GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:31
Tarih:12.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kararnameler yoluyla Meclisin yasama yetkisine fiilen ortak olunan, yetkileri kısıtlanmış, denge ve denetim mekanizmaları yok edilmiş, bütçe yapma hakkı ve yetkisi fiilen elinden alınmış Meclisimizde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi tarafından hazırlanan 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nde Nükleer Düzenleme Kurumu üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin 2020 yılına yönelik gelir gider, borç harç, faiz açığı fazlası hesaplarını masaya yatıracağımız bütçe görüşmelerinde, TÜİK'in kılıfını hazırladığı gerçek enflasyon altında ezilen dar gelirlilerimize, "Her üniversite bitiren iş bulacak diye bir şey yok." denilerek umudu elinden alınan gençlerimize, sağlık hakkı bile yok sayılan EYT'lilerimize, parası simit almaya bile yetmeyen asgari ücretlilerimize, tarlasına küsmüş çiftçilerimize, hayvanını kesmiş besicilerimize, fabrikasını kapatmış sanayicilerimize, kepenk kapatan esnaflarımıza, "İki üniversite mezunuyum, iş bulamıyorum." diye dert yanana, "Kocan ne iş yapıyor?" diye sorulan kadınlarımıza, iş bulma umudu kalmadığı için iş aramaktan vazgeçen işsizlerimize, torununa verecek harçlığı bile olmayan emeklilerimize, atanamayan öğretmenlerimize, "Ucuz bebek bezi nereden bulurum?" diye market market indirim takip eden eli öpülesi analarımıza, iktidarın borcunu bugünden üstlenen doğmamış bebeklerimize, velhasıl yapılan bütçeden etkilenen tüm vatandaşlarımıza selam olsun.

Değerli milletvekilleri ve kendi bütçelerini de doğrudan ilgilendirdiği için görüşmeleri ekran başında izleyen kıymetli vatandaşlarımız; bütçede kimi muhatap alacağımızı da şaşırdık. Hükûmet desek bakanın siyasi sorumluluğu yok, bakan desek eline verilen programı uygulamakla sorumlu, bürokrat zaten topu taca atmış. O zaman tek adamı muhatap alıp nükleer enerji inadından bahsetmek durumundayız.

Şu an için, 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'a göre -şu an için diye özellikle diyorum, yarın bir talimatla bu kanun da değiştirilebilir- Bakanlığın kuruluş amacı şudur: "Enerji ve doğal kaynaklarla ilgili hedef ve politikaların ülkenin savunması, güvenliği ve refahı, milli ekonominin gelişmesi ve güçlenmesi doğrultusunda tespitine yardımcı olmak, enerji ve doğal kaynakların bu hedef ve politikalara uygun olarak araştırılmasını, geliştirilmesini, üretilmesini ve tüketilmesini sağlamaktır."

Bir de görev tanımında yer alan bazı öne çıkan cümleleri paylaşmak istiyorum: "Enerji ve doğal kaynakların ülke yararına ekonomik gelişmelere uygun olarak araştırılması." "Kamu ihtiyaç, güvenlik ve yararına uygun olarak genel politikaların tespit edilmesi." Yani, neymiş? Enerji politikası oluşturulurken öncelikle ülke yararı ve kamu yararı dikkate alınacakmış.

Bir de her bütçe sunumunda arkasına saklanılan afili bir cümle var ki evlere şenlik: "Enerjide dışa bağımlılığı azaltacağız." Tabii ki bir ülkenin tam bağımsızlığı ekonomide de enerjide de kendi kaynaklarını kullanabilmekle mümkündür, gerisi slogan bağımsızlığıdır ki şu an iktidar sayesinde ülkemizin düştüğü durum tam olarak budur. Enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmayı değil, nükleer inadıyla doğal gazda yıllarca Rusya'ya, İran'a göbekten bağlandığımız gibi şimdi de nükleer enerji santrali sorunuyla Katolik nikâhı benzeri bağlantılar kuruyoruz. İhtiyacımız mı var? Türk milletinin takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, Enerji Bakanlığı olmuş slogan bakanlığı. Tutturmuşlar "Yeni Türkiye" diye başlayan cümleler kurmak... "Yeni Türkiye" lafı arkasındaki eleştiri hakkım saklı kalmak kaydıyla, kurdukları sloganik cümlelere bir bakalım: "Yeni Türkiye'de güven var." Peki, neye güveniliyormuş? İthalat altyapısına. "Yeni Türkiye'de tasarruf var." Peki, neyin tasarrufuymuş? Ulaşım, konut ve sanayideki verimliliğiyle... Evet, bir tasarruf var; vatandaş, yapılan zamlardan sonra, soğuktan donmamak için battaniyeye bürünerek doğal gazdan tasarruf yapıyor. Evet, vatandaş, karanlıkta oturma pahasına elektrikten tasarruf yapıyor.

Sloganlara devam edelim: "Yeni Türkiye'de güç var." Güç neymiş? "Kendi bölgesinden en uzak coğrafyalara kadar enerji ve doğal kaynaklar alanındaki yatırımlarıyla" diyorlar ama hemen ardından da ekliyorlar: "Enerji ve doğal kaynaklar alanındaki ithalat faaliyetleri." "Yeni Türkiye'de teşvik var." Evet, var, bütün yandaşlara teşvik var. "Yeni Türkiye'de potansiyel var." Evet, Türkiye'de her alanda potansiyel var ama potansiyeli değerlendiremeyen ya da yandaşlarına değerlendiren bir iktidar var.

Değerli milletvekilleri, geçen sene yine bütçe görüşmeleri sırasında, ülkemizin ve milletimizin ihtiyacı olan, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkı sağlayacak olan her türlü projeye, millî güvenliği de ilgilendiren devlet politikalarına, sahibi kim olursa olsun destek vereceğimizi bildirmiş ama asla yerli ve millî olmayan, üstelik de kamu ve ülke yararı bulunmayan nükleer enerji konusunda da Hükûmeti uyarmıştık; geçen seneden bu yana değişen hiçbir şey yok. Hükûmet, kaza riski, çözüm bulunamayan nükleer atık sorunu ve yüksek maliyetine rağmen siyasi inat hâline getirdiği nükleer enerji konusunda her türlü yüksek bütçeli, bol akçeli projeyi takip etmeye, kafa karıştıran hususları da tekrar etmeye kararlı görünüyor.

Bakınız, Sayın Enerji Bakanı ne diyor: "Akkuyu'da Ruslarla, Sinop'ta Japonlarla, üçüncüyü de Çinlilerle çalışıyoruz. Japonlarla devam eder veya etmeyiz ama biz yine Sinop özelinde, yerle alakalı çalışmalarımıza ve buna ilişkin birtakım izinlerin alınmasına devam ediyoruz. Sinop'ta nükleer projeden vazgeçmiş değiliz." Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor: "Nükleer enerji bizim 2023 hedeflerimizden biri. Sinop nükleer santralinin istediğimiz gibi ilerlememesi üzücü. Bu çerçevede, uluslararası partnerlerimizle çalışmaya devam ediyoruz." Bu iki açıklama üzerine olanı söyleyelim: Sinop'ta kurulması gereken santral projesi Japonlara pahalı geldi. Baktılar, ekonomik durum belirsiz, firmalar batıyor, Allah'tan vazgeçtiler. Japonlar vazgeçti ama gördüğünüz gibi, iktidar vazgeçmiyor, nükleer inadı uğruna yeni ortaklar arıyor.

Hükûmetin kurmayı düşündüğü, kesinlikle yerli ve millî olmaktan uzak diğer santral projesi Çinliler üzerinden yürüyecek gibi görünüyor. Akkuyu'da, geçmişi nükleer konusunda sabıkalı Ruslar; diğerinde Çinliler.

Enerji açısından dışa bağımlılığı azaltmaya çalışırken, bu defa da muhtemelen millî güvenlik açısından dışa bağımlı hâle geleceğiz. İlerleyen süreçte, geçmişte olduğu gibi, en ufak bir uçak krizinde domates ihracatımız bile ekonomik açıdan sıkıntılı hâle gelirken, elin gâvuru yüzde yüz kendisine ait olan enerjisini bize mi verecek? Çinlilerin Doğu Türkistan'da yaptığı zulme sırf bu sebepten mi ses çıkarmıyorsunuz? Bunu sayın milletvekillerine söylüyorum, umarım iktidar anlar yani kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.

Evet, konumuz nükleer enerji. Dünyanın her yerinde nükleer enerjinin önemi ve üstlendiği rol giderek azalıyor. Nükleer santrallerin dünyada elektrik enerjisi üretimindeki payı 1996 yılında yüzde 15 iken, bugün bu oran yüzde 10'lara kadar gerilemiştir. Dünyada çalışabilir durumdaki reaktör sayısı, 2018 sonu itibarıyla, 454'tür. Bu çalışabilir durumdaki reaktörlerin bazıları ise uzun süredir atıl durumdadır. Bunun en iyi örneği Japonya'dadır. Japonya'daki kırk iki çalışabilir reaktörden sadece 9 tanesi çalışabilmektedir. "Çalışabilir" kelimesi ise nükleer taraftarlarının bu kelimenin arkasına saklanarak durumu kurtarma çabalarıdır. Bu bile gerçek durumu kurtaramamaktadır.

Şimdi, bizdeki duruma bakalım: Siyasi inat uğruna, 3 Nisan 2018 tarihinde gece 22.00 civarında Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin Türkiye'ye gelmeden iki saat önce, apar topar Akkuyu Nükleer Santrali'ne inşaat ruhsatı verildi. Bilirkişi ve ÇED raporlarında onca eksiğe rağmen 4 Nisanda da ilk ünitenin inşaatına başlandı. Nükleer santral kurulan bölge, AFAD'ın diri fay sistemleri içinde gösterdiği Ecemiş fay hattı üstünde. Akkuyu'da kurulacak nükleer santralin 20-25 kilometre yakınından geçen yaklaşık 300 kilometre uzunluğundaki Ecemiş fay hattının sismik karakteri ciddi kaygılar oluşturmakta. Bu depremlerin tekrarlanma aralıklarının ve mesafelerinin uzun olması, meydana gelebilecek depremlerin ve tsunami etkisinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Ne diyelim; Allah korusun, Allah muhafaza.

Bu arada Akkuyu Nükleer Santrali'nin 1'inci reaktörünün temel yapısı betonunda 2 kez çatlamalar meydana geldiği, oluşan çatlakların inşaatları denetlemekle yükümlü olan TAEK tarafından tespit edildiği ve bu çatlakların betonla doldurulduğu da dikkate alınması gereken ayrı bir konudur. Bilindiği gibi, temel çatlağı, çok önemli bir teknik konu olup gerçek nedeni bulunup gerekli tedbirler alınmaz ise üzerine yapılacak yapının güvenilmez olmasına neden olur. Bir nükleer santralin temelinin güvenilmez olması ise kesinlikle kabul edilebilecek bir husus değildir ve bir felakete neden olacağı kesindir. Bu arada TAEK'in ve hatta Rus ortağın kabul ettiği çatlağı Enerji Bakanımız kabul etmiyor, "Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil." diyen Bakana ya birileri yalan söylüyor ya da -daha da kibar söyleyeyim- doğruyu çarpıtıyor ya da -dilim varmıyor ama- Bakan doğruyu söylemiyor. Allah korusun, Allah muhafaza.

Bir diğer konu ise nükleer atık meselesi. Akkuyu Nükleer Santrali faaliyete geçtikten sonra, yurt dışına çıkarılan nükleer atığın önemli radyoaktifleri alındıktan sonra kalan nükleer atığı geri getirme hakkı tanınmış bulunuyor. Denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve akabinde tümüyle arınmadığından tehlike oluşturduğu ifade edilmektedir. Söz konusu soğutma suları, doğal alanlara boşaltılmadan önce reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan geçmektedir. Bu sulara reaktörden ve boruların kendisinden radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıkları karışmaktadır, bunların radyoaktifliği ise yıllarca sürmektedir. Radyasyon sızıntısı için nükleer santrallerde bir kaza olması şart değil. Reaktörün normal, günlük çalışma düzeni içinde insan ve çevre sağlığına son derece zararlı olduğu... Radyasyon doğaya rutin olarak verilmektedir. Kısacası, bir nükleer santral sorunsuz çalışması sırasında insanları ve doğayı zehirlemeye devam etmektedir. "En temiz ve güvenilir enerji nükleer enerjidir." söylemini de neredeyse tüm dünya yalanlamaktadır. Dünyada pek çok ülke nükleer enerjiyi terk etmektedir. Almanya, İsveç, Belçika, Hollanda, İspanya gibi ülkeler tarih vererek santrallerini ya kapatmışlar ya da ömrü dolanların yerine yenisini sipariş etmeyeceğini bildirmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri atıkları için milyarlarca dolar, euro harcamaktadır. Gayriahlaki bir tavırla, atıkları için başta Hindistan olmak üzere, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri nükleer çöplük olarak seçmektedirler. Türkiye de bu ülkelerden birisidir.

Kıymetli milletvekilleri, şimdi sözü Enerji Bakanına bırakacağım; bakın, elektrik üretimi konusunda neler demiş: 2019'un ilk on ayında üretilen elektriğin yüzde 36'sının kömürden, yüzde 17'sinin doğal gazdan, yüzde 46'sının ise yenilenebilir enerji kaynakları ve diğer kaynaklardan üretildiğini ve dünya ortalamasının da üzerinde olduğunu söylemiş. Bu sözler karşısında diyebileceğimiz tek şey, o zaman nükleer enerji inadı niye? Ya Enerji Bakanı elektrik üretimi konusunda doğruyu söylemiyor ya da nükleer enerjiye ihtiyacımız olmadığı, hatta başka kaynaklardan da elektrik üretebildiğimizi vurgulayarak bir itirafta bulunuyor ama talimatı büyük yerden alınca eli kolu bağlanıyor.

Değerli milletvekilleri, gelelim yerli enerji ortağı Rus ortağın durumuna. Akkuyu Nükleer Enerji tamamen Rus şirketlerinin yönetiminde ve Rus şirketleri tarafından inşa edilmektedir. Herhangi bir teknoloji ortaklaşması mevzubahis değildir. İddia edildiği gibi Akkuyu NGS'yle Türkiye'ye nükleer teknolojinin gelmesi gibi bir iş birliği söz konusu değil ve Rosatom açısından böyle bir planlama yapılmamaktadır. İki hükûmet arasında imzalanan anlaşma uyarınca hisselerin en az yüzde 51'i Rus şirketlere ait olacak, yüzde 49'a varan hisseler dış yatırımcılara satılabilecektir. Rus şirketine verilmesi gereken izinler 2010 Akkuyu Nükleer Güç Santralinin yapılmasına ilişkin hükûmetler arası anlaşmanın onaylanmasını uygun bulan kanunda belirlendiği şekilde her türlü kolaylık gösterilerek sağlanmaktadır. Akkuyu Nükleer Güç Santrali yapımı stratejik yatırım ilan edilerek Türkiye'de yatırımcılara tanınan en üst düzey teşviklere mazhar olmakta, bir an önce yapılması içinde her türlü idari tedbir ve yapılanma hızla yerine getirilmektedir. Proje şirketi başta gelir vergisi ve KDV olmak üzere vergi indirimi ve muafiyetten yararlanmakta, gümrük vergileri ve harçların ödenmesinden de muaf tutulmaktadır.

Bir de alım garantisi sorunu var. Biliyorsunuz, bu Hükûmet hangi konuda alım garantisi verdiyse vatandaşa bedel ödemeye hazırlanın demektir. Otoyollar, köprüler, havaalanları Hazine garantisi üzerinde yükseliyor. Ulaştırmada battık, al ya da öde anlaşmalarıyla doğal gaz alımlarında battık, Hükûmet öyle cömert ki galiba "Battı balık yan gider, nükleerde de batsak ne olur?" diye düşünüyor.

Rus devlet şirketi Rosatom tarafından 20 milyar dolarla kurulan 4.800 megavat gücündeki Akkuyu Nükleer Güç Santralinin üreteceği elektriğin yüzde 50'si 12,35 sent/kilovatsaatten -ki KDV hariç- TEDAŞ tarafından satın alınacak. Bu rakam esas alındığında on beş yıl boyunca Akkuyu için ödenecek rakam 58 milyar doları buluyor. Verilen teşvikleri, vergi muafiyetlerini burada hesaba katmıyoruz bile.

Özetle, "Ne pahasına olursa olsun." diye diretilen bu santral Hükûmetin diğer millî ve yerli projeleri gibi yabancı menşelidir ve tamamen, inşaatından santralin kendisine ve üretilen elektriğine kadar Rusya tarafına verilen bir enerji kapitülasyonudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öztürk, bağlayalım sözlerimizi.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Türkiye burada sadece müşteri konumundadır; enerji fiyatları ve teknoloji transferi bakımından Türkiye'ye bir avantaj getirmemekle birlikte, Türkiye'ye daha önce iktidarın Rusya ve İran'la yaptığı al ya da öde anlaşmasının bir benzeri de bu santral için yapılmaktadır.

Ne diyelim, son sözü Atsız ataya verelim o zaman: "Böyle düzen, böyle çağ, böyle devran kahrolsun!"

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)