GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:17.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tek adam ve liyakat değil de sadakat üzerinden tam bağımlılık üzerine kurulan yeni sistemin hazırladığı "Yoksulluk, işsizlik, borç, israf, faiz sarmalıyla size yokluk ve sabır vadediyorum." konu başlıklı gelir bütçesinin 4'üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve "Daha ne kadar kemer sıkmak zorunda kalacağız?" diye merakla gecenin bu saatinde ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

2020 yılına 138,9 milyar lira bütçe açığı planlayarak giriyoruz. Hükûmetin vadettiği tek şey borç olunca, iş vatandaşa kalıyor. Allah milletimize ödeme kolaylığı versin. Bütçede faiz giderleri bir önceki bütçede 74 milyar iken 2020 Yeni Ekonomi Programı'na göre, iyimser tahminlerle 138,9 milyar lira hedeflenmiş. Hedef gerçekleşse bile faiz bir önceki bütçeye nazaran yaklaşık 2 kat artmış ve yüzde 87,7 olmuştur.

Dikkatimi çeken ilk husus ise faiz gideri ile bütçe açığı aynı miktarda yani bir bakışta faiz giderimiz olmasa bütçemiz tam, bütçe açık vermeyecek. Tekraren söylüyorum: Bütçe açığı hedefi 138,9 milyar lira, faiz giderimiz 138,9 milyar lira. Allah milletimize ödeme kolaylığı versin.

2020 yılına giderken millî gelirde küme düştük, son beş yılda kişi başı millî gelirimiz 12.112 dolardan 8.811 dolara gerilemiştir TÜİK verilerine göre. 12.112 dolardan 8.811 doları çıkarın, kişi başı fakirleşme rakamımız yıllık 3.201 dolar; bugünkü kurla, 5,88'le çarpın, yılda 18.820 lira yapar; bölün 12'ye, 1.570 TL yani beş yıl öncesine göre, kişi başı her ay 1.570 lira daha az kazanıyoruz. Yani her vatandaşımız aylık 1.570 lira yoksullaştı.

Bir de meşhur TÜİK verileri var. TÜİK Başkanı, maşallah, Polyanna gibi hep iyimser, hep iyimser. Sokağa çıktığımızda bütün etiketler "Biz uçtuk." diyor, almış başını gitmiş; TÜİK "Olur mu, ne uçması? Damping var, damping." diyor.

Ekonomist çevreler finansal sıkıntıda olma durumunu "Çamaşır makinesi, televizyon, telefon, otomobil sahipliği; beklenmedik harcamaları ödeme; evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri; iki günde bir et, balık, tavuk içeren bir yemek yeme ve evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılanmaması." şeklinde tanımlanmaktadır. Bu maddelerin 9'undan en az 4'ünü karşılayamayanlar ciddi maddi yoksunluk içinde sayılıyorlar. TÜİK'e kalsa bu maddi yoksunluk oranı 2017'de yüzde 28,7 iken 2018 yılında yüzde 26,5'a düşmüş. Bir haftalık tatili boş verin, sadece bir gün tatile gitmek; iki günde bir et yemeyi boş verin, kokusunu duymak bile vatandaş için hayal iken sadece 2019'un ilk dokuz ayında elektrik faturasını ödeyemeyen vatandaş sayısı 3,5 milyon. Doğal gazına işlem yapılan sayaç sayısı 710 bin -ki bu veriler henüz doğal gaz kullanımına başlanmamış aylara ait veriler- 710 bin hane kış aylarına doğal gaz sayacında icrayla girdi. Beyler, siz hangi yoksunluk oranından, hangi enflasyon düşmesinden bahsediyorsunuz?

Gelelim vergilere: Vergi kimlerden alınır? Anayasa'mıza göre vergi bir yükümlülüktür ancak vatandaşa yüklenen vergi görevi için kanun yapıcı insaflı bir tavır sergilemiş ve demiş ki "Kazancı nispetinde vergi alınır." İktidar ne yapıyor? En fazla vergiyi en az kazanandan alıyor. Kimden? Ücretli kesimden. Önce, daha maaşını eline almadan gelir vergisini kesmeye çalışıyor, maaşını eline alınca da tükettiği her mal ve hizmetten ÖTV, KDV ve bilumum vergi alınıyor. Pırlantayı temel bir ihtiyaç görüp vergisini sıfırlayanlar, geçim hesabını simit üzerinden yapanlar 3 çocuk tavsiyesinde bulunup bebek bezinden, bebek mamasından yüzde 18 KDV alıyor. Bir de simit demişken, borcunu üç ay ödeyemeyen çiftçinin traktörüne, besicinin ineğine icra gönderen Ziraat Bankası sarayın avukatını -herhâlde adında "saray" var diye- kurtarmak için simitçi oluyor.

2006 yılında vergi tahsilinden vazgeçilen vergi tutarı, toplam vergi gelirlerinin yüzde 6'sı iken 2018 yılında bu oran yüzde 24'lere yükselmiştir. Böylece, on iki yılda yasalarla vergi ödemekten kurtulup zenginleşen imtiyazlı bir grup yaratılmıştır. Vatandaş Mehmet'ten, vatandaş Cengiz'den vergi al, vatandaşın anasını anan Mehmet Cengiz'in vergi borcunu affet! Vatandaş devleti baba görür ama ne yazık ki devletimizin başı kimine öz, kimine üvey baba olmuş. Toplanan paralarda tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Bu toplanan paralarla bütçe oluşur ve harcanır.

Değerli milletvekilleri, el kesesinden harcamak kolaydır, devlet kesesinden yemek de demek ki daha kolay.

Kıymetli milletvekilleri, ben zaman zaman AK PARTİ iktidarına mensup kişilerin sözlerine çok dikkat ediyorum, mesela Bülent Arınç. "İsraf konusu, bir partinin binasına sığacak kadar küçük bir şey değildir, herkesi ilgilendiren bir konudur. İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz ama israf konusunda karnemiz kırıktır." diyor 2015'te. Yine bir konferansta israf konusunu özellikle vurgulayan biri daha var ama burada söyleyenin adını versem hemen sataşırsınız, en iyisi "çantasına binlerce dolar para veren bir hanımefendi" diyelim, diyor ki: "Müslümanlar olarak israf meselesini şahsi tüketimlerin ötesinde görebilmemiz gerekir. Biz sadece kendi çeşmemizden, ampulümüzden, soframızdan değil, yeryüzünde halife olmanın sorumluluğunu taşımaktan mesulüz. İsraf gündelik pratiğimiz olmuşsa sahabe efendilerimizi tanımıyoruz demektir, çocuklarımıza kanaat etmeyi öğretememişiz demektir." Güzel bir konuşma, bu konuşmanın altına da imzamı atıyorum ama bu konuşmayı yapan kıymetli hanımefendiye de soruyorum: Eşiniz beyefendiye "Ya, sen ne yapıyorsun? Tasarruf etmek lazım." demeniz beklenmez mi? Şimdi bu sözleri biz söylesek karşı çıkardınız ama birisini ağabeyiniz, birisini yengeniz hanımefendi söylemiş. Katıldıkları toplantılarda konuşmalarından da bahsettim. Siz, ne dendiğine değil, kimin dediğine bakıyorsunuz; sizden birisi söyleyince makul görüp alkışlıyorsunuz, muhalefet söyleyince yaygarayı koparıyorsunuz. Bakın, bu sözlerin sahibi ben değilim, arkasında durup alkışlamanızı beklerdim. Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Araf suresinin 31'inci ayetikerimesi der ki: "Yiyin, için fakat israf etmeyin çünkü Allah israf edenleri sevmez." Her neyse, bu, Allah ile sizin aranızda.

Değerli milletvekilleri, biz yine tekrar vatandaşımıza dönelim. Bir vatandaşımız var, aylık 2.500 TL maaş alıyor, yıllık geliri 30 bin lira yapar. Bu vatandaşımız yılın bütününde 40 bin lira harcıyor ve her yıl 10 bin lira açık veriyor. Önce, anadan babadan kalan ne varsa -ki herkes bu kadar şanslı değil- onu satmaya başlıyor, tıpkı sizin ülkeyi, ülkenin doksan yıllık kazanımlarını sattığınız gibi. Bu yetmiyor, bankalardan kredi almaya başlıyor, banka, kredisi için ipotek istiyor, kefil istiyor, kendini güvence altına almak istiyor, tıpkı sizin dışarıdan borç aldığınız gibi. Belirli bir süre sonra bu da yetmiyor, vatandaş anasının babasının malını tüketiyor, bankadan kredi çekiyor ama ödeyemiyor "Aman kapıma icra gelmesin; konuya komşuya rezil olmayayım." diye, bu sefer, faizinin yüksek olduğunu bile bile tefeciden borç alıyor, tıpkı sizin İngiltere'deki tefecilerden dünya ortalamasının çok üzerinde borç para aldığınız gibi. Vatandaş da olsanız, devlet de olsanız borcun bedeli sadece para değildir. "Borç bini aşınca baklava börek yenir." gibi özlü sözlerimiz olsa da tefecilere borçlanınca baklava börek yenmez. Parasal bedelini bırakın, eliniz kolunuz bağlanır, tefecilerin her türlü artistliğine de göz yummak zorunda kalırsınız ki ülkemizin düştüğü durum ne yazık ki budur.

Değerli milletvekilleri, bir de hem tefecilere borçlanıp hem de "Dünya 5'ten büyüktür." güzellemesi üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Ben "güzelleme" diyorum ama geçen hafta burada AK PARTİ'sine mensup bir milletvekili bunu manifesto ilan etti. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre manifesto: "Toplumsal bir hareketin siyasal inanç ve amaçlarının açık ifadesidir." diye tanımlanıyor. Bunu söyleyen kişinin inandırıcılığı olacak; önce, söylediğinin arkasında duracak. Bunu söyleyen kişi yaptıklarıyla, uygulamalarıyla, söylediği sözlerin arkasında duracak ve ömrünün sonuna kadar bu söylediklerinin arkasında duracak ki manifesto olsun. Bir düşüncenin manifesto olması kararını hem tarih verir hem de söyleyen kişinin duruşu. Duruşu bozulunca, bu büyük laf sulanır.

"Dünya 5'ten büyüktür." diyorsunuz. Kim bu 5'ler? Amerika, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa. İçeride, "Dünya 5'ten büyüktür." ama Twitter üzerinden tehdit yediğimiz, damatlar diplomasisi yürütülen Amerika'ya gidene kadar "Ey Trump, ver papazı, al papazı!" gidince; verdik papazı, aldık gazı.

Parası verilen F-35'lerin akıbeti hâlâ belirsiz. Ne oldu? 1'i eksildi. Neymiş? Dünya 4'ten büyükmüş. Rusya'dan aldığımız S-400'leri Suriye'ye karşı kullanabileceğimizi sanıyorsunuz? 1'i daha eksildi. Neymiş? Dünya 3'ten büyükmüş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın, 3'ten aşağıya inin bakalım.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Majestelerinin ülkesi İngiltere'yle ilişkimiz, ülkenin altınlarını ipotek edip en yüksek faizle borçlanmak üzerine. Neymiş? Dünya 2'den de büyükmüş. Kaldı mı 2? Çin'le olan ilişkilerimiz konusunda ne diyeyim. Doğu Türkistan'daki soydaşlarımıza uyguladıkları işkenceler ortada. Sesiniz çıkıyor mu? Çıkmıyor. Kaldı mı 1. Neymiş? Dünya 1'den büyükmüş. Elimizde kaldı bir Fransa. Şimdilik sadece Macron'a atarlanır hâle geldik, bakalım Fransa'ya ne zaman taviz vermeye başlayacaksınız. Manifestonuz çöktü. Evet, dünya 5'ten büyüktür ama sizin dünyanız değilmiş demek ki. Siz "Dünya 5'ten büyüktür." dedikçe dilinizin ucuyla söylüyorsunuz, biz "Türkiye de 1'den büyüktür." dediğimizde de alınıyorsunuz. Millet yetki verdi diye milletin tepesine binmeyin. Tek adam olmaya çalışmayın. Unutmayın, teklik Allah'a mahsustur, Allah'a ortak koşmayın, maazallah, şirke girersiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)