup zemini "pasa" olarak tabir edilen çürük zeminden oluşmaktadır, bu durum ciddi çökme riskleri doğurmaktadır.
Havaalanının bulunduğu yerde yeterli hava ölçümleri yapılmamıştır. Ayrıca, havaalanı kuşların göç yolları üzerinde bulunmaktadır; bu sebeple, burada, özellikle kış aylarında çiğ, dönen rüzgârlar ve kuş sürüleri kaynaklı uçuş güvenliğini tehlikeye düşürecek tehditler bulunmaktadır.
Üçüncü havaalanında 330 uçaklık filosu olan Türk Hava Yollarına uçaklarının teknik bakımlarını yapabileceği bir hangar yapılmamıştır; bu durum, terminal binası ile uçaklar arasında yük ve yolcu taşıma mesafesini ve süresini artırmış, Türk Hava Yollarının işletme maliyetlerini yükseltmiştir.
Sorunsuz çalışan Atatürk Havalimanı birçok mali ve hukuki bilinmezlik içinde çürümeye terk edilmiştir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)