| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 14.12.2019 |
MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel anlamda, hepimizin bildiği gibi, en büyük tehlike iklim değişikliği. Yaşamımızı tehdit eden bu problemi biliyoruz, hatta yaşıyoruz ancak gereken hassasiyeti gösteriyor muyuz? Ben bugün iklim değişikliği ve buna bağlı oluşacak sorunlara değinmeye çalışacağım.
İklim, insanlık tarihinde görülmedik bir biçimde değişiyor; bu değişim öyle hızlı ki dünyamızı ve varlığımızı tehdit ediyor ve önlem almazsak gelecek nesiller zorlu iklim koşullarına boyun eğecek. Kömür, petrol ve doğal gaz yakarak atmosfere saldığımız sera gazlarıyla bu sorunu bizler yarattık ama istersek üstesinden gelebiliriz, yeter ki son buzul erimeden bilinçlenip gerekeni yapalım.
"Küresel iklim değişikliği" denildiği zaman öncelikle hepimizin aklına beklenmeyen hava olayları, özellikle de sıcak hava dalgaları gelmektedir. Küresel bir değişimden bahsediyoruz; bundan hiç kimsenin kaçışı yok, Türkiye'nin de kaçışı yok. Peki, küresel iklim değişikliğinden kaynaklı bu sıcak hava dalgaları ülkemiz için ne gibi sorunlara sebep olabilir? Yapılan araştırmalar, önümüzdeki yarım asır içerisinde sıcaklık artışlarının yaşanacağını söylüyor; şimdiden etkilenen Türkiye, bu değişiklikten daha fazla zarar görecek. Peki, ne olacak? Türkiye için tarımda, endüstride, turizmde, ekonomide ve daha birçok sektörde düşüş anlamına gelmektedir. Bu, işin maddi boyutu tabii ki ama değişen toprak yapısı, değişen ekosistem, kaybolan canlı türleri, bunların olması daha da acı olacak Türkiye için. Tarım için uygun topraklara sahip olan Türkiye, şimdiden kuraklaşmaya başlayan havzalara sahip. Bunun yanı sıra, su konusunda çekeceğimiz sıkıntılar şimdiden kapıdan kafasını uzatmaya başladı bile. Yağışlar azalacak, karlı karsız kışlar geçireceğiz, bozulan ekosistem bize hastalıklar getirecek. Dahası, azalan bu kaynaklar için insanlar mücadele etmeye başlayacak, belki bu, iç savaşı bile getirecek. Tüm bunlar beraberinde ülkemizin su kaynaklarında ciddi derecede azalma, kuraklık ve çölleşme, tarımsal verim kaybı, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış yaratıyor ve biyolojik yaban hayatı her kıtada, her okyanusta, karada ve su altında kayboluyor ve onun kaderi sadece bir türün elinde: "Homo sapiens" yani biz yani insan.
Türlerin birbirleriyle köklü bağı, birbirlerine olan bağımlılığı büyük karmaşık sistemler diziniyle ayakta durmakta. Geniş doğal alanlar tarıma, kentsel büyümeye, madenciliğe ve altyapıya yeniliyor. Kirliliğin etkilerinden muzdarip istilacı türlere karşı kırılganlaşıyor. Türlerin yok oluş hızı doğal döngünün çok ötesinde, öyle ki tükenenler listesini yapmaya başladık bile.
Şimdi, yaşamsal zenginliklerimizin nasıl etkilendiğine bakalım. 1 milyardan fazla insanın gıda ihtiyacını ve geçimini sağlayan, soluduğumuz oksijenin de neredeyse yarısını üreten denizlerimiz neden önemli? Denizler mikroskobik planktondan gelmiş geçmiş en büyük memeli mavi balinaya kadar son derece zengin bir yaban hayatına ev sahipliği yapıyor. Gezegenimizin biyolojik çeşitliliğinin ve ekosistem hizmetlerinin önemli bir kaynağı olan denizler, su döngüsü ve iklim sistemi açısından hayati bir öneme sahip. Denizler sürdürülebilir kalkınmaya, sürdürülebilir okyanus temelli ekonomilere, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına, gıda güvenliğine, beslenmeye, geçim kaynaklarına, deniz ticareti ve taşımacılığa katkıda bulunuyor. Denizlerimiz bugün ciddi bir tehditle karşı karşıya. Denizleri ve kıyı alanlarını kullanma şeklimiz yalnızca tür çeşitliliğini değil bu doğal kaynakların milyonlarca insanın temel ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini de yok ediyor. Bilinçsiz avlanma, kirlilik ve iklim değişikliği bu süreci olumsuz etkiliyor.
Gıda sistemimizi de yeniden gözden geçirmemizin artık vakti geldi. Hepimiz hayatta kalabilmek için besleyici yiyeceklere ihtiyaç duyuyoruz. İklim değişikliği nedeniyle sıcaklıkların yükselmesi, kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları gıda üretimine zarar veriyor, üretimin zarar görmesi ise fiyatları etkiliyor.
Tarımsal uygulamalarımız ve tüketim biçimlerimiz Türkiye'nin doğal değerlerinin sürdürülebilirliğini koruyacak nitelikte olmalı; toprak, su ve enerji gibi kaynakların kendini yenileme kapasitesini aşmamalı, aynı zamanda çiftçilerin kârlılığı ve refahını da artırmalı.
İklim değişikliği geleceğin değil bugünün problemi ve iklim değişikliğinin insanlar ve diğer canlılar için geri dönülemez sonuçlara yol açmaması ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın 1,5 derecenin altında kalmasına bağlı.
Dünyadaki birincil enerji üretiminin yaklaşık yüzde 80'i fosil yakıt diye adlandırdığımız petrol, kömür ve gazdan karşılanıyor. Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan sera gazları iklim değişikliğine neden olur.
Ormanlar her gün hayatımıza dokunuyor ilk insanların onları barınak, yiyecek, su ve yakacak için kullanmalarından beri. Günümüzde hâlâ 300 milyon kişi ormanlarda yaşıyor ve 1 milyonun üzerinde insan yaşamak için ormanlara bağımlı. Gezegenimizin kara alanının üçte 1'ini ormanlar kaplıyor ve karadaki türlerin yarısından fazlası ormanlarda yaşıyor.
Gezegenimizde birçok orman türü var ve hepsi hassas bir dengeye sahip. Sadece bir ağaç topluluğundan ibaret olmayan ormanlar, ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar, mantarlar, toprak, su, iklim gibi canlı ve cansız varlıkların birlikte oluşturduğu bir ekosistem.
Bunların yanı sıra ormanlar gezegenimizin akciğerleri; iklim değişikliğine neden olan karbondioksit ve diğer sera gazlarını atmosferden çekip depoluyor.
Yaşamın devamı yeterli ve iyi kalite suyun varlığına bağlı. Yerküre üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye konulsa biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı yalnızca bir yemek kaşığı kadar. Başka bir deyişle, erişebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1'inden bile az. Yeterli miktarda ve kaliteli suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar gıda güvencesinin ve sürdürülebilir kalkınmanın, dolayısıyla insanlığın geleceğinin de temel koşuludur. Tatlı su kaynaklarını korumak işte bu yüzden çok önemli.
Gezegenimizi, yaşamlarımızı birçok yönden zenginleştiren milyonlarca bitki ve hayvan türleriyle paylaşıyoruz. Bu yaşam bize su, temiz hava, verimli topraklar ve istikrarlı bir iklim gibi güvenli doğal şartları sağlıyor. Ancak gezegenimizin yaban hayatı krizde. 1970'lerden bu yana türler endişe verici bir şekilde hızla tükeniyor. Pek çok bilim insanı, giderek artan tüketim ve bunun sonucunda yükselen enerji, arazi ve su talebinin bizleri yeni bir jeolojik çağa sürüklediğine inanıyor. Biyolojik çeşitliliğin azalma eğilimini tersine çevirmeli ve yaban hayatı ile insanın birlikte büyüdüğü bir gelecek oluşturmalıyız.
Görüşülmekte olan 2020 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor ve saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)