GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:11.12.2012

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerinde CHP Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sözlerime, bu ülkede ilkeleri ve kendisi unutturulmaya çalışılan Büyük Önder Atatürk'ün sözleriyle başlamak istiyorum: "Devlet hâlinde teşkilatlanmış bir toplumun anayasasında, adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez."

1920 yılında söylenen bu sözlerle ortaya konan ilkeler ne yazık ki artık ülkemizde yok edilmiştir. Bu ülkede artık yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından eser kalmamıştır. Hâlen yaşanan kavga ise "Yargının sahibi kim?" kavgasıdır. Gerçekten sizlere soruyorum: Yargının sahibi kim? Cemaat mi, Başbakan mı? İşte, bu soru, Türk yargısının, Yargıtayın içinde bulunduğu durumu çok net bir şekilde özetliyor. Ama şunu iyi biliniz ki, ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Türk halkı bu saltanatın sürmesine, yargının bu şekilde ayaklar altına alınmasına izin vermeyecektir. Artık bu ülkede hukukun üstünlüğü yok, yargı bağımsızlığı yok, adalet duygusu yok, hiç kimsenin can güvenliği ve özgürlüğünün güvencesi de yok.

12 Eylül 2010 Anayasa referandumu ülkemizde bir kırılma noktasıdır çünkü bu referandum sonucunda Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı tamamen değiştirilmiş, yargı bağımsızlığı sona ermiş, yargı siyasallaşmıştır. Siyasallaşan ve âdeta bakanlığa bağlı bir genel müdürlük konumuna indirgenen Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu, yaptığı atamalarla, iktidara yakın görünen yargıç ve savcıları ödüllendirmiş, ancak bağımsız ve tarafsız, gerçekten yargıçlık ve savcılık yapanları ise hallaç pamuğu gibi atmış, dağıtmıştır. Hatta Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcıların elinden soruşturma dosyası alındığı gibi, tüm yargı camiasına gözdağı vermek için savcılar yargılanmıştır. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu bugün yargıç ve savcıların üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanmaktadır. Bırakınız tarafsız ve bağımsız karar vermeyi, korku imparatorluğu ne yazık ki bütün yargı camiasını sarmıştır.

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yeni oluşumu ve Yargıtay Kanunu'nda yapılan değişiklikle Yargıtaya yeni atanan 192 yargıç Yargıtayın tüm seçimlerinde, talimatla, bakanlığın istediği doğrultuda blok oy kullanmaktadır. Yargıtay Başkanından daire başkanlarına, divan oluşumuna kadar her konuda iktidara yakınlık ölçütü dikkate alınarak seçimler yapılmaktadır. Artık Sayın Başbakan mutlu olabilir; yargı, ayağında pranga değildir, aksine iktidarın tüm hukuk dışı işlemleri ve diktatörlük heveslerinin yolunu açmaktadır. Ancak bu uygulamalarla Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti olmadığını, diktatörlükle yönetilen bir devlet olduğunu dünyaya ilan etmiştir.

Yargının içine düştüğü bu durum dünyanın gözünden kaçmadı elbette. Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda olduğu gibi, geçen ay ülkemizi ziyaret eden Avrupa Yargıçlar Birliği de ülkemizdeki yargının konumunu aynen şöyle tespit etmiştir: "Öyle görünüyor ki Türk Hükûmeti HSYK'nın yeniden yapılandırılması sürecinde kurula Türk yargısını temsil eden kişilerin değil, Hükûmetin görüşlerini ifade eden kişilerin dâhil edilmesini sağlamıştır. Yüksek Kurulun şu anki yapısının bağımsız yargıyı etkin bir şekilde desteklemediği yönünde endişeler gündeme gelmiştir. Avrupa Yargıçlar Birliği şunu hatırlatır ki: Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının güvenceleri, diğer iki erkin yargıya neyin gerekli olduğu konusunda talimat vermesine müsaade etmez. Bağımsız yargı anayasa ve hukuka dayanır, diğer erklerin emir ve direktiflerine değil." Doğru söze ne söylenir?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada Yargıtay bütçesini görüşüyorsak Yargıtay binasının yetersizliğini, pek çok değişik binada hizmet verilmeye çalışıldığını, binanın fiziki yetersizliği nedeniyle birçok tetkik hâkiminin tuvaletten bozma küçücük odalarda çalıştırıldığını görmezden gelemeyiz. Yargıtaydaki yargıçların karar çıkarma baskısı altında âdeta mobbinge maruz kaldıklarının, yoğun iş yüküne rağmen maaş ve özlük haklarının çok geride olduğunun buradan konuşulması gerekmektedir ancak Yargıtaya ayrılan bütçe genel bütçenin on binde 3,5'udur arkadaşlar.

Bu sorunları bu bütçeyle çözebilecek miyiz, çözebilecek mi hükûmet? Adalet Bakanlığı ya da Yargıtayla ilgilenen birimler bu konuda ciddi atımlar atıyorlar mı? Bakanlık gerçekten yargının hızlanmasını ve Yargıtayda yıllarca dosyaların beklemesini istemiyorsa, yıllardır kurulacağı belirtilen ancak bir türlü kurulamayan istinaf mahkemelerinin bu bütçeyle kurulması mümkün müdür?

Bakanlığın yargının hızlandırılmasından anladığı bir başka yöntem de, sanırım, vatandaşların dava açmasının engellenmesidir çünkü artık Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yapılan değişiklikle dava açarken giderler peşin olarak alınmaktadır. İşçilik alacaklarında dahi bir iş davasında 500-600 lira peşin harç alınmakta, masraflar alınmaktadır. Vatandaş dava açamamakta, böylece yargının işi azalmaktadır. "Paran yoksa dava açma, hakkını arama ki işler azalsın." Bakanlık ne kadar güzel bir çözüm yolu bulmuş, değil mi?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yılın temmuz ayında üçüncü yargı paketiyle özel yetkili mahkemeleri lağvettiniz. Bu işler boşluk kabul etmez tabii, yerini hemen terör mahkemeleriyle doldurdunuz. Bir de, üstüne üstlük, cemaatin hâkim olduğu özel yetkili mahkemelerdeki davalar bitinceye kadar "O mahkemeler görevlerine devam etsinler." dediniz ve cemaat yargısına kurbanlar bıraktınız. Bu engizisyon mahkemeleri tarihî görevini yapıyor. Gizli tanıklarla, uydurma CD'lerle, imzasız ihbar mektupları ile kanıtları toplamadan, tanıkları dinlemeden, dosyaları bilirkişiye dahi göndermeden yargısız infazlarını yapıyorlar.

13 Aralıkta, milletvekillerimiz Sayın Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın yargısız infazlarının yapılacağı duruşmaya halkımızla birlikte, tüm Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak katılacağız. Ancak, şimdiden orada olacakları biliyoruz. Daha müzekkerenin cevapları gelmeden, deliller değerlendirilmeden, terörist gizli tanıklara dayanılarak mütalaa hazırlanıyorsa orada adil yargılanma asla söz konusu olamaz. Orada yargılanan milletvekillerimiz değil, adalet ve millet iradesidir. İnanın ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konularda Türkiye Cumhuriyetini gerçekten ciddi tazminatlara mahkûm edecektir. Bu, bizim için övünülecek bir şey değildir ama bu arkadaşlarımızın karşılaştığı bu yargılama süreci, bu mahkûmiyeti sonuç olarak getirecektir.

Artık bu ülkede tek parti diktatörlüğü yaşanmaktadır ne yazık ki. Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış, yargı dizayn edilmiştir. Yargının bağımsız olmadığı, hukuk devletinin hiçe sayıldığı bu ülkede korku imparatorluğu yaratılmıştır. Yolsuzlukların, partizanlığın ayyuka çıktığı, muhalif tüm seslerin susturulduğu, ülkemizin bütünlüğünün yok edilmeye çalışıldığı bu dönemin, elbet bir gün hesabı sorulacaktır. Bağımsız ve tarafsız yargı bir gün sizlere de lazım olacaktır ama bunu anladığınızda çok geç kalacaksınız arkadaşlar.

Hepinize sevgiler sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmaz.