| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 10.12.2019 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sabahtan beri arkadaşlarımız -bazı arkadaşlar da- bugünün 10 Aralık İnsan Hakları Günü olması nedeniyle bazı beyanlarda bulundular. 10 Aralık İnsan Hakları Günü, aslında siyasi görüş, düşünce, ulusal, sosyal köken, mülkiyet, doğum ve diğer statülerin hiçbirini gözetmeden bütün insanlar arasında eşitliği gözeten, bu amaçla 71'inci yılı etkinliklerle dile getirilen bir gün ve Türkiye'de 2019 yılında, burada söylememize rağmen birçok kişi itiraz etmekte; insan, haklarıyla insandır ve insanlar onurları için mücadele yürütürken uğradıkları zulüm ve haksızlıklara karşı da birçok kez tepkilerini farlı şekilde dile getirmektedir.
Bakın, arkadaşlarımız söylediler, Türkiye'de, değil işkence, artık valiler, kaymakamlar "kes kopyala" şeklinde yasakları uzatıyorlar. Basın açıklaması yapmak bile yasaklanmış. Biz, burada defalarca fotoğraf gösterdik, vekillerimizin bildiri dağıtması bile hazmedilemiyor. "İşkence" dediğiniz illa elektrik vermek midir? "İşkence" dediğiniz illa falaka mıdır? Bugün sistem, toplumsal olarak sistematik bir şekilde yaşamın her alanında muhalefete işkence uygulamaktadır; bu, basın açıklamasında, düşüncesini açıklamakta, ifadesini dile getirmekte, birçok alanda yürütülmektedir. Az önce arkadaşımız söyledi, kimi zaman kol kırılmasına, ayak kırılmasına kadar varmaktadır. Birçok yerde hak ihlalleri yapılırken alenen köye giriş yasaklanmaktadır, vekillerin girişi yasaklanmaktadır. İnsanlar cenazesini günlerce sonra alabilmektedir, otopsi sonuçları bile paylaşılmamaktadır.
Böyle bir dönemde insan haklarından söz edildiğinde irkilenler bilsinler ki bunun hesabı verilecektir. Nasıl verilecektir? Tarih huzurunda verilecektir.
Peki, ne oluyor? Bakın, cezaevlerinden söz ediyoruz. Bugün Türkiye'de cezaevlerinin varlığı... Siz iktidara geldiğinizde 59 bin küsur cezaevi vardı, şimdi 260 bin; boyuna cezaevi yapılıyor ve biliyor musunuz cezaevlerinde en fazla kim var? Tutuklular var; hükümlüler değil, tutuklular var.
Ben, geçen hafta, bu gelişen olaylar üzerine sevgili Demirtaş'ın yanındaydım. Edirne'de yüksek güvenlikli cezaevi... Yüksek güvenlikli cezaevinde kim kalır? Hukuksal sisteme göre ağır ceza almış kişiler kalır, tutuklular kalmaz. Bugün Kandıra'da, Edirne'de "F tipi" diye tanımladığınız birçok cezaevinde tutuklular kalmaktadır ve öyle bir şeye getirdiniz ki insanlar zaten suçsuz, düşünce, ifade özgürlükleri yüzünden içerideler, orada kendilerine, ailelerine, yakınlarına da ayrı bir ceza uygulanmakta. Batman'daki kişi Zonguldak'a, Mardin'deki kişi Giresun'a, Muş'taki kişi Yozgat'a ve peşinden -işte, kazalar olabiliyor, insanlar sevdiklerine kavuşamıyor- bir yığın... Bunların hepsi de "işkence" olarak tanımlanabilir. Gerekirse hastalar yatağa bağlanıyor, cezaevindeyken ters kelepçe takılıyor, binlerce olay işleniyor.
Bütün bunların yanında bir de bu fişleme meselesi vardı. İşinize geldiğinde diyorsunuz ki "Anayasa Mahkemesi..." işinize gelmediğinde diyorsunuz ki "Anayasa Mahkemesi..." Biz, işimize geldiği için değil, her yerde hukukun uygulanmasını istiyoruz ve az önce arkadaşımız söyledi, gölge bir hukuk uygulanıyor. Sizin tercihlerinize göre düzenleme yapılıyor, sizin tercihlerinize göre bir saatte hâkimler değiştirilebiliyor, müdahale ediyorsunuz.
Bakın, en son, İçişleri Bakanı ne diyor? "Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayacağım."
SALİH CORA (Trabzon) - Öyle demedi.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Anayasal haklarımız, kendini hukukun üstünde gören yönetici tarafından ihlal edilirse vatandaş ne yapacak? Seçme seçilme hakkı zaten yok edilmiş ve giderek gasbedilmesine yönelik her türlü işlem de uygulanmaktadır.
Bakın, cezaevlerinden söz ederken arkadaşlarımız söyledi, bugün, düşüncelerinden dolayı, şu andaki ve geçmiş dönemdeki HDP'li, eş genel başkanlarımız, birçok yöneticimiz, vekilimiz, belediye başkanlarımız, hepsi cezaevinde ve hepsi de gerçekten, Türkiye'de barışın inşası için hâlâ inançlarıyla, siyasi duruşlarıyla mücadelelerine devam etmekteler; bize de sürekli bu mesajlarını iletmekteler. Ama Cumhurbaşkanlığıyla beraber, keyfiyet sistemiyle beraber her şey başka bir sürece girdi.
Şimdi Sayıştayı konuşacağız. Sayıştay ne yapıyor? Parlamento adına denetliyor kamu kurumlarını. Normalde vekiller denetler. Bu, yeni sistemde zaten kısıtlandı. Aslında geçmişte olsa vekiller istediği cezaevinin içine girer, denetler, ne olduğunu bilirler; tarım müdürlüğüne gider, denetler; Çocuk Esirgeme Kurumuna gider, denetler. Şimdi, zaten o yetki alındığı gibi, Sayıştayın da şu an bizim adımıza, Parlamento adına yaptığı denetimler giderek tümüyle kadük hâle getiriliyor. Nasıl getiriliyor? Bir: "Gizlilik var." deniyor. İki: Varlık Fonuna devredilen kurumlar Sayıştayın denetiminden çıkartılıyor. Üç: Cumhurbaşkanlığı gibi bir kuruma dokunulmuyor ve "gizlilik" diye "örtülü ödenek" diye harcanan milyarlarca lira para söz konusu ve Sayıştay bir kısım raporları da yazdığında işlem yerine getirilmiyor, bunlar dikkate alınmıyor. Ne yapılıyor? Meclisin en önemli denetleme yetkisi olan kurum giderek kadük hâle getiriliyor. Kürtçe bir laf var "..."(x) yok ediyorlar, azar azar azaltıyorlar, her şeyi yok ediyorlar. Nasıl yapıyorlar? Bakın, size bir örnek vereyim: Zafer Havaalanı 3 il için yapılmış; Kütahya, Afyon ve Uşak için. Sayıştay denetimlerinde buranın ne kadar usulsüz olduğu belli ama bunu usulüne uydurmak için yönetmelik değiştiriliyor, yasa değiştiriliyor. Bunun uluslararası tanımı artık "yasaya göre düzenlenmiş bir yolsuzluk" çünkü yasaya uyuluyor. Ne diyor? Şirket belli, gidecek kişi belli, gelecek kişi belli; yurt içinde uçacak kişi için 2 euro, yurt dışına gidecek kişiler için 10 euro. Hesaplamalara göre -3 ilin toplam nüfusu hesaplanıyor- hepsi uçsalar karşılamıyor ve bu para hepimizin cebinden çıkıyor ama bu, artık -deyim yerindeyse- resmen usule uygun yolsuzluk.
Sayıştayın ihtisas komisyonları var, yedi yıldır toplanmıyor, yedi yıldır. Sayıştay bunları yaparken bir şekilde Sayıştayın kendi yetkileri daraltıldığı gibi, atanan kişiler de... Ama Parlamentonun adına yapılan denetleme öyle bir hâle geldi ki... Bakın, idarenin takdir hakkına ilişkin bir düzenleme yapıldı. "İdarenin takdir hakkını kullanmasını kısıtlayıcı rapor yazılamaz." diyor Sayıştaş raporlarında. Böyle olunca da Sayıştay gittiğinde ne yapacağını bilmiyor.
Bir çalışma yürüttük arkadaşlarımızla beraber, en çok incelenen kurumların yüzde 16'sında geçen yıl hiçbir rapor yazılmamış. Giderek artık kimse rapor yazmayacak ve denetlenmeyecek. Bir kısım yolsuzluk olgusunu -dün de dile getirdik- burada her sefer dile getirdiğimizde, kayyumlar meselesini, herkes itiraz ediyor. Bugüne kadar gerek kayyum dönemlerinde gerek kayyumun olmadığı, sürekli müfettişlerin olduğu dönemde hiçbir belediye yöneticisiyle ilgili yolsuzluk saptanmadı ama kayyumlarla ilgili geldiklerinde kayyumlarla ilgili saptandı; bir kısım insan, 11 insan başka yerlere gönderildi veya açığa alındı. Peşinden, Sayıştaya kayyumlarla ilgili defalarca sormamıza rağmen, yazılı, sözlü sormamıza rağmen cevap verilmedi. Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduk; arkadaşlarımızın 2'si de burada ve Komisyon üyeleri de burada. Sayıştay Başkanının açıklaması burada. Sayıştay Başkanı "Kayyum atanan belediyelerle ilgili herhangi bir suç duyurusu var mıdır?" sorumuza açıklamasında diyor ki: "31 müzakerenin tamamına yakını kayyum atanan belediyelere aittir." Evet, arkadaşlar, 31 Mart seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablo şu: Kayyum döneminde 31 tane yolsuzluk Sayıştay raporlarıyla saptandığı gibi, bizim arkadaşlarımızın televizyonlarda, haberlerde gösterdiği hiçbir şey dikkate alınmadı. Peki, biz burada Kürtlerle ilgili konuştuğumuzda, Kürt diliyle ilgili konuştuğumuzda, Kürtçeyle ilgili konuştuğumuzda herkes ayaklanıyor, bir şeyler söylüyor. Kayyumların ilk yaptığı iş ne biliyor musunuz? Kürtçe tabelaları indirmek, Kürtçe internet sayfasındaki düzenlemeleri kaldırmak, Kürtçe hizmet veren kreşleri, kadın merkezlerini, gençlik merkezlerini, oyun merkezlerini, sanat merkezlerini kapatmak.
Bir kez daha söylemiştim, Kürt dili, ana dili herkes için önemlidir. Dil, Kürtçe (...)(x)dır. (...)(x) yürektir, gönüldür. Gönlü yaralarsanız siz her şeyi yaralarsınız, düzeltemezsiniz. Dil yarası ve (...)(x) yarası dediğimiz şey Kürtlerde unutulmaz, dün de unutulmadı, bugün de unutulmadı, unutulmayacak da. Bunun düzenlenmesi lazım çünkü siz bunu yapmadığınızda, gerçekten, barışla ilgili söylemleriniz havada kalır.
Şimdi, Sayıştayla ilgili söylenecek çok şey var. Bir de Varlık Fonu diye bir şey çıkartıldı. Birçok kurum oraya aktarılıyor ve Sayıştay denetiminden çıkarılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Tamamlayın.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Peşinden, Cumhurbaşkanlığına bağlı birçok kurum, kurulan ajanslar tekrar Sayıştay denetiminden çıkarılıyor ve yapılan bu denetimlerden çıkarıldığında ne ahlak ne etik ne vicdan ne siyaset... Tümüyle şu deniyor: "Ben bu yeni sistemde istediğim gibi keyfiyeti uygularım, otoriteyi uygularım, istediğim gibi davranabilirim ve siz benim belirlediğim şekilde muhalefet edebilirsiniz, ilintili muhalefet edebilirsiniz." Ama şunu bilsinler ki biz geçmişte de ilintili muhalefet yapmadık, biz sonuna kadar siyasi muhalefet yapacağız. Biz sonuna kadar yoksulun yanında, haksızlığa uğrayanların yanında, perişan olanların yanında ve mücadele edenlerin yanında olacağız çünkü biz mücadelenin gelecekte Türkiye'ye daha güzel günler getireceğine inanıyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)