| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 11.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı ve Meclis bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 28 Ağustos 2007'den bu yana geçen beş yılın ortaya çıkardığı gerçek şudur: Cumhurun başkanı, devletin başı olması gereken Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında ayrımcılık yaptığı gibi işlem ve uygulamalarında onay mercisi olmaktan öteye gidememiştir. Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığını, ağırlığını ve sorumluluğunu taşıyamamıştır. Bunları hemen somut olaylarla, örneklerle sizlerle paylaşmak istiyorum: Aradan geçen beş yılın sonunda Sayın Cumhurbaşkanı 674 kanunu onamış, 6 kanunu veto etmiştir. Tam anlamıyla onay mercisi olarak görev yapmıştır. Evrensel hukuk, toplum hassasiyetleri, çoğulcu yapılanma anlamında hiçbir demokratik ölçüyü esas alma sorumluluğunu gösterememiştir. Bir taraftan iktidar grubuna mesaj verme gayreti içinde olmuş, bir taraftan da Başbakanın tepkisini çekmemek için azami dikkat içinde olmuştur. Kişisel konumunu ve beklentilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarının üstünde tutmuştur.
Rektör seçimlerinde tam bir keyfîlik, adaletsizlik ve sorumsuzluk yaşanmıştır. Çok örnek var, bir örnek veriyorum: Gazi Üniversitesi rektör seçimlerinde yüzde 9 oy alan aday, toplam yüzde 60 oy alan adaya tercih edilmiştir. Birinci sırada gelen kadın aday bu göreve atanmamış, yüzde 10'un altında oyu alan ve belli bir cemaate mensubiyetini açıkça ifade eden, "Yeter ki ilk altıya gireyim benim seçilmem garanti." diyerek propaganda yapmaktan kaçınmayan bir kişiyi Cumhurbaşkanı neden rektör olarak atar? Ne pahasına ve neyin bedeli olarak atar? Böylesine adaletsiz bir seçim yaptıktan sonra da kendince sızlanarak "Efendim, YÖK mevzuatından ben de şikâyetçiyim, elimi kolumu bağlıyor." demenin inandırıcı ve tutarlı bir açıklaması olabilir mi? Böylesine ucuz siyaset yapmak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yakışır mı?
Cumhurbaşkanının Suudi Arabistan ve Katar'a yaptığı gayriresmî ziyaretleri bir türlü öğrenemiyoruz. Yasal yollarla soruyoruz, önergelerle soruyoruz, cevap alamıyoruz. Sorumluluk ve karartma anlayışının burada da hâkim olduğunu görüyorsunuz. Gayriresmî ziyaretlerde kamuoyundan gizlediğiniz bir şeyler mi var? Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan Kralından aldığı hediyeleri açıklamadığı gibi, 10 Kasım günü Suudi Arabistan Kralının ayağına giderek devlet şeref madalyası vermesinin gerekçesini de bir türlü açıklayamamaktadır. Suudi Kralı hangi üstün feragati, hangi üstün başarıyı, hangi üstün yararlılığı göstermiştir? Cumhurbaşkanı ve Başbakanın 10 Kasım günü Suudi Arabistan Kralının karşısında ezik bir konumda ve bir otel ziyaretiyle ortaya koydukları fotoğraf Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığı, temsili ve egemenliği konularında büyük bir ızdırap ve acıya yol açmıştır. Cumhurbaşkanı, Katar ve Suudi Arabistan'a yaptığı gayriresmî ziyaretleri ve aldığı hediyeleri neden gizler? Cumhurbaşkanına bunları gizlemek yakışır mı?
Gazeteci Ahmet Şık'ın kitabı daha taslak aşamasında imha ediliyor. Cumhurbaşkanının yorumu: "Efendim, ülkemizde fikir ve düşünce özgürlüğü ileri düzeydedir. Böyle münferit olaylar olabilir. Zaten kitap on bin satacaktı, şimdi yüz bin satar." mealinde olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm yurttaşlarının izleme yoluyla, dinleme yoluyla, görüntülenme yoluyla temel hak ve özgürlüklerinin tehdit altında olduğu, fail ve sorumluların bir türlü bulunamadığı, otosansürün sadece medyada değil toplumun tümünde egemen olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmayacak sığ ve sorumsuz tavrına bakar mısınız? Bu tavır başlı başına ayrımcılık anlamına gelmez mi?
Bakın değerli milletvekilleri, bir ülke, iletişimiyle, güvenliğiyle nasıl kuşatılır? Bir ülkenin medyası, sporu, ekonomisi reklam pastası yoluyla nasıl teslim alınır? Bunun örneği nedir biliyor musunuz? Bunun örneği TELEKOM'dur değerli milletvekilleri. Bakın, o TELEKOM'da, Başbakanlık Müsteşarı, TRT Genel Müdürü, Sivil Havacılık Genel Müdürü dâhil olmak üzere, üst düzey bürokratlarına kanunsuz emir ve talimat yoluyla suç işletilmesine ve bu yolla kamu düzeninin bozulmasına Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı neden seyirci kalır, neden ağzını açmaz, neden görmezden gelir, neden duymazdan gelir? Kendi sorumluluğu altında rapor hazırlayan Devlet Denetleme Kurulunun bu konudaki raporlarının gereğini neden yapmaz, neden takip etmez, neden hesap sormaz?
Kraliçe II. Elizabeth'ten Mayıs 2008'de Büyük Şövalye Nişanı'nı Dolmabahçe önünde demirleyen İngiliz uçak gemisinde alıyorsunuz. Olabilir. Bunun anlamını ayrıca sorgulamıyoruz. Bu nişanı alırken Türkiye Cumhuriyeti kara sularında bulunan bir uçak gemisinde Türk Bayrağı'nın bulunmamasından Cumhurbaşkanı nasıl rahatsız olmaz? Cumhurbaşkanı için bu sembollerin, bu jestlerin, bu kavramların, bu değerlerin bir anlamı yok mudur?
Cumhurbaşkanı, 2010 "Chatham House" ödülünü 9 Kasım tarihinde alırken, yine Kraliçe'den alırken, bu tarihin 1918 yılında İngilizlerin Çanakkale Boğazı'nı işgal ve İskenderun, Antakya'ya asker çıkardığı tarih olduğunu bilmez mi? Cumhurbaşkanı, siyasal bilinçten, siyasal duyarlılıktan bu kadar yoksun olabilir mi ya da bu değerlerin Cumhurbaşkanı için bir önemi yok mudur?
Türkiye Cumhuriyeti'nde ÖSYM odaklı merkezî sınavlarda son üç, dört yıldan bu yana sorular bir yerlere servis ediliyor, Cumhurbaşkanı bu tablodan son derece rahatsız, böyle ifade ediyor ancak teatral gösteri yapmayı sürdürüyor. Bu tablonun sorumlusu olduğunu bir türlü hatırlamıyor. Zannediyor ki kamuoyu o söylenenlere inanıyor. Böylesine bir ciddiyetsizlik Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına yakışmıyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı cumhurun başkanı olamamıştır, devletin başı olamamıştır. Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışması sorumluluğunu yerine getirememiştir. Partili bir cumhurbaşkanı olmaktan öteye gidememiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi için çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum zamanım yettiğince. Söylenecek çok şey var ama Meclisin iç işleri ve yazışmalarına Meclis dışından müdahale edilmektedir. Meclis, Meclis dışından yönetilir, yönlendirilir hâle gelmiştir. Kamu başdenetçiliği seçimi sürecinde bunu gördük. Meclis personeli kendi bünyesindeki özlük hakları ve kadro adaletsizliğinin giderilmesini beklemektedir. Meclis personelinin moral ve desteğe ihtiyacı vardır. Ayrımcılığa tabi tutulmaktan rahatsızdırlar.
Ve nihayet kaygı verici olan bir husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinin arşivini, hafızasını yok edecek, tahrif edecek bir girişimden söz ediyorum: Bakın, tutanaklara dışarıdan müdahale edilmesinin süreci başlamıştır. Meclisin en yetkin, en özverili, en sorumlu, en teknik, en liyakatli kadroları olan stenograflara yönelik olarak yeni bir sürecin başladığını görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bu arkadaşlarımızın yerine Meclis dışından, yine o malum ilişkiler içinde yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi girişiminin başladığını görüyoruz. Meclis Başkanını buradan uyarıyorum. Meclisin kurumsal kimliğini, güvenilirliğini, saygınlığını tümden yok edebilecek bir girişimden söz ediyoruz. Bu tahribata, o müdahaleye, bu girişime seyirci kalmayınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki, böyle bir anlayışla icraat sergileyen Cumhurbaşkanının ve Meclis Başkanının bütçelerine karşı da, doğal olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak "hayır" oyu vereceğimizi beyan ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kart.