GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:33
Tarih:14.12.2019

CHP GRUBU ADINA HASAN BALTACI (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce, büyük mücadeleler verilerek kazanılmış bütçe hakkını bana bu görevi veren yurttaşlarımız lehine savunmaktan onur duyarım.

Şunu belirtmek istiyorum: Her şeyden önce kent demek, bir toplum hâlinde birlikte yaşayabilmek demektir. Kent demek, kadınla erkeğin, çocukla yaşlının, engelli, dezavantajlı gruplar ile farklı kimliğe, farklı siyasi görüşlere sahip bireylerin eşit, adil, özgür bir şekilde yaşayabilmesi demektir. Kent demek, barış, huzur ve güven içerisinde yaşayabilmek demektir.

Değerli arkadaşlar, kent demek, her şeyden önce konut hakkı demektir. Kent demek, içilebilir temiz su hakkı demektir. Kent demek, yaşanabilir temiz hava hakkı demektir, ulaşılabilir yeşil alan, ulaşılabilir okul, ulaşılabilir hastane demektir. Oysa, bugün, kentler, sizin elinizde, sizin iktidarınızda, ne pahasına olursa olsun büyüme uğruna ihanete uğramış durumda. Büyüme uğruna, on yedi yılda 550 milyar doların betona gömüldüğü Türkiye'de, 2002-2018 yılları arasında toplam 11 milyon 612 bin daireye yapı izni verilmiştir. Bugün hâlâ satılmayı bekleyen 1 milyon 300 bin konut var. Geçen gün, Sayın Erdoğan'ın bir açılışta söylediği rakamlara göre, TOKİ eliyle 857 bin konut üretilmiş.

Değerli arkadaşlar, peki, bunca inşaata rağmen konut sorunu çözülmüş mü? Çözülmemiş. Bakın, TÜİK rakamlarına göre, 2002 yılında her 100 hanenin 19'u kiracıyken 2018 yılında her 100 hanenin 29'u kiracı durumunda. Bugün hâlâ konut hakkını alamamış 6,7 milyon hane var bu ülkede. Kiracıların ev sahiplerine ödediği para yıllık 60 milyar civarında. Asgari ücretle çalışan milyonlarca insanın gelirlerinin yarısı hâlâ kira gideri. Ev sahibi olanlarsa on yıllarını bankalara ipotek vermiş durumda. Yani övündüğünüz inşaatlar eşitsizliği bitirmemiş, aksine derinleştirmiştir.

Değerli arkadaşlar, kent demek, içilebilir temiz su hakkı demektir. TÜİK 2016 verilerine göre ülkemizin yüzde 46'sı hâlâ güvenilir içme ve kullanma suyuna ulaşamıyor. Kent demek, aynı zamanda temiz hava hakkı demektir. Hâlbuki Türkiye'nin havası Avrupa Birliği ortalamasına göre yüzde 33 daha kirli hâle gelmiştir. Hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı 30 bini geçmiştir. Kent demek, aynı zamanda güvenli konutlarda yaşamak demek, her türlü doğa olayına karşı hazırlıklı olmak demektir. Oysa bir deprem coğrafyasında yaşıyor olmamıza rağmen kentlerimiz depreme hâlâ hazır değil. En son, Silivri depreminde yaşadıklarımız ortada ve hâlâ deprem risk yönetimi üzerine atılmış tek bir somut adımınız yok, olmadığı gibi, "deprem vergisi" adı altında toplanan paralar duble yollara aktarıldı. Zaten yetersiz olan toplanma alanları da AVM'lere, rezidanslara dönüşmüş durumda. Ayrıca imar barışı altında, "Binaların sağlam olup olmadığına mal sahipleri, beyan verenler sorumludur." diyerek sorumluluğu da üstünüzden attınız. Bu arada imar affından toplanan milyonların da bugün bu bütçede olmadığını görüyoruz, nereye gittiği belli değil bu paraların.

Değerli arkadaşlar, kent demek, temiz bir çevrede yaşama hakkı demektir. Oysa daha kendi çöpümüzü geri dönüştüremezken Avrupa'dan çöp ithal etmeye başladık. Bu arada, poşetten toplanan paranın nereye gittiği de belli değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, kent demek, yurttaşların yerel yönetimler eliyle siyasete doğrudan ve demokratik bir şekilde katılım hakkı demektir. Oysa siz, on yedi yıl boyunca adım adım, başta planlama hakkı olmak üzere, yerel yönetimlerin yetkilerini ellerinden alarak Bakanlığa devrettiniz çünkü imar rantı iştahınızı kabartıyor. Çünkü iktidara gelmeden önce ilk öğrendiğiniz iş imar rantıydı. Bu yüzden, Erdoğan'ın en yakın çalışma arkadaşları, Belediye Başkanlığı döneminden arkadaşlarıdır. Parsel bazında kişiye özel, şirketlere özel, yandaşlara özel yapılan imar değişiklikleriyle şehirleri birer rant üretim merkezi hâline getirdiniz. "Ne sihir ne keramet, el çabukluğu marifet." diyerek bir gecede plan değişiklikleriyle kimleri zengin ettiğinizi biliyoruz.

SALİH CORA (Trabzon) - Kimler zengin oldu? Açıkla da bilelim ya. Kimseyi töhmet altında bırakma.

BAŞKAN - Sayın Cora, Sayın Bakan gereken cevabı verir.

HASAN BALTACI (Devamla) - Öyle ki Ankara'yı parsel parsel sattınız, İstanbul'a ihanet ettiniz. Yetmedi, Varlık Fonu üzerinden batan şirketleri kurtarmaya çalışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HASAN BALTACI (Devamla) - Kent demek toplanma hakkı demektir. Oysa siz, kimse bir araya gelmesin diye, bu düzene itiraz etmesin diye meydanları da yok ettiniz. Siz, çocukların ulaşabileceği yeşil alanları yok ettiniz. İstanbul gibi dünya metropolünde yüzde 2 yeşil alan bıraktınız.

Son olarak şunu hatırlatmak isterim: Kente karşı işlenen suçlar, toplumsal suçları artırıyor. Şehirciliği bir ekonomik birikim modeli olarak gören anlayış; ekonomik, toplumsal ve siyasi krizi giderek derinleştiriyor. Ama şunu hatırlatmak isterim: Aynı kentlerde yükselen kulelerinizin hemen yanı başında yaşayan, işsizliğe, yoksulluğa mahkûm edilmiş, gelecekle ilgili umutları karartılmış milyonlar var. Aynı kentte simit sarayları olduğu gibi simit satan binlerce tezgâh da var. (CHP sıralarından alkışlar) Aynı kulelerin yükseldiği yerde, itirazların da yükselmesini engelleyemezsiniz.

Sonuç olarak, kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak, ama bugün ama yarın. (CHP sıralarından alkışlar)