GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:29
Tarih:10.12.2019

MHP GRUBU ADINA FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Anayasa'nın 2'nci maddesinde yazılı olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, insan haklarına saygılı, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık devlettir. Anayasa yargısının temelinde anayasanın üstünlüğü ilkesi yer alır. Anayasa, normlar piramidinin en üstündedir ve bağlayıcı kurallar bütünüdür. "Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." şeklindeki hüküm Anayasa'nın üstünlüğünü ifade eder.

Anayasanın iki temel işlevi vardır: Birincisi, bireyin sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak; ikincisi ve en önemlisi, devletin otoritesinin ve gücünün sınırlarını çizmektir. Bu iki ilkenin güvence altına alınması anayasanın üstünlüğü ilkesiyle birleşince anayasa yargısı ortaya çıkmıştır.

Anayasa mahkemelerinin kurulması ve yaygınlaşması büyük ölçüde İkinci Dünya Savaşı sonrasına rastlamaktadır çünkü savaş sırasında yoğun hak ihlalleri meydana gelmiştir. Ancak bizim Anayasa Mahkemesinin kuruluş serüveni daha farklıdır. Burada onu uzun uzun anlatmaya da gerek yoktur. 27 Mayıs darbesinden sonra 61 Anayasası'na giren bir kurumdur.

Anayasa Mahkemesinin, Anayasa'da yapılan değişikliklerle, zaman içerisinde görevlerinde de değişiklik yapılmış, görevleri genişletilmiş, en son 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'la son şeklini almıştır. Buna göre, Anayasa Mahkemesinin belli başlı görevleri vardır: Anayasa değişikliklerinin şekil yönünden incelenmesi; kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve Meclis İçtüzüğü'nün yine şekil ve esas yönünden Anayasa'ya aykırı olup olmadığının denetlenmesi; siyasi partilerin kapatılması ve kuruluşunun Anayasa'ya aykırı olup olmadığı; yine, hak ihlalleri sebebiyle bireysel başvuruları incelemek; Yüce Divan görevi -yani Anayasa'da belirtilmiş olan kişilerin görevleriyle ilgili işledikleri suçlardan dolayı Yüce Divan görevi yapar- ve yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili müracaatlarda da son kararı vermek.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Yüce Divan yargılaması bir ceza yargılamasıdır yani Ceza Kanunu ve Ceza Usul Kanunu maddeleri ve gerekleri uygulanır. Ancak Anayasa Mahkemesinin teşkilinde üyelerin mesleklerine ve eğitim durumlarına baktığımızda, bu daha çok ceza yargılaması olduğu için, Yüce Divan yetkisinin Ceza Genel Kuruluna verilmesi bize göre çok daha isabetli ve uygun olacaktır. 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle hukuk sistemimize -23 Eylül 2012 tarihinde uygulanmaya başlanan- bireysel başvuru hakkı getirilmiş ve bu, yargıda yeni bir başlangıç oluşturmuştur. Bu yeni dönemde, temel hak ve özgürlükleri esas alan, hak eksenli bir yaklaşım öne çıkmıştır.

Adalet, hukuka uygun kararlar, iyi yetişmiş hâkimler eliyle kurulabilir. Bunun için, hâkimlerin meslek içi eğitimi ve yetişmesi çok önemlidir. Gerçi Bakanlığımız 2018-2019 yılları arasında 4 bine yakın hâkimi meslek içi eğitime almış, bazılarını da yurt dışına yabancı dil ve meslekte yetişmesi için göndermiştir. Bu iyi bir gelişmedir.

Bireysel başvuru, insanımız tarafından nihai ve etkili bir yol olarak görülmektedir. Elbette sosyal ve siyasi olaylar er geç yargının konusunu oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kurucusu olarak bilinen Hans Kelsen de yargı ve siyasal iktidar arasındaki, kişiler arasındaki bu uyuşmazlığa "güçlerin zıtlığı" adını vermiştir. Esasen, anayasa mahkemelerinin, verdikleri kararlarla bazen kendilerini yasamanın yerine koydukları görülmektedir yani kendilerini kanun koyucuya dönüştürdükleri görülmektedir. Elbette bu, yüce Meclisin ve bizlerin kabul edeceği bir husus değildir. Anayasa Mahkemesi sadece Anayasa ve kanunlarla belirlenen görevlerini yapabilir.

Yine, iptal kararlarının gerekçeli olup olmadığı konusunda çok sık müracaatlar vardır, hak ihlalleriyle ilgili müracaatlar vardır. Bireysel başvurular, milletimiz tarafından artık son merci olarak görüldüğü için, çok da sık başvurulduğu için, neredeyse bütün kanun yolları tükendikten sonra üst temyiz yolu olarak görülmektedir. Bu başvuruların sayısal çoğunluğu ve giderek artması sebebiyle, bununla da artan iş yükü ve iş yoğunluğu açısından, içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. Müracaatlar bu yoğunlukla devam ederse Anayasa Mahkemesi, biraz önce belirttiğim gibi, üst temyiz mahkemesine dönüşür, bu da arzu edilecek bir durum değildir.

Şimdi, müracaatların oranlarına baktığımızda, daha çok, makul sürede yargılanmamayla ilgili müracaatlar var. Bu, müracaatların yüzde 61'ini oluşturmaktadır. Yine, adil yargılanma hakkı ve gerekçesiz kararlarla ilgili müracaatlar da yüzde 24-25 civarındadır. Bu oranlara baktığımızda, hak ihlalleriyle ilgili kararların yüzde 4-5 civarında olduğu görülmektedir. Bu, bize göre, çok düşüktür.

Mahkemeler elbette kararlarıyla konuşur, yoksa yüksek yargının yetkilileri burada çıkıp kendilerini savunacak durumda değildir. Bir iki kararı hatırlatmak istiyorum size: Geçen temmuz ayında -24'ünde, 26'sında- 2 tane kararı var. Kararlardan bir tanesi, 24 Temmuzdaki karar, 2019/65 sayılı Karar'dır. Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkan Vekilleri ve 114 milletvekilinin müracaatıyla Anayasa Mahkemesine bir iptal başvurusu yapılmıştır. Bu başvurunun konusu, kişilerin devlet memurluğuna alınması öncesinde güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırmasının yapılmasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, güvenlik soruşturmasının yapılmasında yasal düzenleme olmadığı kanaatiyle, bunun kanunla düzenleneceği kanaatiyle başvuru yapmıştır. Kendi açılarından haklı görülebilir ancak şimdi, kararı incelediğimizde, sonucuna baktığımızda hiç de böyle olmadığı görülecektir. Karşı çıktıkları nedir? Güvenlik soruşturmasında ne aranır? Kimlik bilgileri doğru mudur, yanlış mıdır; bunu yapan da Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatıdır yani bu araştırmayı yapacak makamlar bellidir. İptal dilekçesinde, makamların belli olmadığı gibi bir savunma vardır, bir gerekçe vardır; bu doğru değildir, çok açıktır.

Yine, kolluk güçleri ve istihbarat birimlerince kişilerin araştırması yapılırken terör örgütleriyle iltisaklı, irtibatlı olup olmadığının araştırması, haklarında bir arama kaydının ya da bir bariyerin olup olmadığının araştırması, Atatürk ve devrim kanunları aleyhine bir cürüm işleyip işlemediğinin araştırması ve son olarak da şeref ve haysiyetini ihlal edecek, mesleğini engelleyecek derecede içki, kumar, bir müptelalık ya da paraya düşkünlüğü var mıdır yok mudur araştırması yapılacaktır. Değerli arkadaşlar, bunun, bu araştırmaların nesine karşı çıktınız? Bunun cevabını herhâlde verirsiniz.

Şimdi, Anayasa'nın 129'uncu maddesi çok açık, devlet memurları Anayasa'ya, kanunlara ve devlete sadakatle yükümlüdür. Bu sadakatin bozulmasını istemek ne Cumhuriyet Halk Partisine ne de herhangi bir milletvekiline yaraşır. Ancak bu müracaat yapılmış, sonunda da -istediğiniz gibi- iptal kararı verilmiştir.

Yine, başka bir hususa daha değinmek istiyorum. İptal kararının gerekçesi de yanlıştır bize göre. Çünkü saydığımız konular 6698 sayılı Yasa'da ve 4045 sayılı Yasa'da açık ve net olarak düzenlenmiştir yani kanunilik ilkesi ihlal edilmiş değildir. Gerekçede Anayasa'nın 13'üncü ve 20'nci maddesinin ihlalinden bahsedilmektedir; bu gerekçe yanlıştır.

Sayın milletvekilleri, yine bu karardan iki gün sonra, "barış bildirisi" diye bilinen ve bizce PKK'nın çağrısıyla bazı akademisyenler ve öğretim görevlileri tarafından kaleme alınan "Bu suça ortak olmayacağız." bildirisi. Bu bildiri sebebiyle 784 öğretim üyesi, görevlisi hakkında kamu davası açılmış ve 191'i hakkında da ceza tesis edilmiştir, hüküm kurulmuştur ancak 35 kişi hariç, bunların çoğunun cezaları ertelenmiştir. Bu kişiler Anayasa'nın kendilerine verdiği hakla -elbette bir hak kullanmışlar- bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır. Bildirinin içeriği bellidir; Türk devletinin çukur operasyonlarında Türk milletine ve oradaki bütün halklara karşı kıyım, sürgün ve katliam yaptığı iftirası vardır. Anayasa Mahkemesi incelemiş, oylama sonunda 8'e 8 olarak, 8 hâkim "hak ihlali vardır" 8 hâkim "hak ihlali yoktur" şeklinde oy vermiştir ancak Anayasa Mahkemesi Başkanı "hak ihlali vardır" yönünde oy kullandığı için bu karar çıkmıştır ve devletimize, milletimize hakaret eden, 790'a yakın güvenlik gücünü, kuvvetini, askerimizi, polisimizi şehit edenlere, onlara methiye düzenlere hem "hak ihlali kararı vardır" diye yargılamanın yenilenmesi yolu açılmıştır hem de 9.150 lira tazminata hükmedilmiştir, ödüllendirilmiştir.

Biz, burada bir meseleyi konuşurken konuya bağlı kalmak zorundayız. Sürem de bitti, aslında anlatılacak o kadar şey var ki. Yani FETÖ terör örgütünün yargıda yol açtığı bozulma, 3.900'ün üzerinde hâkimin meslekten ihraç edildiği ancak bunların kararlarının hâlâ yerli yerinde durduğu, infaz ve icra edildiği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FETİ YILDIZ (Devamla) - Bunları anlatacaktık ancak süre bitti.

Sayın Başkanım, bir dakikada toparlamak istiyorum.

BAŞKAN - Tamamlayalım.

FETİ YILDIZ (Devamla) - Bize göre, FETÖ'yle mücadelede iki tane eksik vardır: Bir, FETÖ'cü hâkimlerin verdiği kararlar yeniden gözden geçirilmelidir. İki ve en önemlisi, bütün Emniyette, poliste, bekçide, çaycıda, çorbacıda olan FETÖ'cüler hakkında soruşturma açılmış, takip yapılmış ancak ne hikmetse hiçbir siyasetçi hakkında, FETÖ'cü bir siyasetçi hakkında soruşturma yapılmamıştır. Elbette, her kuruma sinen, sirayet eden bu hainler siyasetimizin içinde de vardır, bu da behemehâl temizlenmelidir.

Sözlerimi burada bitiriyorum.

Hepinizi saygıyla selamlarken bütçemizin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)