GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:34
Tarih:15.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; öncelikle Mesut Özil'i cuma günü Doğu Türkistan'daki Uygur Türkleri hakkında attığı "tweet" için kutluyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) İçeriği çok önemli "tweet"in. Geniş yankı uyandıran bu "tweet"in iktidar için de bizimkilere ilaveten bir uyarı, ciddi bir uyarı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Dışişleri Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında "Avrupa Birliği üyeliği tüm sorunlara rağmen stratejik hedefimizdir." demişti. Sayın Bakan, NATO için de, başka bir toplantıda, aynen Sayın Millî Savunma Bakanı gibi, NATO'yu Türkiye'nin uluslararası kimliğinin bir parçası olarak gördüğünü teyit etmişti. Peki, o zaman niye bir yandan AB'yle, diğer yandan NATO'yla sürekli bir didişme halindeyiz? Niye daimî şekilde ilişkilerimiz geriliyor, ulusal çıkarlarımız aşınıyor? Uluslararası ilişkilerde sürekli karşı tarafı suçlamak millî menfaatlere hizmet etmez. Öncelikle, kendi kendimizi sorgulayabilmeliyiz.

Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda "AB'nin ülkemize karşı izlediği tutum haksız ve kabul edilemez bir nitelik taşıyor. AB, bölgesel ve küresel alandaki önemli gelişmeleri gerektiği şekilde takip edememekte..." AB'nin yaptığı hataları anlaması ve Türkiye'nin üyeliğinin Birliğe katacağı değeri görmesi gerektiğini söylemiş, Hükûmetin gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi konularına da önem verdiğini belirtmiştir.

Sayın Bakan, belki siz AB'yle ilgili telaffuz ettiğiniz hedeflerde, bu ifadelerinizde samimisiniz ama Hükûmetiniz, on yedi yıllık iktidarınız, AB'yle ilgili söyleminde kesinlikle samimi değil; samimi olsa Kopenhag Kriterlerinin bu kadar gerisine düşmezdik. Evet, doğrudur, Avrupa Birliği hem Türkiye'ye karşı hem genelde dış ilişkilerinde olmayacak hatalar yapmıştır, kendi içinde ciddi zafiyetler yaşamaktadır ancak bunlar bizim eksikliklerimizi, iktidarın iç kamuoyundaki söyleminin samimiyetsizliğini örtmez. AB'yle tam üyelik müzakereleri başladığında, iktidar bu süreci bir "değişim ve yenilenme süreci" olarak tarif ediyordu. Bunu demokraside, hukukta, insan haklarında, ekonomi ve çevre konularında, sağlık alanında, tüketicinin korunmasında, eğitimde mevcut en yüksek standartlara erişme yolculuğu olarak takdim ediyordu. Müzakerelerin ilk aşaması olan tarama safhasında, AB mevzuatı açısından eksikliklerimiz tespit edilmiştir. Dolayısıyla siyasi ve ekonomik kriterlerin yerine getirilmesi için neler yapılması gerektiğini tüm kurumlarımız biliyor.

Peki, bunların hangilerini günlük hayata geçirdiniz? Türkiye'nin kurumsal yapısını tedricen tahrip ettiniz, tek adam sistemi bunu daha da ağırlaştırdı ve mevcut koşullarda bu kriterleri karşılamak açısından gerekli çalışmaları yapma imkânı iyice daraldı. Geçmişte verimli bir şekilde işleyen bakanlıklar arası eş güdüm, artık etkin şekilde çalışamamaktadır. Hele bugün Külliye'de oluşturulan ofisler, gerekli bilgi donanımına sahip olmadan her konuya müdahalede bulunabilmektedir.

Avrupa'nın hatalarını, yapay gerekçelerini biliyoruz. Ama Avrupa'nın bu tutumu bizi yapmamız gerekenlerden niye alıkoymaktadır? AB mevzuatına, müktesebatına uyum için hazırlanan kapsamlı ulusal programlar neden rafa kalkmıştır? 2016-2019 dönemi için hazırlanan Ulusal Eylem Planı'nda yer alan 87 yasa değişikliği, 278 ikincil düzenleme ve 155 idari yapılanmanın kaç tanesi hayata geçirilebilmiştir? Bu konularda hiçbir ciddi çalışma yapılmadığı ortadadır. Aslında bunun nedeni açıktır. İktidar, AB üyelik sürecini ve sözde Ankara kriterlerini gündemden düşürdükçe otoriter düzen istikametindeki duble yolu genişletmektedir. Gürültüyle ilan edilen Reform Eylem Grubu Toplantılarının da aldatmacadan ibaret olduğu ayan beyan ortadadır.

Bir kere yargının durumu acıklıdır. Bu çok sık dile getirildi bu kürsüden. Türkiye, hâlihazırda Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinde kısa sürede ikinci kez denetim sürecine alınmıştır. Kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi de mi bizi parçalamak isteyen emperyalist güçlerin bir maşasıdır? Sayın Bakan o kurumun Başkanlığını yapmıştı. Biliyoruz, katılım müzakereleri durma noktasındadır. AB, bunu ve üstüne üstlük gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerine başlanılmasının öngörülmediğini açıklamıştır. Bunun başlıca nedeni, ülkemizde demokrasinin, hukuk ve adalet sisteminin hazin hâlidir. İktidara soruyorum: "Hayır, biz tüm koşulları yerine getirdik, son ilerleme raporunun bu konulardaki eleştirileri yalandır. Türkiye'de demokrasi ve insan hakları mükemmelen işlemektedir ama AB mızıkçılık yapmaktadır." diyebiliyor musunuz? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Haydi, tam üyeliği şimdilik bir yana bırakalım. Gümrük birliği sürecinde yapılacak reformlar, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu, iddialı ve kapsamlı bir ekonomik vizyonun en önemli mekanizmalarından biri olacaktır. Dolayısıyla gümrük birliğinin güncellenmesi çalışmalarına birinci derecede öncelik verilmeliydi.

Bu çerçevede, önemli bir konuya da kısaca değinmek istiyorum, bu sorunu başka bir konuşmamda daha ayrıntılı olarak işleyeceğim: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, AB'ye üyeliğinin ardından Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliğine dâhil edilmesi; AK PARTİ iktidarı tarafından önce 2004 yılındaki 7985 sayılı, ardından 2006 yılındaki 10895 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarıyla mümkün hâle gelmiştir. Şimdi, bu Kıbrıs meselesinin, GKRY'ye bu imkânın, bizden talepte bulunma imkânının nasıl tanındığının iyice kamuoyuna açıklanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, bugün gelinen noktada, Türkiye, AB değer ve normlarından iyice uzaklaşmaktadır. Oysa Türkiye, Avrupa Birliği'yle ilişkilerinde moral üstünlüğe sahip olmalıdır. AB'yle üyelik süreci, bir zamanlar dünyanın diğer bölgeleriyle olan ilişkilerimiz açısından da çok olumlu bir işlev görmüştür. Yani demokrasi ve hukuk alanında gerilemeyi durdurup üst standartlara doğru yönelme sadece değerler ve ahlaki ilkeler açısından bir gereklilik teşkil etmemektedir; bu, ülkemize, vatandaşımıza, ulusal çıkarlarımıza da hizmet edecek bir hamle oluşturacaktır. AB standartlarına ulaşmak üyelik kadar önemlidir. AB'yle yeniden kurulacak yakınlaşma, stratejik menfaatlerimizi güçlendiren bir yönelim olarak görülmelidir. Yanlış politikalar, yalpalamalar sonucu sorunlar artmış; yalnızlaşmış, uluslararası ilişkilerde itibarı ve güvenilirliği aşınmış Türkiye için bu durumun yarattığı devasa risk ve tehditleri azaltmanın yolu, AB'yle karşılıklı çıkarlara dayalı, tam üyelik hedefini gözeten sağlam bir ilişkiyi canlandırmaktır, Türkiye'nin tarihsel istidadı da budur. Evet, dünyada jeopolitik, jeostratejik dengelerde değişme yaşanmaktadır, Türkiye bunlara elbette uyum sağlamalıdır ancak bazılarının rövanşist bir anlayışla kutsadıkları bu gelişme Asya'nın dünya ekonomisinden daha geniş bir pay alması hâlen devam eden bir süreçtir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkürler.

Bu coğrafyanın ileride stratejik ve ekonomik üstünlüğü ele geçirmesi ne mukadder bir sonuçtur ne de bugünden yarına gerçekleşebilecek bir beklentidir.

Tüm sıkıntılarına ve sorunlarına rağmen, Brexit'e rağmen AB alanı hâlen dünyanın en büyük ekonomisidir, dünyanın en büyük ticaret aktörüdür, en dinamik pazarlarından biridir, bizim kapı komşumuz ve en büyük ticari ve ekonomik partnerimizdir.

Evet, Türkiye-AB ilişkilerini ileriye taşıyacak esas hamle de Türkiye'nin ucube tek adam sisteminden kurtulması olacaktır. Esas çare, iyileştirilmiş parlamenter demokratik sistemdir, genel bir zihniyet değişikliğidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)