GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:31
Tarih:12.12.2019

MHP GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Bütçe, hükûmetlerin gelecek dönemde yapacağı hizmetler için ayırdığı ödenekler ve kamu kaynaklarının toplanması için Meclisten aldığı bir yetkidir. Dolayısıyla bütçe, bir mali yıl içerisinde devletin ekonomiye müdahale etme şeklini ve sınırlarını belirler. Bu nedenle, değişen toplumsal ihtiyaçlarımıza paralel olarak kamunun faaliyet alanlarının genişlemesi, kamu kaynaklarının verimli kullanılmasının önemini her geçen yıl daha da artırmaktadır. Kamu kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması için de değişen toplumsal ihtiyaçlarımızdan kaynaklı sorunlarımızın çözümü adına farklı bakış açılarını ortaya koymamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, 1980'lerden itibaren bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de devletin ve piyasanın ekonomiyi yönetme sürecindeki ilişkileri değişmeye başladı. 1989 yılındaki sermaye hareketlerini serbestleştiren Türkiye, böylece ekonomik, finansal küreselleşmeye ilk dâhil olan ülkeler arasında yer aldı. 2000'li yıllardan itibaren ise dışa açık ekonomik büyüme modelimiz yeni bir boyuta ulaştı; küresel sermayeyle olan karşılıklı bağımlılığımız giderek arttı; toplumsal hayatımızın hemen her alanında köklü değişimler meydana geldi. Bugün, bu değişimlerin neden olduğu ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarla baş etmeye çalışıyoruz. Özellikle de son yıllarda küresel sermaye ile ekonomimiz arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisi, finansal piyasalar üzerinden Türk hükûmetlerini iç ve dış politikada zayıflatmak için suistimal edilmeye çalışıldı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Cumhur İttifakı bu girişimlere karşı verilen en güçlü cevap olarak kararlı bir şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Maalesef, finansal piyasalarda bu bağlamda yaşadığımız dalgalanmalar, dolar kuru ve faiz oranlarını hem siyaset hem de toplum nezdinde neredeyse tek ekonomik gösterge hâline getirdi. Ekonomik ve sosyal sorunlarımıza kalıcı çözümler getirebilmenin öncelikle bu bakış açısını değiştirmemize bağlı olduğuna inanıyorum.

Kadının, özellikle de ekonomik anlamda değişen toplumsal rolünü dikkate alan bir bakış açısının, ekonomik ve sosyal sorunlarımızın çözümü adına taşıdığı önemi ifade etmek istiyorum. Çünkü günümüzde toplumların küresel ekonomik rekabette avantajlı hâle gelebilmeleri, kadınların iş gücüne nitelikli bir şekilde katılmasına ve kadın girişimci sayısının artmasına hiç olmadığı kadar bağımlı durumda.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de ilk defa 1984 yılındaki Beşinci Kalkınma Planı'nda kadın istihdamı devletin gündemine girmiştir. Böylece ekonomik anlamda devletin gözünde kadının yeri, sadece nüfus planlamasının bir bileşeni olmaktan çıkmaya başlamıştır. Kadının çalışması bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de refaha erişimin bir şartı hâline gelmiştir. Bu nedenle, kadının değişen toplumsal rolünü dikkate almak, sadece kadınların toplumsal statüsünü hak ettiği yerlere getirmek için değil, ülke olarak ekonomik refahımız için de hayati bir öneme sahiptir. Kadınların çalışması karşısında kültürel ön yargıları değiştirecek söylemlerin üretilmesi, kadın istihdamını artıracak mesleki eğitimlerin yaygınlaştırılması, girişimcinin desteklenmesi ve -belki de en önemlisi- iş ve aile hayatının uyumlulaştırılması yani yaşlı, engelli ve çocuk bakımında kalıcı çözümlerin geliştirilebilmesi gibi konular birçok bakanlığa ve bu bakanlıklara bağlı pek çok kuruma farklı sorumluluklar yüklemektedir. Dolayısıyla her bakanlığın ve kurumun kadın istihdamı konusundaki öncelikleri ister istemez birbirlerinden farklılaşıyor. Bu konuda kadın istihdamını artıracak düzenlemelerin, birey olarak ekonomik özerkliklerini güvence altına almanın yanında, mutlaka ailenin güçlenmesi ilkesiyle uyumlu olmasına dikkat edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Genel Başkanımız Türkiye'deki siyasetin en büyük eksikliğinin gerçekçilik olduğunu sıklıkla ifade etmekte ve üstüne basa basa siyasetimize mutlaka gerçekçiliği yerleştirmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Bu düşünceden hareketle, Türk kadınını hak ettiği toplumsal statüye ulaştırmak için sürdürdüğümüz mücadelede gerçekçi politikaları hayata geçirmek zorundayız.

Kadın istihdamına dair sorunları tanımlamak ve gerçekçi politikaları hayata geçirebilmek için dünyadaki ekonomik konjonktürden ülkemizin ekonomik şartlarına ve kurumlarımızın hazırladıkları politika alternatiflerinden kadınlarımızın nasıl bir çalışma hayatı istediklerine kadar bütün değişkenleri titizlikle ele almalıyız. Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki ne siyasette ne de sivil toplumda bu konuda kadınlar olarak yeteri kadar güçlü değiliz çünkü hayatta kalmaya çalışmak hâlâ ilk önceliğimiz. Çok da haklı olarak, neredeyse tüm enerjimizi kadına yönelik şiddetin önlenmesi mücadelesine ayırıyoruz; kadın istihdamı konusu da böylelikle hak ettiği önceliği alamıyor. Türkiye olarak, bu şartlar altında, kız çocuklarımızın eğitiminden çocuk yaşta evlilik, kadına yönelik şiddete kadar en temel insan hakları sorunlarını çözemezsek ne toplumsal mutluluğa ne de ekonomik refaha ulaşmamız mümkün olmayacaktır. Bu çerçevede "refah" kavramının yeniden tanımlanması artık bir zorunluluktur.

Sosyal yardımlaşma dışında, kadının gelir elde edici meslekler edinmesiyle birlikte, iş hayatındaki huzuru da göz önüne alınmalıdır. Tüm dünyanın gayrisafi millî hasılanın yanında mutluluk endeksi ölçümlerine ağırlık verdiği, "millî mutluluk" gibi kavramların revaçta olduğu bir süreçte, bu durumu göz ardı etmeden "mutlu kadın, huzurlu Türkiye" ve "kadınlar güçlensin, Türkiye büyüsün" anlayışımızın "kadın refahı" kavramı için yeni bir bakış açısı olacağına inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, son olarak başka bir alana daha dikkatinizi çekmek isterim. Bugün, 207 üniversitede toplam 15 milyon 481 bin öğrencimiz eğitim görmektedir. Bu öğrenci sayısı ilk bakışta insanı heyecanlandırmaktadır. Pek çok ülke nüfusundan fazla sayıda gencimiz üniversite düzeyinde eğitim görmektedir. Ancak gençlerimiz üniversiteden mezun olduklarında, bırakın kendi alanında bir işe girmeyi, herhangi bir işe girmeleri bile büyük bir şans olarak görülmektedir. Temel bazı alanların dışında eğitim gördüğü alanda çalışan insanımız oldukça azdır. Zaman geçtikçe bu durum mesleksizliğe yol açmaktadır. Bu döngü içerisinde formasyon, sertifika ve benzeri ek eğitim ve belgelerle gençlerimiz bir iş bulma gayretine girmektedir.

Bu konunun köklü ve sistematik bir şekilde çözüm yoluna girmesi Mesleki Yeterlilik Kurumunun çalışmalarıyla mümkün olacaktır. Kurumun ve yetki verilen kuruluşların yaptığı standardizasyon, eğitim ve belgelendirme çalışmalarının iş hayatımızın disipline edilmesi ve verimliliğinin artırılmasına önemli katkıları olacaktır diyorum; 2020 bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)