GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:32
Tarih:13.12.2019

CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerinde Ticaret Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçeleri hakkında söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2020 yılı halkımız açısından ekonomik krizin daha da fazla hissedileceği bir yıl olarak görünüyor. Kısa bir bütçe değerlendirmesi yapacak olursak 2019 yılı için 80,6 milyar TL olarak öngörülen bütçe açığı 2019'un ilk on ayında 100,7 milyar TL'ye ulaşmış, açıklanan Yeni Ekonomi Programı'yla bu açığın yıl sonunda 125 milyar TL olacağı revize edilmiştir. Merkez Bankasından aktarılan yedek akçeler ve kârların aktarılmasıyla azalan bu açığın aslında çok daha fazla olduğu da açıktır. Bu gerçek, 2020 bütçesinde hedeflenen 138,9 milyar TL'lik açık hedefinin de tutturulamayacağını, daha bugünden ortaya koyuyor. Kurduğunuz mevcut ekonomik düzenin en belirleyici unsuru ise kamunun, özel sektörün ve vatandaşın kredilere dayalı, borçla ayakta duran bir yapıya dönüşmüş olmasıdır.

2002 yılında 130 milyar dolar olan toplam borç stoku 2019 yılının ilk yarısı sonunda 447 milyar dolara çıkmıştır. Yani kısaca, kamu borçlu, vatandaş borçlu, şirketler borçlu. Zamanında ödenmediği için takibe alınan krediler kasım ayı itibarıyla 141 milyar liraya ulaşarak yeni bir rekor kırmıştır değerli arkadaşlar. Kısaca, on yedi yılın sonunda, Türkiye, dünyada riskli ve güvenilmez bir ekonomi hâline gelmiştir; bu hâle getirdiniz değerli arkadaşlar.

Peki, biz bu hâle nasıl geldik? Bir ülkenin kalkınması ve büyümesi için neler gerekli bir ona bakalım. Öncelikle, güçlü bir demokrasiye sahip olması, vatandaşların kendi hukuku önünde eşit hissetmesi, adaletli bir yargı sisteminin olması, eğitimde reformlarını tamamlamış olması, katma değeri yüksek ürün üretimine odaklanması, bütçenin dengeli, kurumlarının liyakat esaslı olması; yandaş, kayırmacı bir politika değil ülke yararı gözeten bir politika yürütmesi esastır ama tüm bu saydıklarımın on yedi yılda tam tersi yapıldı. On yedi yıl boyunca üretmek yerine, ekonomiyi inşaat sektörü ve hizmet sektörüne dayadınız, ülkenin öz varlıklarını "özelleştirme" adı altında sattınız değerli arkadaşlar.

Ülkeye gelen dış kaynağı, halktan, üretimden yana değil yandaş sermayeden yana kullandınız. Kişi başına düşen millî geliri 12 bin dolar civarından, hızla 8 bin dolara düşürdünüz. Bugün, sayenizde 4 kişilik ailenin açlık sınırı ekim ayında 2.625 liraya, yoksulluk sınırı ise 9.694 liraya yükselmiştir. 9,6 milyon kişi ise 673 TL'nin altında gelirle yaşamak zorunda kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ileri demokrasi nutukları atılan ülkemizde size bazı ekonomik veriler daha sunacağım: Ülkemiz "Rule of Law Index" yani Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde ölçümlemeye dâhil edilen 126 ülke arasında 109'uncu sırada. Hükûmetin gücünün sınırlandırılması esas alındığında ise yine 126 ülke arasında 123'üncü sıraya geliyor; altında Kamboçya, Nikaragua ve Venezuela var sadece. Temel hakların değerlendirildiği endekste Türkiye 122'nci sırada, son sırada İran var. Bunlar, krizden çıkmamız için mutlaka üst sıralarda bulunmamız gereken birkaç ekonomik endeks.

Bakın "ekonomik" diyorum çünkü hukukun üstünlüğü ve demokrasi bizim için artık ekonomik göstergeler hâline gelmiştir. Aksi takdirde, toplanmak için, toparlanmak için ihtiyaç duyduğumuz yabancı sermayenin de yatırımın da ülkemize gelmesi mümkün görünmüyor.

Sonuç olarak dış sermaye, Türkiye'ye gelmek şöyle dursun, kaçmaya başladı. 2018 yılı Ağustos ayında yani yeni sisteme geçtikten sonra ülkemizden tam 15 milyar dış kaynak çıkışı gerçekleşti yani dünya tek adam rejimine güvenmedi, değerli arkadaşlar, kurduğunuz sistem çöktü. Bu rejimle birlikte işsizlik arttı, borç arttı, enflasyon yükseldi, yaşam maliyeti arttı, kurumlar çöktü, eğitim bitti; yoksulluk, sefalet can almaya ve can yakmaya başladı.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bir sanayi politikası düşünün ki işsizliğe çare olamıyor; mühendisleri, öğretmenleri mezun olmadıkları alanlarda iş aramak zorunda bırakıyor; hâlâ teknik liselere iş garantili eğitim hakkı sunamıyor. Beyin göçünün utanç tablosu yaşanırken de Cumhurbaşkanı "Her üniversite mezununa iş bulamayız." diyebiliyor bu ülkede. 951 bin üniversiteli işsize tek bir umut, tek bir umut bile verilemiyor bu bütçeyle. Bugün, Türkiye'de 15-29 yaş arası her 3 gençten 1'i ne eğitimde ne istihdamdaysa sayısı 5 milyon 600 bini bulan bu kayıp kuşağın sorumlusu sizsiniz değerli arkadaşlar, bu iktidarın yanlış politikalarıdır.

Bugün, Türkiye'de sanayinin toplam üretim içerisindeki payı da tabii ki kalıcı olarak azalmıştır, gerilemiştir ve gerilemeye devam edecek görünüyor. Durgunluk nedeniyle ham madde ithalatı düşmekte ve alışveriş azalmakta, üretim dip noktada olduğu için ithalat rakamlarımız da düşmekte. Pek tabii ki iktidar sahipleri bu durumu "Cari açığı düşürdük." şeklinde övünerek ifade etmektedirler. İmalat sanayisi sektörünün kapasite kullanımının yüzde 70'li oranlarda kalmaya devam etmesi, içinde bulunulan bu düşük yatırım düzeyinin gelecek aylarda da devam edeceğine işaret ediyor.

Bir de Sefalet Endeksi diye bir endeks var değerli arkadaşlar. Ekonomistlerce, insanların işsizlik ve pahalılık karşısında ne kadar ezildiğini gösteren bir endeks bu Sefalet Endeksi. Sefalet Endeksi'nde 2016 yılı Aralık ayı öncesinde Türkiye'nin puanı 20 değerlerinin altında seyretmekteyken Ağustos 2018'de kaça çıkmış biliyor musunuz? 36'ya fırlamış bu puan ve o tarihten bugüne 29'un altına da inmemiş. Bu rakamla Türkiye, dünyada sadece Venezuela, Arjantin ve Güney Afrika'dan daha iyi durumda. Bu endeks de ekonomideki başarınızı gösteriyor değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, Ticaret Bakanlığı, sahip olduğu yetki ve görevleriyle faaliyet alanı açısından toplumun hemen her kesimini doğrudan etkileyen icracı bir kuruluştur. Ekonomideki ithalat bağımlılığı, dış ticaret açığı ve ihracattaki düşük ivme, gıda tedarik zincirindeki çarpıklıklar, gümrük hizmetlerinde kalitenin artırılması gibi pek çok önemli husus Bakanlığınız çatısı altında çözüm beklemektedir Sayın Bakan.

Bazı verilere baktığımızda, 2018'de kurulan şirket sayısı 83.409 iken 2019 itibarıyla kurulan şirket sayısı 59.361'de kalmış, ihracatın atardamarı ve üretimin merkezi olan KOBİ'lerin sayısı bir yılda 30 bin azalmış. Dünya ticaretindeki payımız bir türlü yüzde 1'in üzerine çıkamamakta. 2023'te 500 milyar dolar olarak konulan ihracat hedefinin, geldiğimiz noktada tutturulabilmesi çok da mümkün görünmüyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanlar; Türkiye'nin küresel rekabet karşısında avantaj elde edebilmesi, bu mevcut politik yaklaşımla mümkün değildir. Bu sonuçların pozitif yönde değiştirilebilmesi için, öncelikli olarak demokrasi anlayışı ve hukukun üstünlüğü ilkesi yeniden inşa edilmeli; kanunları, kuralları yok sayma alışkanlığından ve yasakçı zihniyetten derhâl vazgeçilmeli. Ayrıca, üretimi, istihdamı ve kişi başına düşen millî geliri de artırmamız gerekiyor tabii ki. Hükûmetin görevi, yatırım için, büyüme için işverenin güven duyacağı bir yatırım ortamı yaratmaktır; bunlar yapılırsa istihdam artışı kendiliğinden gelecektir.

Üretkenliği, verimliliği artırmanın ikinci yolu ise yeni teknolojileri getirmek, yaratmak ve doğru şekilde kullanmaktır değerli arkadaşlar. İşte, burada AR-GE yatırımları önem kazanıyor. AR-GE yatırımları, uzun dönemde sonuç veren ve ülkelerin büyüme ve kalkınmaları üzerinde büyük etkiler yaratma kabiliyetine sahip olan yatırımlardır. 2 Bakanlığı da yakından ilgilendiren, yıllardır söylenen ihracata dayalı büyüme modeli, yüksek teknolojili ürün üretmediğimiz sürece gerçekleşemez. OECD verilerine göre, yüksek teknoloji barındıran ürün ve süreç ihracatı, on beş yıl önce yüzde 8 seviyesindeyken şu anda yüzde 3 seviyesine kadar düştü. Genel bütçeden AR-GE harcamalarına ayrılan pay gelişmiş ülkelerde yüzde 2,5-yüzde 3,5 iken Türkiye'de sadece yüzde 1 civarındadır arkadaşlar. Böyle bir AR-GE payıyla teknolojimizi geliştirmemiz mümkün değildir. Hâlbuki siz, yüzde 1'lik AR-GE payıyla, maalesef, övünüyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak yanlış politikalar sonucu 2020 bütçesinin bir borç ve faiz ödeme bütçesi olduğunu düşünecek olursak üzülerek söylüyorum ki Sayın Bakanlar, size ayrılan bütçelerle hedeflediklerinizi hayata geçirmeniz pek de mümkün görünmüyor, olamayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

2 Bakanlığın da mutlaka koordine içinde çalışması lazım bu kıt AR-GE kaynaklarını doğru değerlendirmesi için.

Bir de her 2 Bakanlığın kurumları da dâhil, Sayıştay raporlarında birçok usulsüzlük var; bu usulsüzlüklerle ilgilenilmesi gerekiyor, Bakanlıklar üzerindeki bu usulsüzlüklerle ilgili gölgelerin de kaldırılması gerekiyor; bizler bunların da takipçisi olacağız.

Son olarak şunu da söylemek istiyorum: 2020 bütçesi içinde işçi, çiftçi, emekli, kadın, çocuk, engelli kendine, maalesef, yer bulamayacak. Bu bütçe, faiz, borç ve yandaş bütçesi olarak tarihe geçecektir.

Bu nedenle 2020 bütçesine ben "hayır" diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)