| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 14.12.2019 |
HDP GRUBU ADINA SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının bütçesine dair söz almış bulunmaktayım. Tabii, bu kürsüden sağlıkla ilgili güzel şeyler söylemek isterdik fakat bölgemizde ve ülkemizde her gün insanların katledildiği, savaşsız bir yaşam için sınırları geçmeye çalışırken yaşamların kaybedildiği, ilaç alamadığı için hayattan kopanların olduğu bir yıl geçirdik yine. Bu yıl da halk sağlığı neoliberal politikalara kurban edildi. "Kaç insanı hayata döndürürüz?" sorusu yerine "Hasta olandan ne kadar para alırız?" sorusunun baskın geldiği rant politikaları uygulandı. Hem Sayıştay raporlarında hem de bu sene Hükûmetin teklif ettiği bütçe önerisinde gördük ki halk sağlığı değil şirketlerin kazanç kaygısı baskın gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde koruyucu sağlık hizmetlerine teşvik eden politikalar üretilirken ülkemizde 2019 yılında kişi başına ayrılan koruyucu sağlık hizmeti bedeli 12,5 lira. Bakanlık yurttaşların hasta olmaması için bu kadarını yeterli görüyor yani yurttaşa "Hasta olacaksınız." deniliyor. Niye mi? Çünkü yapılan şehir hastanelerinin dolmaması demek devletin özel şirketlere borçlanması demek.
Kamu hastaneleri ve halk sağlığı kurumlarını kapatıp daha iyi sağlık hizmeti verileceğini söylediğiniz şehir hastanelerini açtınız fakat gördük ki bu lüks binalar hastane değil, sağlığın parayla dağıtıldığı, sağlık emekçilerinin çalışma koşullarının altüst olduğu, şirket daha fazla para kazansın diye gereksiz yere onlarca tetkikin yapıldığı AVM'ye benzer binalar. Hastaneler o kadar büyük ki kimisinin duvarında "Kaybolursanız burayı arayın." yazılı. Evet, yurttaşlar içerisinde kayboluyor.
Bizler, sağlığın özel sektörle müşterek yürütülmesinin bir felaket olacağını söyledik, bugün de görüyoruz ki haklıyız. Devlet özel firmalara hem kendi arazisini verdi hem de "Hizmet veriyor." diye bu özel şirketlere kira ödemeye başladı. Bu şirketlerle yapılan sözleşmelerin içeriğini ise hâlâ bilmiyoruz. Sayıştay raporlarında yer alan bilgilere göre şehir hastaneleri sözleşmeleri ticari sır olduğu için ulaşılamamış. Sağlık alanındaki tek sır hasta ile hekim arasındadır ama iki kurum arasında bir ticari sır oluşmuş ve bu ticari sırrın altından da bolca yolsuzluk çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, Elâzığ Fethi Sekin Şehir Hastanesinde tüp bebek bölümü olmadığı hâlde, Sağlık Bakanlığı tarafından bu bölüm için garanti bedeli ödendiği Sayıştay raporlarına yansıdı. Raporda, şirketlere doluluk garantisi kapsamında yapılan ödemelerin muhasebeleştirilmediği tespit edildi. Söz verilen hasta doluluk oranları sağlanmasına rağmen, şirketlere yapılan ödemeler garanti miktarının altında kalmış.
Yine, Sayıştay raporlarında, şehir hastanesi sözleşmesinde şirketin kusuru nedeniyle sözleşme erken feshedilse bile Sağlık Bakanlığının tazminat ödemeyi taahhüt etmesi gerektiği var. Bu ülkede sokakta yürüyen herhangi bir yurttaşın can garantisi dahi yokken bu şirketlerin her hâlükârda para kazanacağının garantisi var. Öyle bir garanti ki bu, bitmemiş bahçeye bile Bakanlık garanti bedeli verdi. Elâzığ, Manisa, Adana Şehir Hastaneleri inşaat hâlindeyken ve bahçe bakım hizmetleri kullanılmıyorken dahi Bakanlık bahçe bakım garanti bedeli ödemiş. Raporda, şehir hastanesi sözleşmeleri kapsamında satın alınan tıbbi cihazların bir kısmının sağlık personelinin ihtiyacını karşılar nitelikte ve nicelikte olmaması nedeniyle kullanılmadığı belirtilmiş yani halkın parası yine çöpe gitmiş.
Değerli milletvekilleri, gelelim Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna. Sayıştay raporlara göre, 628 bin doz aşının depolarda unutulması ve tarihlerinin geçmiş olması nedeniyle 11 milyon TL kamu zararı oluşmuş. Bir yandan halkın parası bu şekilde heba olurken öte yandan birçok ilacın SGK'nin ödeme listesinden çıkarılmasıyla halk mağdur ediliyor. SGK, aralarında şeker, kanser, prostat, kalp hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçların da olduğu yüzlerce ilacı geri ödeme listesinden çıkarmış durumda. Bu yıl, 19 Şubatta ilaçlara bir defada yüzde 22 zam yapıldı ve SGK iskonto oranlarını değiştirmediği için aradaki farkı yurttaşlar ödemek zorunda yani ilaçlara zam yapılıyor, SGK farkı ödemediği için fatura halka kesiliyor. İstanbul Eczacılar Odası ise ağır hastalıklarda kullanılanlar da dâhil yaklaşık 500 ilacın eczanelerde bulunmadığını ve bu durumun ölümlere ve mağduriyetlere neden olduğunu belirtmekte. Kurum, halktan alıp şirketlere para yetiştirmeye çalıştıkça yolsuzluk da aldı başını gitti. Kamu İhale Kurumu şikâyet üzerine üniversite ihalelerini mercek altına alarak daha çok tıbbi malzeme, hizmet alımı ve yapım işleri üzerinde yoğunlaştığı incelemelerde her 3 ihaleden 1'inde yolsuzluk yapıldığını ve incelenen üniversite hastaneleri ihalelerinde usulsüzlük görülmeyen tek bir üniversitenin olmadığını tespit etti. Fakat soruşturma izni YÖK'e tabi olduğu için gerekli işlemler yapılamıyor.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığına bu yıl ayrılan bütçe toplam bütçenin yüzde 5'i kadar. Türkiye Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçe ise 152 milyon 450 bin TL. Bu bütçenin ne kadarı Hudut ve Sahillerde insan sağlığını korumaya harcanıyor? Kurumun 2008 ile 2013 yılları arasında yaptığı iddia edilen 10 milyon TL'lik vurguna ilişkin soruşturma hâlâ tamamlanamadı. 2019 yılında kurum üzerinden yapılan ihaleler de işin içine katıldığında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen dosyalarda, devlete verilen zararın toplam 65 milyon TL'yi bulduğu belirtilmekte ancak Danıştay, süreci soruşturmak için Sağlık Bakanlığından ilgili evrakları talep etmesine rağmen Sağlık Bakanlığı, gerekli evrakları Danıştaya teslim etmediği için yargı sürecinin uzamasına neden oldu. Yine, kurumun, 2018 yılı faaliyet raporları yasal süreç içerisinde hazırlanmamış. Hayati bir önemi olan ve uygulayacağı her politikanın hayat kurtaracağı bilinen bir kurumun adı nedense yolsuzluk ve usulsüzlükle dile geliyor. Aynı kurum, asli görevini hatırlıyor mu? Hudutları ve sahilleri ne kadar koruyor? Neredeyse her yıl 2 bin insan Akdeniz'de ve Ege kıyılarında savaştan kaçmaya çalışırken hayatlarını kaybediyor. 2018 yılında Akdeniz'de 2 bin, Ege'de son dört yılda 4.500 insan boğularak hayatını kaybetti. Mülteci krizi derinleştikçe hayatını kaybedenlerin sayısı da artıyor. Hükûmet de yeni göçlere yol açan savaş politikalarıyla mülteci krizini derinleştirmeye devam ediyor.
Sağlık Enstitülerinin durumu ise yine Hükûmetin sağlık politikalarından bağımsız değil. Bağımsız, bilimsel araştırma yapması için kurulan Enstitünün Yönetim Kurulu Başkanı, Sayın Bakan. Dünyada enstitüler, bağımsız araştırma yapan ve bilgi üretmeye dayalı kurumlardır fakat bizim ülkemizde her şey iktidarın denetiminde olmak zorundaymış gibi Enstitü Başkanı da Sağlık Bakanının kendisi.
Değerli milletvekilleri, bugün 14 Aralık, sokağa çıkma yasaklarının yıl dönümü. Sokağa çıkma yasakları döneminde temel görevleri sağlık dağıtmak olan sağlık personelleri yargılandı, hatta bazıları çatışmalar sırasında öldürüldü. 2 Ağustos 2019'da 4 sağlık çalışanı, Cizre'de sokağa çıkma yasakları döneminde 10 yaşındaki çocuğu tedavi ettikleri için tutuklandı. Ambulansın çatışma alanlarındaki yaralılara müdahale etmesi engellendi. Hastaya müdahale için gitmek isteyen ambulans şoförü Şeyhmus Dursun, Cizre Devlet Hastanesindeki nöbetinden çıkarken Eyüp Ergen açılan ateş sonucu katledildi. Cizre Devlet Hastanesi sağlık çalışanı Aziz Yural, 30 Aralık 2015'te mahalledeki yaralı kadına yardıma giderken keskin nişancılar tarafından vuruldu. "Cizre ambulans davası" olarak bilinen davada 14 meslektaşımız resmî başvurular sonrası gittikleri Cizre'de sivillere tıbbi destek sunmak istedikleri için yargılandı. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu süreçte Cizre'de bulunan 8 sağlık ocağı yetmiş üç gün boyunca kapatıldı ve karakol olarak kullanıldı. Bunlardan sadece 5'i yasaktan sonra açılabildi çünkü 3 tanesi çatışmalar sırasında yok edildi. Cizre Devlet Hastanesinin acil bölümü askerî üs gibi kullanıldı, üst katları ise güvenlik güçlerince yatakhane olarak kullanıldı. O dönemde yaşam hakkından sağlık hakkına birçok hak ihlali yaşandı.
Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık Örgütünün tanımlamasına göre, sağlık, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden de tam bir iyilik hâlinin olmasıdır. Biz, ayrıca, siyasal iyilik hâlinin de olması gerektiğini söylüyoruz. Bugün Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik krizi, savaşları, hukuksuzlukları ve bir anda insanların hayatını altüst eden KHK'leri, sokak ortalarında öldürülenleri ve cezasızlıkla sonuçlanan cinayetleri düşündüğümüzde, bu ülkenin sağlık politikalarının iyi olduğunu söylemek maalesef, çok zor.
Türkiye, Uluslararası Bütçe Ortaklığı tarafından düzenlenen ve bütçe hakkını gösteren ankette, 100 üzerinden sıfır puan aldı ve tarihe geçti. Halkın katılmadığı, meslek odalarının görüşlerinin alınmadığı, iktidarın kendi ihtiyaçları doğrultusunda hazırladığı bir bütçe ancak antidemokratik uygulamaların bir devamı olabilir. Sağlık gibi temel bir konuda parayı, rantı esas alan politikalardan vazgeçilmeli; kadınların, gençlerin, meslek odalarının, STK'lerin içerisinde yer almadığı, muhalefet önerilerinin göz ardı edildiği bir bütçe, halk sağlığı değil, daha fazla ölüm ve sağlıksız bir yaşam getirecektir.
Hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)