GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:30
Tarih:11.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2020 yılı bütçesi hakkında İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, vatan savunması ve terörle mücadelede şehit olan kahraman askerlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının 2020 yılı bütçesi önceki yıla göre 7,4 milyar TL artarak 46,4 milyar TL'den 53,8 milyar TL'ye yükselmiştir. Millî Savunma Bakanlığı bütçesi Hazine ve Maliye Bakanlığı; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı; Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının ardından en yüksek 5'inci bütçeye sahip Bakanlığımız konumundadır. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde Millî Savunma Bakanlığı bütçesine "evet" oyu kullandığımızı ve bu tutumumuzun aynen devam ettiğini belirtmek isterim. Ancak millî savunmanın millî bir mesele olduğunun, bu nedenle iç siyasete malzeme olarak kullanılmaması gerektiğinin de altını çizmek istiyorum. Türk milletinin güvenliği ve ülkemizin refahı için yapılan düzenlemelere İYİ PARTİ olarak her zaman onay verdik, destek verdik, katkı sunduk; ülkemiz adına sıkıntılı gördüğümüz noktalarda ise gerekli tespit, eleştiri ve uyarıları yapmak zorundayız. Burada yapacağımız eleştiriler ve uyarılar millî menfaatlerimiz doğrultusunda olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının 2003 bütçesindeki oranı yüzde 6,9 iken 2012 bütçesindeki oranı yüzde 5,2'ye; 2020 yılı bütçesinde ise yüzde 4,9'a gerilemiştir. Yıllara sari merkezî bütçeden Millî Savunma bütçesine ayrılan oranlarda sürekli bir düşüş gözlenmektedir. Bunun sonucunda da bugün savunma yatırımlarımız istenilen seviyede değildir. Savunma sanayimiz yerli ve millî olmaktan hâlâ çok uzaktadır. Savunma sanayisinde kullanılan önemli parçalar yurt dışından temin edilip montajı ülkemizde yapılmaktadır. Güçlü ordu, güçlü Türkiye hayalimizi millî savunmaya daha fazla bütçe ayırarak, yerli ve millî savunma sanayimizdeki yatırımı artırarak gerçekleştirebiliriz. Savunma yatırımlarını millîleştiremediğimizde neler oldu, hep birlikte gördük. Rusya'dan S-400 savunma sistemi aldık, ABD yüzünden kullanamıyoruz; ABD'den F-35 uçakları aldık, Rusya yüzünden teslim etmiyorlar. Ancak bunlara rağmen iktidar Tank Palet Fabrikasını özelleştirerek yabancılara vermeye çalışıyor. Bu, bu iktidarın yerli ve millî olduğunu çok net bir şekilde göstermektedir(!)

Değerli milletvekilleri, milattan önce 209 yılında tarih sahnesine çıkan, tarihi şan ve şerefle dolu olan Türk ordusu, birçok devlet kurup Türk milletinin millî egemenliğinin ve bağımsızlığının teminatı olmuştur. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ordumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir." sözlerinde de belirttiği gibi Türk ordusu Türk milletinin yılmaz, yıkılmaz kalesidir. Ne yazık ki "ordu-millet" anlayışıyla temelleri atılan "Peygamber ocağı" diye adlandırdığımız şanlı Türk ordusundan zanlı bir ordu yaratma çabaları iktidarın ilk yıllarından beri süregelmektedir. Daha bu iktidarın ilk yıllarında, 2004 senesinde Millî Güvenlik Kurulu yaptığı toplantıda cemaatlere karşı bir eylem planı hazırlanması yönünde Hükûmete tavsiye kararları almıştı. İktidar, bu kararlardaki uyarıları dikkate almadı, Millî Güvenlik Kurulu kararının tam tersine bu cemaatlerle kol kola girip Türk ordusu üzerinde planlar kurmaya başladı. 2008 yılında başlayan Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Ayışığı ve Askerî Casusluk davaları başta olmak üzere 20'ye yakın kumpas davasında Atatürkçü, cumhuriyetçi, vatansever subaylar tutuklandı; binlerce subay ve astsubay Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye edildi. İktidarın, savcısı olmakla övünüldüğü bu davaların sonucunda dönemin Genelkurmay Başkanı dâhil olmak üzere, bu vatansever askerler, FETÖ'cülerin sahte delilleri ve PKK'lı gizli tanıklarla cezaevlerine gönderildi, yıllarca suçsuz yere cezaevlerinde kaldıktan sonra beraat ettiler. Bu süreçte kimi subaylarımız bu iftiraları onuruna yediremeyip intihar etti, kimilerinin ise aileleri darmadağın oldu. En büyük zararı ve tahribatı ise yine Türk Silahlı Kuvvetleri gördü. Bunlar yaşanırken AKP, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bağırsaklarını temizlediğini pervasızca söylüyordu.

Değerli milletvekilleri, bu nasıl bir hınçtır ki bitmedi, ısrarla devam etti. 2009'da dönemin Başbakan Yardımcısına uydurma suikast iddialarıyla Genelkurmay Başkanlığına ait kozmik odaya girildi. Devletin sırları ve çok önemli planları FETÖ'nün eline geçti, 15 Temmuz hain darbe girişimine zemin hazırlandı. Kumpas ve ihanet davaları sonucunda Türk Silahlı Kuvvetlerinde boşalan kritik noktalara cemaatin elemanları yerleştirildi. Bizim "ihanet süreci" dediğimiz sözde "çözüm süreci" başlatıldı. Türkiye Cumhuriyeti tabelaları kaldırıldı. Türk Bayrağı, "Türkiye" ismi başta olmak üzere Türk'e ait ne varsa tartışmaya açıldı. O dönemde askerlerimize operasyon izinlerinin verilmediğini bizzat dönemin valilerinden dinledik. İmralılara gidildi, Kandillerden gelindi; heyetler gönderildi. Çadır mahkemeleri kuruldu, bu ülkenin hâkimleri, cumhuriyet savcıları teröristlerin ayaklarına götürüldü; şehitlerimizin kemikleri sızlatıldı. Bebek katili canilerin mektupları meydanlarda Hükûmet temsilcileri tarafından okutuldu, teröristler parti kongrelerine ve meydanlara çağrıldı "Megri Megri"ler söylendi. Kobani yolunda teröristlere yemekler verildi, valilik bütçelerinden ödendi. Hendeklerin açılmasına, silah yığınaklarının yapılmasına göz yumuldu. Bu ihanet sürecinin sonucunda yüzlerce asker ve polisimiz şehit edildi. "Analar ağlamasın." diye başlatılan bu süreçte ağlayan, kahraman askerimiz ve polisimizin anaları oldu. Her zaman onurumuz ve gururumuz olan şanlı Türk ordusu cemaate teslim edildi. Anlattığımız bu süreç sonrasında 15 Temmuz hain darbe girişimi yaşandı. Devletin kritik noktalarına yerleştirilen hainler başımıza bombalar yağdırdı. Şükürler olsun ki ordumuz içinde az sayıda kalan vatanperver askerimiz sayesinde bu hain darbe girişimi bertaraf edildi. Sonuç, kocaman "Kandırıldık."

Değerli milletvekilleri, dedik ya, öyle bir hınç ki bitmek bilmiyor. Bu yaşanan olaylardan da hiçbir ders çıkarmamış olacaklar ki ordumuzun yapısıyla oynanıp yeniden dizayn edilmeye çalışıldı. Yaklaşık iki asırlık askerî liseler, harp okulları, harp akademileri, astsubay hazırlama okulları, askerî hastaneler kapatıldı; her biri başka kurumlara bağlandı. Atama ve terfilerde liyakat öldürüldü. Genelkurmay ve kuvvet komutanları arasındaki sıkı emir ve komuta bağı koparıldı; bu uygulamalarla iki bin yıllık şanlı Türk ordusunun en önemli özelliği olan emir komuta zinciri ve silah arkadaşlığı ruhu yok edildi.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin bulunduğu Orta Doğu coğrafyasının durumu dikkate alındığında Türkiye ateşten bir çemberin ortasındadır. Pek çok uygarlığın kurulup yıkıldığı Anadolu topraklarında tüm zorluklara rağmen bin yıldır var olan Türk milleti, bunu güçlü ordusuna borçludur. Ordumuz güçlü oldukça bölgemizde ve dış siyasette güçlü olmamız mümkün olacaktır. Şunu herkes bilsin ki Atatürk'ün dediği gibi "Biz Türkler ordusu olan bir millet değil, milleti olan bir orduyuz."

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin uyguladığı yanlış dış politikaların sonucunda oluşan ve Türk milletinin egemenliğini tehdit eden olumsuz durumu temizlemek de yine kahraman askerimize nasip oldu. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları yapıldı ve sonrasında yaşananları dikkate aldığımızda ülkemizin dış politikada yalnız olduğu açıkça görülmektedir. İktidar, haklı mücadelemizi dahi anlatamadı. İktidarın sonuna kadar güvendiği ve dost bildiği ülkelerin hepsi askerî operasyonları kınamak için sıraya girdi. En başta Filistin kınadı, Bahreyn kınadı, Ürdün kınadı, Kuveyt kınadı, Lübnan kınadı, Irak kınadı, İran kınadı, harekâtı derhâl durdurmamızı istedi. Suudi Arabistan kısa süre önce Türkiye'yi "düşman" ve "şeytan" ilan etmişti, Barış Pınarı Harekâtı başlayınca "işgalci" ilan etti. Birleşik Arap Emirlikleri kısa süre önce kutsal emanetleri çaldığımızı söyleyerek Türkiye'yi "hırsız" ilan etmişti, Barış Pınarı Harekâtı başlayınca "işgalci" ilan etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ataş, sözlerinizi tamamlayın.

DURSUN ATAŞ (Devamla)) - Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Finlandiya, Norveç, Çekya, Belçika, İsveç silah ambargosu koydu. Yani hem Arap Birliği hem Avrupa Birliği bizi "işgalci" ilan etti.

Bu gelişmeler göstermektedir ki Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur. Biz Doğu Türkistan'daki soydaşlarımızı Kızıl Çin'e, Türkmeneli'ni Kızıl Rus'a tercih etmeyeceğiz. Ne Amerika ne Rusya ne Çin Her şey Türk'e göre, Türk tarafından Türk için diyor, Millî Savunma Bakanlığımız bütçesinin büyük Türk milletine, kahraman ordumuza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu arada sadece Millî Savunma Bakanlığı değil, Emniyet Genel Müdürlüğünün, Jandarma Genel Komutanlığının, Sahil Güvenlik Komutanlığının bütçelerine de "evet" vereceğimizi bildiriyor, Millî Savunma Bakanlığımızın bütçesinin büyük Türk milletine, kahraman ordumuza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Kahraman Türk ordusunu ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)