GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:29
Tarih:10.12.2019

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Kamu Denetçiliği Kurumu bütçeleri üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri, Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ ve Sayın Sebahat Tuncel şahsında, rehin tutulan tüm siyasetçi arkadaşlarımızı saygı ve özlemle selamlıyorum. Yine, sürgünde yaşamını yitiren, bilgeliğiyle, duruşuyla hepimizi etkileyen, 24'üncü, 25'inci, 26'ncı Dönemde bu Mecliste görev yapan Urfa Milletvekilimiz Sevgili İbrahim Ayhan'ı rahmetle ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişimi ve 16 Nisan rejim değişikliği referandumuyla Meclisin yetkileri tamamen askıya alınarak, Anayasa ve Meclis İçtüzüğü yok sayılarak ülke OHAL düzeni ve KHK'lerle yönetilmeye çalışılmıştır. TBMM, gün geçtikçe işlevini yitirmiş, yetki ve görevlerini kaybetmiş, demokratik parlamenter sistem ne yazık ki adım adım tasfiye edilmiştir. Parlamentonun temsil, denetim ve yasama olmak üzere üç temel fonksiyonu vardır. İç Tüzük değişikliğiyle bu işlevleri daraltılmıştır; artık gensoru verilemiyor, yürütmeden hesap sorulamıyor. Temsil ve denetim fonksiyonları zayıflatılan, yargı, yasama ve yürütmenin tüm gücünün teslim edildiği tek adamın gölgesinde çalışmalarını icra eden bir Meclisin Anayasa'ya uygun olduğu iddia edilemeyeceği gibi, demokratik olduğu da iddia edilemez.

Bu süreçte, Anayasa'nın 83'üncü maddesinin ortaya koyduğu kürsü dokunulmazlığı, yasama sorumsuzluğu ve ifade hürriyeti de ihlal edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, tek adamın talebi ve yaratılan siyasi konjonktürün etkisiyle, 20 Mayıs 2016 tarihinde, Anayasa ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir şekilde milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Dokunulmazlıklar, siyasi iktidarın en dinamik muhalefeti olan partimiz HDP'nin siyasi bir operasyonun öznesi olması için kaldırılmıştır. Peşi sıra 4 Kasım 2016, tarihinde başsavcılıklar arasında koordinasyonu sağlayan herhangi bir mekanizma olmamasına rağmen, 5 ilde eş zamanlı operasyonlarla eş genel başkanların da dâhil olduğu bir çok vekilimiz gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Şimdi, talimatla yapılan bu operasyona rağmen, hâlâ şu arkamızda yazılı olan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." sözü gerçek midir, yoksa egemenlik kayıtsız şartsız sarayın mıdır? Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

Sarayın her yere kayyum atama alışkanlığından olsa gerek sanki Meclise de kayyum atanmış gibi ve Meclis, halkın temsilinden ziyade sarayın noteri gibi çalıştırılıyor. Her kararın saraydan alındığı yeni düzende Meclis karar ve yetki sahibi değildir. Meclislerin varlık nedeni yurttaşların refah seviyesini yükseltmek, halktan alınan vergilerin halk için, demokratik bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır ki, biz buna "Meclisin bütçe hakkı" diyoruz. Bugün, maalesef Meclisin, bütçe hakkı da elinden alınmıştır.

Meclisin denetim yollarından biri yazılı soru önergeleridir. Önergelerin sadece yüzde 8,4'ü cevaplanmış, cevap verilenlere ise sorulan soruları karşılamayan genel geçer cevaplar verilmiştir. Meclis Başkanlığı, bir yasa komiseri gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nü gerekçe göstererek, verilen soru önergelerini ilgili bakanlığa ulaşmadan çoğu zaman iade etmektedir. Önergelerde "katliam" "yargısız infaz" "tecrit" "işkence" "Kürt dilleri" "kürdistan" gibi ifadeleri kullanmak yasak. Meclis kürsüsünde de bunları ifade etmek yasak, dahası bu Mecliste ana dilinde konuşmak da yasak. Devletin televizyonu TRT'de Kürtçe yayın yapılıyor fakat aynı ülkenin Meclisinde Kürtçe "bilinmeyen bir dil" olarak nitelenmekte ve üzerine "çarpı" işareti konulmaktadır. Buradan ifade etmek isteriz ki o koyduğunuz çarpı işareti sizin çarpık zihniyetinizden başka bir şey değildir.

Meclis, uzun bir zamandır barışa hizmet etmek yerine iktidarın savaş politikaları tezkerelerini sorgusuz, sualsiz şekilde onaylamaktan başka bir iş yapmıyor. Halkın temsilcileri, her gün dışarıda şiddete ve baskıya maruz kalmakta. Atanmış savcı, polis, seçilmiş iradeye hükmetmeye çalışıyor. Parlamento bu konuda atanmışların vesayetine boyun eğmeye devam mı edecektir?

Halkın, demokratik toplum kuruluşlarının, sendikaların ve yurttaşların hesap sormadığı, denetleyemediği, toplumun büyük bir çoğunluğunun açlık ve yoksulluk sınırında yaşamını sürdürdüğü bir ortamda bütçeyi görüşüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki yıla ilişkin bütçe teklifi Meclise yetecek mi, yetmeyecek mi; bilmiyoruz. Çünkü israfta sınır tanımıyorsunuz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinden dernek, vakıf ve benzeri sivil toplum kuruluşlarına yapılan transferler kalemi için 2018 yılında 2,7 milyon, 2019'da 2,6 milyon lira harcanmıştı. Şimdi, 2020 yılında bu tutarın 4,1 milyon lira olması öngörülüyor. Meclis bütçesinden hangi dernek ve vakıflara, üstelik bir önceki senenin 1,5 katı oranında bir bütçe ayırdığınızı anlamış değiliz. Kimdir bu dernekler, kimdir bu vakıflar? Halk yoksulluk ve açlıktan intiharın eşiğindeyken, Meclisin 100'üncü yılı etkinlikleri için 28 milyon gibi astronomik bir tutarın öngörülmesinin nedeni nedir?

Bu Mecliste, işsizlik nedeniyle, 2019'da 5 kişi olmak üzere, 2010 yılından bu yana 29 kişi intihar girişiminde bulundu. Yurttaşlar burayı hâlâ bir çözüm merkezi olarak görüyor, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Peki, Meclis ne yapıyor? Toplumsal sorunlara gözünü kulağını kapatıyor. Bırakın diğer yurttaşları, bu Meclis kendi çalışanlarının sorunlarını bile çözemiyor. Sözleşmeli personelin kıdem tazminat hakkını yok sayan bir anlayış devam ediyor. Sözleşmeli statüde çalıştırılan danışmanların özlük hakları, aynı statüde çalışan memur ve sözleşmeli personelle eşitlenmelidir diyoruz. Yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların ek gösterge sorunları çözülebilmiş değildir. Yine, kadroya alınan taşeron personel, aynı işi yapanlarla eşit olanaklara sahip değildir. 696 sayılı KHK'yle 4/D sürekli işçi statüsüne geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi personelinin geçen sene ile bu sene aldığı maaşlar aynıdır ve hiçbir iyileştirme yapılmamıştır. Garson statüsündeki personel arasında 5 farklı maaş bulunmaktadır. Aynı işi yapan 2 personel arasında maaş farkı 3 bin TL'ye kadar ulaşmış bulunmakta.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya örneklerine bakıldığında Ombudsmanlık Kurumu, tarafsız, bağımsız olan ve şikâyetçi olunan kurum ile şikâyetçi olan taraf arasındaki sorunu çözmekle görevlidir. Örneğin kamu denetçiliği, İsveç'te insan hak ve özgürlüklerinin korunması, İngiltere'de vatandaşların kötü yönetime karşı korunması, Fransa'da ise vatandaş ile idare arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi amacıyla oluşturulmuş bir kurumdur. Ancak Türkiye'de alışıldığı üzere, dünya örneklerine uzaktan yakından benzemeyen bir kurum gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu da yanlıdır. Toplumsal sorunlara çözüm üretmektense iktidarı rahatsız etmemek amacıyla kurulan bir kurumdan öteye gidememektedir. Dolayısıyla bu Kurum, aldığı bütçeyi kesinlikle hak etmemektedir. OHAL ve devamında gelen KHK'ler nedeniyle 100 binin üzerinde kişi ihraç edilmişken Kuruma yapılan tüm başvurular reddedilmiştir. Farklı konularda yapılan başvurulara verilen tavsiye kararı sayısı ilk altı ayda sadece 64'tür. Bu hâliyle Kurum, AKP yandaşlarının istihdam edildiği bir kurum olmaktan öteye gitmiyor. Özellikle muhalif kesimlerin AKP hükûmeti tarafından ezildiği, kamu çalışanlarının hukuki gerekçelere dayanmadan ihraç edildiği, milletvekillerinin, belediye eş başkanlarının, gazetecilerin tutuklandığı, belediyelerin kayyumla gasbedildiği şu günlerde "mağdur" sıfatıyla başvuru yapacak olan kişilerin bu Kuruma başvuru yapmaları hâlinde adil bir süreçle karşılaşmayacakları açıkça ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasilerde yurttaşların yönetime katılma, aday olma ve oy kullanma hakkı vardır. Seçme ve seçilme hakkı anayasal bir haktır fakat bu hak gasbediliyor, kayyum politikanızla seçme ve seçilme hakkını yok ediyorsunuz. Halkların Demokratik Partisi belediyelerinin 6'sı, KHK'li oldukları bahane gösterilerek YSK tarafından gasbedildi. İçişleri Bakanlığı kararıyla 28'ine kayyum atandı. Belediye eş başkanları ise hukuk dışı, düzmece iddialarla tutuklandı, sürgün edildi. Kayyum politikanızla halka yönelik tecrit uyguluyorsunuz. İktidarınıza destek verenleri millet iradesi olarak görüyorsunuz ama politikalarınıza karşı çıkanları hain ilan ediyorsunuz. Kayyum atamaları insan haklarına yönelik bir darbedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Halkın oylarıyla seçilen Meclis, halkın oylarıyla seçilen belediyelere kayyum atanmasına dair kılını bile kıpırdatmıyor. Kayyumlara karşı çıkmak, en başta bu Meclisin görevidir. Bugün kayyumlara sessiz kalıyorsanız, seçme ve seçilme hakkından feragat ediyorsunuz demektir. O yüzden, buradan hem Meclise hem bütün Türkiye'ye bir kez daha sesleniyoruz: Gelin, bu kayyumlara son vermek için hep beraber inisiyatif alalım. Çok sıkça ifade edildiği üzere "Bugün Allah için ne yaptın?" denir ya, biz de buradan sesleniyoruz: Bu Meclis, demokrasi ve özgürlükler için bugüne kadar ne yaptı?

Son olarak, Sayın Başkan, bugün Osman Kavala'yla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hak ihlali kararı verdi. Biz buradan çağrı yapıyoruz, Osman Kavala derhâl serbest bırakılmalıdır. Osman Kavala'nın suçsuz olduğunu aylardır biz buralarda ifade etmeye çalışıyoruz. Umut ediyoruz ki Cumhurbaşkanı, daha önce Selahattin Demirtaş kararında olduğu gibi, yine karşı hamlesini yapıp yoluna devam etmez diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)