GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:32
Tarih:13.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; selamlarımı sunarak sözlerime başlıyorum.

Bütçe üzerindeki konuşmama başlamadan önce, dünya Türklüğünün en güncel, en önemli ve en acil sorunu olan, Doğu Türkistan yani Uygur Türklerinin gördüğü ağır zulme değinmek istiyorum. 30 milyon civarındaki soydaşımız yetmiş yılı aşkın bir süredir esaret altında yaşamakta; son yıllarda artan zulümle, işkenceyle, asimilasyonla, haksız tutuklamayla, aile mahremiyetine ve kutsal değerlere yapılan saldırılarla inim inim inlemektedir. Çok iyi bildiğimiz kızıl Çin emperyalizmi hiçbir sese ve tepkiye aldırmadan zalimce uygulamalara devam etmektedir. Ne yazık ki böyle kritik bir süreçte dünyanın birçok ülkesi ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu tepki gösterirken Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerin dış Türkler, Türk dünyası ve özellikle Doğu Türkistan konusunda tavrı yoktur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Alınacak krediler uğruna sessiz kalınmasını hatta orada yaşayan soydaşlarımızın rahat ve mutlu olduklarını söyleme gafleti gösterenleri şiddetle kınıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bilinmelidir ki Türk milleti bütün kalbiyle soydaşlarımızla beraberdir ve onlara destek vermek için fırsat kollamaktadır. Doğu Türkistan'ın işgalden önceki son Cumhurbaşkanı İsa Yusuf Alptekin'i bizzat yakından tanımış biri olarak onu rahmetle anıyor, onun mücadelesini devam ettiren bütün soydaşlara selam ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tarihî süreçte halkın haraç ödemekten kurtulup vergi ödemeye geçtiğinden bu yana kamu gelir ve giderlerini belirleme hakkı seçtiği Parlamento aracılığıyla halka aittir. Avrupa ülkelerinin çoğunda kilise ve derebeyilere ait olan vergi toplama yetkileri 1789 Fransız İhtilali'nden sonra kaldırılmıştır. Ülkemizde 1876 Anayasası'yla ilk gelişme olmuşsa da halk adına bütçe hakkı Türkiye Büyük Millet Meclisine 1924 Anayasası'yla verilmiştir. Bu hak, 2018 yılına kadar hükûmetler tarafından hazırlanan bütçenin Meclise sunulması şeklinde gerçekleşmiştir. Bütçe uygulamalarının denetimi ise Meclis adına Sayıştay tarafından yapılarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmaktadır. Merkezî yönetim kesin hesap kanun teklifleri ile bütçe kanun teklifleri bütün milletvekilleri ve siyasi partiler tarafından değerlendirildikten sonra Mecliste kabul edilirse güven, edilmezse güvensizlik olarak algılanmış ve hükûmetlerin düşmesine bile yol açmıştır. Rejim değişip partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra halkın bütçe hakkına sınırlama gelmiştir; güvenoyu anlayışı ve uygulaması da sona ermiştir; Hükûmetin bütçe hazırlama yetkisi de Cumhurbaşkanına geçmiştir. Bu duruma göre halk, Cumhurbaşkanını ve Meclisi seçiyor ama Hükûmeti denetleme hakkını kullanamıyor; icraatları beğense de beğenmese de yetki kullanması söz konusu olamıyor. Meclis adına bütçeyi görüşen Plan ve Bütçe Komisyonunun yapısı ve gücü de değişti. Hepimiz gördük, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda değişiklik önergeleri diye bir olay gerçekleşemiyor. Bakanlar da Cumhurbaşkanı tarafından atanan yüksek bürokratlar konumuna getirilmiş durumdadır. Bütçe hakkının bu şekilde sınırlandırılmış olması halkın yönetime olan güvenini sarsmaktadır. Bu durumdan da tabii ki en büyük zararı siyaset kurumu görmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama görevi sistem değişikliğiyle birlikte vesayet altına girmiş, "tek adam yönetimi" ifadesi partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle örtüşmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu girişten sonra, şimdi Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü ile Türk Patent ve Marka Kurumu üzerine konuşacağım. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerimizin markalaşmasına, kurumsallaşmasına, teknolojiye ayak uydurabilmesine destek ve yön verecek olan KOSGEB, aynı zamanda genç girişimcileri destekleyen, üretim kapasitelerinin artırılması ve katma değeri yüksek teknolojilerin tabana yayılması ve bu sayede rekabet edebilen bir yapıya ulaşmasını sağlayacak olan önemli bir kuruluştur. Böylesine önemli bir kuruluş için 2018 yılı bütçesinde 2 milyar 324 milyon lira ayrılmışken, bu miktar 2019'da azaltılarak 2 milyar 248 milyon TL olmuş ve 2020'de ise 1 milyar 804 milyon TL'ye düşürülmüştür. Ülkemizin KOSGEB gibi kuruluşlara en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde bütçe payının sürekli azalması ve bu durumun Hükûmet tarafından normal karşılanmasını yadırgıyor ve gayriciddi bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Türk Standartları Enstitüsüne gelince; Türkiye'yi standartları belirleyen ülkelerden biri yapma isteği ifade edilirken, bu Kurumun bütçesinin 2019 yılı bütçesiyle neredeyse aynı kaldığı görülmektedir. 2019'da 446 milyon 984 bin TL olan miktar 2020'de 473 milyon 659 bin TL olarak belirlenmiştir. Bu bütçeyle mi teknoloji standartları uluslararası sürece dâhil olacaktır? Ülke sanayimizin rekabet gücünü artıracak kurumsal dönüşüm bu anlayışla gerçekleşemez. Yine, bu anlayışla sanayi yatırımları yapılamaz, üretim artışı da istihdam artışı da sağlanamaz. Asansör test merkezleriyle övünenler Endüstri 4.0 uygulamalarını ve yeni markalar yaratmanın önemini de kavrayamazlar.

Türk Standartları Enstitüsünün ihtiyaç duyulan görevleri yapabilecek bütçeye kavuşturulmasının önemini vurguluyor, Türk Patent ve Marka Kurumu bütçesine geçmek istiyorum. Bu Kuruma bakınca, Hükûmetin bu Kurumun önemini de anlamadığı kolayca görülmektedir. 2019'da 99 milyon 605 bin TL gideri olan bu Kuruma 2020'de 102 milyon 165 bin TL gider öngörülmüştür. Bu Kurum, nasıl olacak da bu bütçeyle -ifade edildiği gibi- dünyada ilk 10 otorite arasına girme hedefini gerçekleştirecektir. Türkiye'nin patent başvurusu sayısı artmadığı gibi, azalmaktadır. Üniversitelerimizin fikrî mülkiyet yönetim kapasitelerini artıracak hiçbir destek de görülmemektedir. Bilinmelidir ki markalaşma olmadan uluslararası düzeyde var olmaktan söz edilemez. AR-GE projelerine ayrılan hibe desteklerinin çok küçük kalması dolayısıyla da katma değeri yüksek ürün konusunda gelişme kaydedilemiyor. İnovasyon sistemimizin sorunları çözülmeden Türkiye'nin rekabetçi teknoloji alanında yer alması da mümkün değildir. Bunun için kesinlikle yapısal önlemlerin alınmasını gerekli görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bir yıl önceki bütçe görüşmeleri sırasında bütçeyi eleştirmiş, 2019 yılının zorluklar içerisinde geçeceğini ifade etmiş ve "Millet borçlu yaşamaya mecbur edildi. Bunun sonucu dayanılmaz hâl almaya başlayan günlük yaşam aileleri yakmaya yıkmaya başladı. Her gün onlarca cinnet geçirme olayıyla karşılaşıyoruz. Özellikle büyükşehirlerde aile bütünlüğü ve devamlılığını sağlamak bir hayli zorlaştı." demiştim. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki bu söylediklerimden daha kötü ve olumsuz gelişmeler oldu. Ferdî intihar olaylarına üçer dörder kişilik toplu intihar olayları eklenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Hiçbir zaman bu gelişmelerin tek sebebi ekonomiktir diyemem ama ekonomik krizle birlikte artan işsizlik ve geçim zorlukları tetikleyici olmuştur. Sosyal yapı sarsılınca toplumun psikolojisi bozuldu ve dayanma gücü kalmadı. Buna çare ekonomik olarak aranmalı, aynı zamanda sosyal yapıyı onarıcı tedbirler alınmalıdır. Hükûmet, çözüm getirmiyor, pembe tablolar çizerek milletle âdeta dalga geçiyor; toplumun direncini, dayanma gücünü daha da kırıyor. Siyanürün temin edilmesini zorlaştırmak tedbir değildir. Görmüyorlar mı, her şeyden önce milletin işe ve aşa ihtiyacı var? Acil tedbirler alınması şarttır. Ne gerekiyorsa biz varız diyoruz ama duyan yok.

Sonuç olarak, biz bu bütçeyi çok zayıf buluyoruz, bakanları da son derece başarısız görüyoruz. İşte, onun için "hayır" oyu kullanacağımızı ifade etmek istiyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)