| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 11.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben bu kısa konuşmada daha ziyade, genellikle RTÜK üzerinde durmayı düşünüyorum. RTÜK, medya sistemini gözeten, denetleyen ve ihtiyaç hâlinde kural koyan bir kamu otoritesi, kuruluşu. RTÜK'ün şu anda Türkiye'deki fonksiyonlarını, yaptığı işi iyi anlayabilmek için iki şeyi aydınlatmak lazım: Bir tanesi, medyanın toplumdaki işlevi nedir, görevi nedir? İki, Türkiye'de medyanın şu anki durumu nedir? Bu ikisini analiz ettiğimiz zaman RTÜK hakkında sağlıklı değerlendirme yapmak şansına sahip oluruz diye düşünüyorum.
Toplumu ve vatandaşı etkileyen olaylar, kararlar, söylemler, uygulamalar doğru ve hızlı bir şekilde vatandaşa ve topluma ulaştırılmalı. Vatandaş her alanda -ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel- her coğrafyada ve her zaman gerçek resmi görebilmeli. Medyanın görevlerinden bir tanesi bu. Resmi oluşturan aktörler ile vatandaş, toplum arasında medya bir aracı ve yansıtıcı fonksiyonu görmektedir. Medyanın esas görevi nedir? Esas görevi bir daha teorik olarak tanımlarsak, medya, geniş halk kitlelerinin istek ve taleplerini siyasi iktidara karşı veya ekonomik iktidara karşı dile getirip, koruma göreviyle yükümlüdür.
Şimdi biraz evvel gerçek bir tablodan bahsettik, bu tablonun oluşumunda en önemli aktörlerden bir tanesi de siyaset kurumu. Demokratik sistem, medya biraz evvel söylediğimiz fonksiyonunu ve işlevini doğru yaptığı zaman sağlıklı çalışır, çünkü vatandaşlar ve toplum, bu söylediğimiz gerçek resmi görerek kararlarını ona göre verirler. Eğer bu tablo gerçek değil sanal bir tablo ise vatandaşların kararı da hatalı olabilir ve demokratik sistemin işleyişinde birtakım sorunlarla karşılaşırız. Bunu böylece ortaya koyduktan sonra, acaba Türkiye'de bugün medyanın yapısı nedir, kısaca buna da değinmekte fayda var.
AKP'yi kuran kişiler, yerel yönetimlerdeki iktidarları döneminde, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kaynak aktararak bir medya oluşturdular. 2002'den bu tarafa merkezî iktidara geldiklerinden itibaren yine çok değişik yollarla dolaylı ve dolaysız olarak kaynak aktararak bir medya grubu daha oluştu. Ellerinde şu anda bir kamu medyası var, TRT ve Anadolu Ajansı. Yabancı sermayenin mülkiyetinde olan bir medya var. Bazı sivil toplum örgütlerine bağlı olarak geniş bir medya yelpazesi grubu var. Altıncı grup, daha evvel bizim merkez medya olarak tanıdığımız, nitelendirdiğimiz bir medya ki, artık bu, merkez medya olma niteliğini kaybetmiş, ben bunlara sindirilmiş medya diyorum, böyle bir grup var. Yerel ve bölgesel medya var. Bir televizyon alanında kalmamakla beraber yazılı basında bir muhalif ve muhalefet yapan küçük bir medya grubumuz var. Bir de İnternet ve sosyal medya var. Türkiye'de medyanın yapısı bugün bu. İktidarın ilk beş grupta saydığımız medyayla bir problemi yok. Bu söylediğimiz gruptaki medya, bizim, iktidarın yandaşı olduğunu söylediğimiz, böyle nitelendirdiğimiz bir medya.
Şimdi, esas iktidarın medya üzerindeki baskıları sindirilmiş merkez medya, yerel ve bölgesel medya, muhalif medya, bunlar üzerinde odaklanmaktadır. Şimdi, merkez medyanın durumu gerçekten demokratik açıdan baktığımız zaman hazin bir manzara gösteriyor. Başbakan kızdığı zaman, âdeta ilahlara kurban vermek gibi, birtakım medya mensuplarını bu merkez medyanın patronları yolun ortasına bırakıyorlar. Muhalif medya? Açıkça söyleyeyim, bu medyada yazan çizen medya mensuplarıyla beraber bu medyanın sahiplerini de ben kutlamak istiyorum; ciddi bir demokratik mücadele veriyorlar, siyasi görüşü ne olursa olsun ancak bunların bu fonksiyonu bu şekilde sınırlı da değil. Biraz latife yapalım, sindirilmiş merkez medyasının kapının önüne koyduğu medya mensuplarına da medya sığınmaevi görevini görüyorlar. Onları alıyorlar, bağırlarına basıyorlar. Tabii, bu medya mensupları buraya sığınabilirlerse şanslılar. Buraya sığınamayanların bir kısmının da yeri cezaevi olabiliyor.
Şimdi, bu medyayı, bu söylediğimiz medyayı nasıl denetliyorlar? RTÜK aracılığıyla denetliyorlar, Sayın Başbakanın siyasi baskılarıyla denetliyorlar, birtakım mali baskılar uyguluyorlar. Maliye teşkilatı gidiyor bu medya mensupları kurumlarını denetliyor ve bakıyorsunuz, diz çöktürüyorlar. Bir de doğrudan veya dolaylı ekonomik bir denetleme aracı var, o da şu: Bu medyanın sahiplerinin önemli bir bölümü Türkiye'deki ekonomik hayatta ciddi, büyük aktörler. Böyle olduğu zaman da hükûmetin ve siyasi iktidarın bütün gücünü her taraflarında hissediyorlar ve kendilerini zaten sınırlandırıyorlar. İş o noktaya geliyor ki bazen, patrona diyorlar ki: "Sen yeteri kadar uslu değilsin. Sen bu medyayı bırak." Birisine diyorlar: "Bu medyayı sen al." İş buraya kadar gelmiş vaziyette fakat ilgi çekici bir esas kontrol aracı reklamlar. İktidar baskısıyla reklam verenlerin büyük bir kısmı muhalif medyaya reklam vermekten çekiniyor. Bu açık, biz bunu yaşayarak biliyoruz ve bu şekilde de mesela muhalif bir televizyon hemen hemen kalmadı, hepsi battı çünkü reklam geliri bu söylediğimiz medyanın kan damarı.
Türkiye'nin sınırlarını da aşan, Türkiye'nin siyasi, sosyal hayatını dolaylı olarak etkileme imkânı sağlayan bir araç daha var, o da şu: Küresel sermayenin Türkiye'deki kuruluşları yoluyla Türkiye'de medya denetleniyor. 2011 yılında Türkiye'deki toplam reklam harcamalarının yüzde 50'sinden fazlası yabancı sermaye ve yabancı sermaye ortaklı şirketler tarafından yapılıyor, yine 2011 yılında Türkiye'de en fazla reklam veren ekonomik kuruluşlar sıralamasındaki ilk 10'a giren kuruluşların tam 7 tanesi biraz evvel söylediğim gibi yabancı sermayeli kuruluş.
Bu küresel sermayeyi Türkiye'de temsil eden kuruluşların AKP iktidarıyla hiçbir sorunu yok, onların amaçları ve stratejileri konusunda birbiriyle gayet güzel bir uyuşmaları var. Şimdi, Türkiye'nin çıkarlarını koruyan muhalif gazetelere veya medya organlarına bu söylediğimiz gücün reklam vermesini herhâlde beklememek gerekir. O zaman yabancı küresel güçler ve onların uzantısı olan şirketler bir taraftan Türkiye'nin nesini, medyasını da kontrol etme konumuna geliyorlar.
Somut bir örnek verelim, yapıyorlar mı, yapmıyorlar mı? Türkiye'nin bugün en önemli sorunlarından bir tanesi bölücü terör sorunu. Bu medyayı ele aldığınız zaman sabahtan akşama kadar belli başlıklar altında, belli kişiler Türk vatandaşlarının zihnini, beyinlerini yıkamakla meşguller. "Anaların gözyaşı dinsin." "Akan kan dursun." "İki taraf silah bıraksın." İki taraf kim? Bir tanesi terör örgütü, bir taraf Türkiye Cumhuriyeti'nin silahlı kuvvetleri. "Siyasi çözüm: Müzakere" Bu konular devamlı olarak ekranlarda işleniyor. Bu konular nedir? AB'nin ve ABD'nin Türkiye'ye telkin ettiği, zaman zaman da dayattığı çözüm yolları. Bu kişileri artık çok iyi biliyoruz, bu kişileri çok iyi biliyoruz, her akşam bunlar bizim evimizin içinde.
Çok kısa bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1984 yılında, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun tek kanalı var, siyah beyaz yayın yapıyor, 84'ün Temmuz ayının başında da renkliye geçecek. Bundan geriye doğru bir yıl içinde de müthiş bir stüdyo yatırımı var, eski bir stüdyodan da yayın yapıyoruz, Mithatpaşa Caddesi'ndeki stüdyodan. Bu çok eskimiş bir stüdyo olduğu için devamlı arıza var. Arıza olduğu zaman da ne yapacak? TRT bir resim koyuyor ekrana, necefli bir ibrik var. Ertesi gün kıyamet kopuyor, "Yine bize necefli ibriği seyrettirdiler.", karikatürler, köşe yazıları vesaire, vesaire. Teknik ilerledi, TRT'nin teknolojisi de ilerledi, televizyonların teknolojisi de ilerledi. Elhak necefli ibrikten kurtulduk ama onların yerini bu söylediğimiz arkadaşlarımız aldı.
Şimdi, Türk vatandaşlarının medya konusundaki işkencesi bununla bitmiyor değerli milletvekilleri. Bu sürerken öbür taraftan bir bakıyorsunuz Başbakan, arkadan bütün bakanlar, iktidar partisinin bütün yetkilileri sabahtan akşama kadar ekranda. Türk vatandaşı ve Türk toplumu akıl sağlığını korumak için bir çareye başvuruyor, o da şu: Uzaktan kumanda aleti. O olmasa hakikaten Türk toplumunun akıl sağlığı büyük tehlikede. Ama uzaktan kumandayla bir eğlence programına geçtiğiniz zaman, orada Başbakanın açılım programına ve etkinliklerine katılmış olan bir sanatçıyla röportaja rastlamamanız lazım veya spor programına geçtiğiniz zaman da, o gün yapılmış olan bir spor programının eleştirisini yapan bir AKP milletvekiline de rastlamamanız lazım. Eğer bu şansınız varsa gerçekten uzaktan kumanda aleti sizin akıl sağlığınızı koruyabilir.
Bugün Türkiye'deki medyanın durumu bu. Bu söylediğimiz medya yapısında devam ettiği müddetçe Türk demokratik sisteminin sağlıklı olduğunu iddia etmek mümkün değil. O zaman, RTÜK de görevini yapmıyor demektir. RTÜK'ün görevi nedir? Demokratik sistemin sağlıklı işlemesine uygun bir medya yapısını oluşturmak, buna nezaret etmek, bunu denetlemek, yeni kurallar koymak ve Türk aile yapısının ve kültürünün ve bununla ilgili değerlerin korunması ve geliştirilmesini sağlamak. Böyle bir medya yapısı içinde, RTÜK'ün görevini yaptığını iddia etmeye imkân yok. Bugün, RTÜK'teki iktidar kontenjanından seçilmiş üyeler ve onların delaletiyle oluşturulmuş olan bürokratik kadrolar, tamamen, bu söylediğimiz çarpık, sağlıksız çalışan medya yapısını korumak ve kontrol etmekle görevli. Bu kurumun bağımsızlığı filan da kalmamıştır. 17 Ekim 2012 tarihinde çıkarılan bir yönetmelik vardır. Bu yönetmeliğin nasıl çıkarıldığını incelerseniz bu kurumun bağımsızlığından söz etmenin de mümkün olmadığını gayet rahat görürsünüz.
Biraz daha söylenecek şeyler var ama vakit doldu.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toskay.