GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:33
Tarih:14.12.2019

HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız, evet, tüm dünyada büyük bir yok oluş sürecinin tartışıldığı günlerdeyiz ve insanlık eliyle yaşam alanlarının, dünyanın geleceğinin yok olması riskiyle karşı karşıyayız. Tam da bu süreçte, tabii, aynı tartışmaların Türkiye'de de yapıldığı bir süreçte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz.

Burada, tabii, en temel sorunlarımızın başında gelen şey, tüm dünyada çok yoğun tartışılan iklim krizi "ekolojik kriz" diye de tarif ettiğimiz doğa ve yaşam alanlarının tahribatı, "ekolojik yıkımın kendisi" diye tarif ettiğimiz süreçte bütün bu tartışmaların, hükûmetler ve halk, hükûmetler ve çevre, ekoloji örgütleriyle ne düzeyde iş birliği içerisinde yürütüldüğü tartışmasıdır. Şimdi, hem dünyada hem de Türkiye'de bu anlamda çok ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıyayız yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bugün bizi karşı karşıya bıraktığı en büyük tehlike ve risk, bütün bu çevre ve şehir politikaları konusunda halkın, çevre ve ekoloji örgütlerinin, meslek örgütlerinin ve bilim insanlarının bu sürece dâhil edilmemesi meselesidir.

Şimdi, bu kadar büyük riskle karşı karşıya kaldığımız bugün, bütün bu çevrelerin bu tartışmalara dâhil edilmemiş olması doğrudan içinde bulunduğumuz siyasal politik süreçle bağlantılıdır. Biz buna yer yer "saray merkezli siyaset" diyoruz, yer yer "tek adam diktatörlüğü" diyoruz, yer yer "faşizm" diyoruz fakat bütün bunlara rağmen, bütün bu yaptığımız tarifler aslında karşı karşıya kaldığımız riski tam olarak karşılayabilmiş değil maalesef. Çünkü karşı karşıya kaldığımız risk, telafisi mümkün olmayan bir risk yani dünyanın yok olmasıyla Türkiye'nin geri dönüşü mümkün olmayan bir tahribatla karşı karşıya kalması meselesi, dolasıyla bugün herhangi bir tartışmayla, herhangi bir eleştiriyle, öz eleştiriyle aşılabilecek bir mesele değil.

Dolayısıyla, burada, Bakanlık, bütün bu süreçte saydığımız ekoloji örgütleriyle, bilim insanlarıyla, çevreleriyle, yurttaşlarla çok doğrudan bir ilişki kurmak zorundadır. "Ben yaptım, oldu." "Sarayın verdiği talimatlarla, fermanlarla gereğini yaparız..." Bunun yanında İçişleri Bakanlığının da halkın, ülkenin güvenliğini sağlamaktan ziyade yıkım şirketlerinin güvenlik güçlerine dönüşmüş olduğu koşullarda; Çevre Bakanlığının yarattığı tahribatlara "hayır" diyen, itiraz eden yurttaşların, köylülerin susturulması, bastırılması rolünü üstlendiği koşullarda karşı karşıya kaldığımız riskin aslında çok daha komplike bir risk olduğunu söyleyebiliriz.

İklim kriziyle karşı karşıyayız. Biz buna "kapitalizmin krizi" diyoruz çünkü bu kriz, başta da belirttiğim gibi, insanlığın, daha çok kapitalizmin -daha çok kâr, maksimum kâr- ve pazar ekonomisinin yarattığı bir yıkım yani doğal kaynakların ve emeğin acımasızca sömürüsünün sonuçlarından bir tanesi.

Şimdi, iklim krizi tüm dünyada tartışılıyor. En son, iklim krizine karşı küresel eylemler gerçekleştirildi ve milyonlarca insan bu eylemlere katıldı. Türkiye'de de bunlara milyonlarca insanın katıldığını gördük, biz de katıldık. Dolayısıyla, bugün, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının temel gündemi, iklim krizi ve bununla mücadele olmak zorundadır. Bakın, iklim kriziyle mücadele fidan dikmekle olmaz. İklim kriziyle mücadele ancak ormanların korunmasıyla olabilir. Siz ormanları korumazsanız, ormanları maden şirketlerine peşkeş çekerseniz, güvenlik gerekçesiyle yakarsanız bugün dikilen yeni fidanlar yarınımıza çare olmaktan uzak kalacaktır.

İklim krizinin temel sebepleri belli: Fosil yakıtların kendisi yani petrol, doğal gaz ve kömür; termik santrallerin kömür yakıtının ta kendisi. Dolayısıyla, bunların yarattığı tahribat ya engellenecek ya da yıkıma gidilecek, bunun ortası maalesef yok. Dolayısıyla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuda bir eylem planına sahip olmalıdır. Şimdi, açıklanan eylem planlarında tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi, "enerji yatırımları" adı altında tarif edilen enerji politikalarının kendisi tartışılmıyor. Ne tartışılıyor? Bunun karşısında bisiklet yollarının yapılması gibi, işte "kamu spotu" diye tarif ettikleri yayınlarda ifade ettikleri fidan dikimleri ve benzeri gibi birilerinin, onun bunun himayesinde yaptıkları kimi düzenlemeler var. Oysa süreç bizden şunu istiyor: Birincisi -termik santral tartışmasında da bunu çok net olarak ortaya koyduk- siz termik santrallere baca takarak bile ortadaki riski kaldırmış olmuyorsunuz. Termik santraller tüm dünyada sınırlandırılmaya çalışılırken Türkiye'de bunların sayısının artırılması tartışılıyor. Bakanlık olarak, bu termik santrallerin sınırlandırılması ve kaldırılması konusunda bir politikaya sahip misiniz? Ormanların ve tarım alanlarının yok edilmesine karşı, örneğin, Ege Bölgesi'nin JES çöplüğüne dönüştürülmesine karşı, Karadeniz ormanlarının ve yaylalarının "Yeşil Yol" diye tarif edilen yıkım projesine heba edilmesine karşı, Munzur Vadisi'nin tümüyle maden sahasına dönüştürülmesine karşı bir plana sahip misiniz? Böyle bir planlamayı kesin ve kesin görmüyoruz.

Çevre duyarlılığı inşaat şirketlerinin CEO'larının denetiminde yapılamaz. Çevre duyarlılığı ancak halkla, çevre örgütleriyle, vatandaşlarla, yurttaşlarla ve bilim insanlarıyla birlikte yürütülebilir. Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bugün, enerji şirketlerinin, inşaat şirketlerinin CEO'su pozisyonundadır. Onların ihtiyaçları neyse, onların kâr etmeleri için ne gerekiyorsa bunları planlıyor ve biz de burada, Mecliste bunları bir biçimde geçirmekle mükellef olarak kalıyoruz. Evet, başta da belirttiğim gibi, bugün, İçişleri Bakanlığı da onun kolluk güçleri de bunun karşısında geliştirilen muhalefeti bastırmakla görevli.

Bakın, Kaz Dağları'nı soruyorum buradan: Bugün 14'ünde yenileme süresi doldu, ne yapacaksınız? Kaz Dağları'ndaki maden ruhsatının durumu ne olacak, bunu buradan soruyoruz.

Kanal İstanbul Projesi bir yıkım projesidir, neden yapılacağını açıklayamadığınız bir projedir. Bunun yaratacağı büyük yıkımlar defaatle tartışıldı, tartışılıyor. Bu konuda fikriniz nedir?

Salda Gölü... Salda Gölü'nde bir yapılaşmaya gidiliyor ve Bakanlık bunun çok ciddi bir yapılaşma olmadığını, epeyce bir uzağında yapılacağını söylüyor. Biz buradan şunu soruyoruz: Hiç yapmasanız ne olur? Yapmak zorunda mısınız? Oralardan elinizi çekseniz, oralara dokunmasanız daha iyi olmaz mı?

Munzur Vadisi çok zengin endemik bitkilere sahip, bir tarihsel miras aynı zamanda, bir inanç merkezi aynı zamanda. Buraları hangi cesaretle, hangi cüretle, kime sorarak maden sahası ilan ediyorsunuz? Bu hakkı size kim veriyor?

İzmir, Aydın JES çöplüğü hâline gelmiş durumda, nefes alamaz durumda; köylüler feryat figan ediyor, ölüm oranları artmış durumda. Siz, yetmedi, Aydın'da yeni JES'ler yapmaya çalışıyorsunuz, yetmiyor İzmir'i de JES alanı hâline getiriyorsunuz. Bu nasıl bir cesaret, bu nasıl bir cürettir; bu nasıl bir halk düşmanlığı politikasıdır; bu nasıl bir düşmanlıktır; bunları anlamakta gerçekten zorlanıyoruz.

Dün Karadeniz'deki Yeşil Yol Projesi'ni anlattım. Yani Karadeniz HES çöplüğüne dönmüş durumda ve burada, Karadeniz'de "yerli ve millî, vatansever politikalar" adı altında bunları yaptığınızı düşünüyorsunuz. Karadeniz'i katlettiniz.

SALİH CORA (Trabzon) - Neyi katlettik ya?

MURAT ÇEPNİ (Devamla) - Bunun neresinde millîlik, bunun neresinde vatanseverlik? Bu, nasıl bir Bakanlık politikasıdır? Bu, nasıl bir devlet politikasıdır? Dolayısıyla biz bütün bunlara karşı şunu tekrar ifade ediyoruz: Bu politikanın sonucu yoktur, bu politikanın geri dönüşü yoktur; bunun telafisi mümkün değildir.

SALİH CORA (Trabzon) - Yaylaya elektrik istiyorsun, HES istemiyorsun.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) - Bu, aynı zamanda Türkiye'nin yönetim biçimiyle de demokrasisiyle de doğrudan bağlantılıdır. Halka düşman, doğaya düşman bu politika ancak ve ancak topyekûn demokratik bir siyasetle, demokrasiye yeniden topyekûn bir biçimde sarılarak aşılabilir "yaptım oldu" politikalarıyla aşılamaz.

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - İstersen gaz lambasına dönelim, gaz lambasına.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Hatibi dinleyelim.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) - Halka, sermayeye, sermaye şirketlerine peşkeş çekilen olanaklarla yapılamaz. AKP'nin yüzde 1 farkla iktidar olduğunu söyledik. Yüzde 1 farkla iktidar olan AKP, halka ve doğaya düşman politikalarına devam ettiği müddetçe biz de ezilen milyonlar olarak bunun karşısında durmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)