GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:31
Tarih:12.12.2019

HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, daha önce Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı vardı, bu bakanlık bile yetersizken, maalesef, Bakanlığın ismindeki "kadın" kavramından duyulan rahatsızlıktan kaynaklı 2011 yılında bu Bakanlık kapatıldı, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu. Kadınlar, kadın örgütleri yıllarca bu Bakanlığın yerine bir kadın bakanlığının kurulması gerektiğini söyledi, bunun için kampanyalar düzenledi, mücadelelerini yükselttiler. Maalesef, tüm demokratik taleplerde olduğu gibi, kadınların bu talebine de aslında daha geri bir yaklaşımla cevap verildi, 2018 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, devasa sorunları olan Çalışma Bakanlığına bağlandı. Dolayısıyla aslında tam da bununla kadınların yaşadığı sorunların görünmez kılınmaya çalışıldığını söyleyebiliriz.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüde daha önce de söylemiştik, kadınlara karşı bir kırım yaşanıyor. 2017 yılında en az 409 kadın erkekler tarafından katledildi, 2018'de en az 440, 2019'un ilk on bir ayında yine en az 430 kadın öldürüldü; sadece üç yılda 1.279 kadın katledildi, bir o kadarı sakat kaldı, bir o kadarı travma yaşadı, yaralandı.

SALİH CORA (Trabzon) - PKK kaç kadın katletti?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Salih Bey, lütfen ya.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bu, aslında sadece basına yansıyan, bizim takip ettiklerimiz. Resmen kadınlara karşı bir savaş yaşandığını söyleyebiliriz. Bu vahim tabloyu ve kadın kırımıyla bu mekanizmalarla mücadele edilmeyeceğini bizler de sizler de çok iyi biliyor. Dolayısıyla, bu kadar devasa bir sorunu aile ve sosyal hizmetler kapsamında yardıma muhtaç bireylermiş gibi ele alarak çözemezsiniz. Bu bir şiddetle mücadele yöntemi değildir, bu, olsa olsa, bir torba bakanlıkla ancak şiddetle mücadele ediyormuş gibi yapmaktır.

Son on yedi yılda yani AKP'nin iktidar olduğu dönem içerisinde kadınlara yönelik şiddetin bu kadar artış göstermesinin bir nedeni de tam da bu politikalardır. Onun için, bizler, kadın örgütleri yıllardır bir kadın bakanlığının kurulması için mücadele veriyoruz. Onlarca defa kanun teklifleri verdik, maalesef, bu kanun tekliflerimiz de hiçbir zaman gündeme alınmadı, önerilerimiz dikkate alınmadı. Gerçekten, bunun yine de dikkate alınmayacağını biliyoruz çünkü kadınları özgürleştirici bir politikadan hazzetmediğinizi de biliyoruz. Kadınlara karşı ve kadın düşmanı politikalara da bu anlamda zemin sunuyorsunuz.

AKP, kadınlara karşı gelişen şiddetle açıkçası mücadele etmiyor, şiddete karşı çıkan kadınlarla mücadele ediyor. "Erkek ve devlet şiddetine hayır." diyen, yaşamını, emeğini ve bedenini savunan kadınlar hedef alınıyor. Kadın örgütlülüğü ve kadın hareketi, hafızası ve kazanımları yok edilmek isteniyor, bunun için de her yol deneniyor, bin dereden de su getiriliyor.

Değerli arkadaşlar işin özü şudur ki: Demokratik, adil, eşit bir toplum, kadınların özgür olduğu bir toplum, fıtratınıza ters geliyor. Tekçi, milliyetçi, tek adamın hüküm sürdüğü bir toplum inşa etmek istiyorsunuz, onun için de düşünen, siyaset yapan, sokaklarda itiraz eden hatta dans eden kadınlar hedefinizde ve kadın muhalefetini engellemeye çalışıyorsunuz. Kadın muhalefetinin dönüştürücü gücünün bizce siz de farkındasınız. Evet, kadınlar bugün dünyanın dört bir yanında isyan ediyor, kadın grevlerini örgütlüyor, baskıcı rejimlere, milliyetçiliğe ve faşizme meydan okuyor. Bunun farkındasınız, tek ayak üstünde sallanan iktidarınızın da kadınlar tarafından yıkılacağından kaygı duyuyorsunuz.

Gültan Kışanak -Sevgili Başkanımız- şu an cezaevinde -bir kez daha kendisini selamlıyorum- kendisi çok iyi özetlemişti bunu, demişti ki: "Kadınlar en iyi kariyerini sizin saltanatınızı yıkarak gerçekleştireceklerdir." Bu korkunun sonucudur ki Gültan, Sebahat, Selma, Aysel, Çağlar, Mülkiye, Edibe, Mukaddes, Keziban ve adını sayamadığım binlerce kadın bugün cezaevinde, onları da bir kez daha burada saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kürt kadın hareketi ve feminist hareketin büyük bedelleri, mücadeleleri sonucunda kadınlar büyük kazanımlar elde ettiler. Kadınların siyasetteki görünürlüğü, yerel yönetimdeki görünürlüğü bu mücadele sayesinde arttı.

Bakın, sadece bir örnek vereceğim: 2014 yılı öncesi kadınların yerel yönetimlerdeki temsil oranı yüzde 0,9 idi. 2014 yılında uyguladığımız eş başkanlık ve eşit temsiliyet siyasetiyle bu oran yüzde 3,2'ye yükseldi. Uluslararası platformlarda bu tabloyla nasıl övündüğünüzü, nasıl hava attığınızı bizler de çok iyi biliyoruz ama içe döndüğünüzde eş başkanlığı, eşit temsiliyeti suç ilan ediyorsunuz.

Eş başkanlık ve eşit temsiliyet 2014'ten beri aslında yerel yönetimlerde uygulanan bir sistem ama nedense suç olduğunu yeni keşfettiniz. İşin aslı, belediyelere çöreklenmek istiyorsunuz, belediyeleri gasbetmek istiyorsunuz; bunun için de -daha önce de uydurduğunuz o kara propagandalar boşa çıkınca- şimdi eş başkanlık modeline, sistemine sarılarak bu sistemi suçlamaya, bu sistemi boşa çıkarmaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, eş başkanlık, demokratik olduğu kadar farklılıkları esas alan, kadınları karar süreçlerine dâhil eden bir mekanizmadır. Açıkçası bu mekanizmadan neden korktuğunuzu buradan sormak istiyorum ve cevabını da duymak istiyoruz.

Kadınlar için yerel yönetimlere katılım sadece bir yetki, koltuk meselesi değildir; hayatın tam kendisidir. Sizin için belediyeler koltuk, makam, mevki ve rant olabilir ama kadınlar için şiddete uğradığında çaldığı kapıdır; sorunlarını anlattığı, çözüm bulduğu bir yerdir çünkü yerelde, yerel hizmette kadınları gören, ihtiyaçlarını önemseyen bir kadın modelidir. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yerel yönetim modeline tahammülsüzlüğün bir nedeni de açıkçası budur. Toplumun demokratikleşmesi, kadınların özgürleşmesi, Kürtlerin bir kazanıma sahip olması, tek adam rejimi için bir beka sorunu hâline gelmiştir; asıl mesele, asıl dert de budur. Diğerlerinin de bizler aslında işin kara propagandası, algı operasyonları olduğunu çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine "annelik" kavramı, annelik üzerinden aslında AKP'nin çokça siyaset yaptığını, aslında bunu çokça kutsallaştırdığını ama annelik konusunda da bir ikiyüzlü siyaset izlendiğini söyleyebiliriz. Eğer AKP'liyseniz makul bir annesiniz, değilseniz de teröristsiniz tıpkı Emine Aydoğan gibi.

65 yaşında Emine anne barış mücadelesi yürütüyordu, tutuklandı. Yani neden tutuklandığını da insanların ne biçim tutuklandığını da sizler çok iyi biliyorsunuz, şimdi zamanım yok bunu detaylandırayım ama Emine anne tutuklandığında cezaevinde rahatsızlıkları vardı. 3 defa ameliyat oldu; ameliyat olurken bile bileklerinde kelepçeyle maalesef hastanede tedavisi sürdürüldü. Bizlerin ısrarına, talebine rağmen Emine Aydoğan tahliye edilmedi ve cezaevinde yaşamını yitirdi.

Emine Aydoğan'ın yaşadığı sadece bununla sınırlı kalmadı; elbette ki Emine Aydoğan'ın yani Emine annenin dirisine yapılan zulmün aynısını bu sefer de Emine annenin cenazesine yaşattınız. Emine anne katledildi, cenazesi ailesi tarafından defnedilmek istendi ama maalesef mezarlığa götürülürken mezarlık ablukaya alındı, hem ailesinin hem imamın cenaze törenine katılımı engellendi. Emine anne -hani az önce çokça türban meselesi üzerinden bir kriz çıkardınız ya- tam da inançlı bir kadın, inancına göre defnedilmesini engellediniz; yıkanması, namazının kılınması, dualarla uğurlanması engellendi. İşte tam da bu bir zulümdür, yeryüzünde hiçbir iktidar bu zulmü yapmamıştır, IŞİD bile benzer bir uygulamaya imza atmamıştır ama AKP bu zulme imza atmıştır.

Evet, biz biliyoruz ki sizin için, sizin siyasetinize karşı muhalefet eden herkes teröristtir tıpkı Tutak'ın Soğukpınar köyünde katledilen Murat Kaya gibi, tıpkı Nobel Edebiyat Ödülü olan sanatçı gibi, tıpkı gazetecilik yaptığı için ağır cezalarla suçlanan Aziz Oruç gibi. Onun için de sizin bolca teröristiniz var. Bu, yüzyılın sihirli kavramıdır; size karşı çıkan, mücadele eden, siyasetinizi eleştiren, bunun muhalefetini geliştiren herkes mutlaka bu ülkede bir gün terörist olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)