| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 18.12.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2020 yılı bütçesinin 8'inci maddesi üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime 15 Mart 1997 tarihinde, yani vefat etmesinden yirmi gün önce, görev yaptığım Kahramanmaraş'a gelen Türk'ün son Başbuğ'u Alparslan Türkeş Bey'in yaptığı konuşmada söylediği bir cümleyle başlamak istiyorum. "Küfür ile devlet yıkılmaz, devlet zulümle yıkılır. Adil olmayan idare ise zalimdir." Bugüne ne kadar benziyor. Başbuğ'umun yakın dostu Doğu Türkistan Devlet Başkanı İsa Yusuf Alptekin'i özlemle anıyorum, ruhu şad olsun.
Değerli milletvekilleri, adalet diyoruz, adalet, hep adalet. Adaletin olmadığı yerde ne gelişmişlikten bahsedilir ne de kalkınmadan. 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla Türkiye'nin yüz elli yıllık parlamenter sistem birikimi bir yana bırakılmış ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen bu ucube sistem yürürlüğe girmiştir. Hukukun, yargının ve adaletin bugün içinde bulunduğu çıkmaz da bu ucube sistemin sonucunda meydana gelmiştir. Dünya Adalet Projesi adlı kurum her yıl 113 ülke arasında Hukukun Üstünlüğü Endeksi yayınlar. Ekim 2016'da yayınlanan endekse göre; yolsuzluğu önlemede 54'üncüyüz, hukukun üstünlüğü sıralamasında 101, açık devlet yani hükûmet saydamlığında 93 -devam edelim- temel haklar kullanımında 107, düzen ve güvenlikte 106, yasal düzenlemelerin adil ve etkili bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı konusunda 84, adil hukuk alanında 94, ceza adaletinde ise 74. Görüldüğü gibi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve ifade özgürlüğü konularında Türkiye sınıfta kalmış, kalmaya devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, hukuk devletinin amacı devlet yönetiminde keyfîliği önlemektir. Bu da devletin hukuka bağlı olmasını, hukuk çerçevesinde hareket etmesini sağlar.
Yargıdan hep şikâyet edildi. Ben de emekli bir hâkim olarak mensubu bulunduğum bu kurumdan daima şikâyet ettim. İktidara ilk geldiği yıllarda, yargı bağımsızlığı ve adalet konusunda en çok şikâyet eden de AK PARTİ'lilerdi. Bu sebeple de yargıyı ele geçirilmesi gereken bir hedef hâline getirdiler. Başta kumpas davaları olmak üzere, her türlü operasyonla bunu başarıp tek adama teslim edince kendilerinden başka adaletten memnun olan da Türkiye'de kimse kalmadı. On yedi yıl içerisinde, tüm ülkede olduğu gibi, yargı bürokrasisinde de korku imparatorluğu kuruldu. Bu durum, hâkim ve savcıları, Danıştay, Yargıtay üyelerini, hatta kâtip ve mübaşirleri bile etkisi altına aldı.
Bütçeyle ilgili bir önceki konuşmamda da söylediğim gibi, çıkarılan onca yargı reform paketine rağmen adalete olan güven günden güne eritilerek sıfırlandı. Özellikle savcılar, tutukluluğun devamı konusunda, itiraz veya temyiz edilecek kararlar konusunda SMS'lerle talimatlandırılır hâle getirildiler.
Değerli milletvekilleri, adaletin devletin idari yapısında ve faaliyetlerinde yeniden tesis edilmesi şarttır. Mevcut iktidarın kasten, planlı ve örgütlü biçimde demokratik hukuk devletini örseleyen, zedeleyen, yok eden tüm anayasal ve yasal düzenlemeleri hukukun üstünlüğü anlayışıyla yeniden ele alınıp evrensel hukuk ilkelerine göre düzenlenmelidir.
Bu kapsamda, Türk milleti adına devletin hukuka uygun olarak işleyişi temin edilmeli, anayasal sisteminin denge denetim mekanizması yeniden tesis edilmelidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemiyle demokratik düzen içinde toplum ve bireyin geleceğine dair hukuk güvenliği sağlanmalıdır. Ceza yargılamalarında masumiyet karinesi, suç ve cezaların şahsiliği, şüpheden sanık yararlanır gibi evrensel hukuk ilkelerine uyulması sağlanarak adil yargılanma hakkı ilkelerine tekrar geri dönülmelidir. Soruşturma, kovuşturma ve infaz aşamasında yasa dışı usul ve yöntemlere asla izin verilmemelidir.
Demokratik hukuk devletinin sigortası temel hak ve özgürlükler teminat altına alınmalı, Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılmalı, adaletle hükmeden bir yargı düzenine, en yüksek mahkeme kimliğine kavuşturulması sağlanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin son dönemdeki artan bireysel başvuruları inceleme ve sonuçlandırma görevini daha etkin yerine getirebilmesi için mahkemenin teşkilat ve personel yapısı güçlendirilmelidir.
Yargı bağımsızlığını ve yargıç teminatını temin ve tesis etmekle görevli ve sorumlu HSK yapısı yeniden düzenlenmeli, HSK üyeleri her kademe hâkim ve savcılar içinden, yine hâkim ve savcıların oylarıyla seçilmelidir. Adalete erişim hakkının yasalarda ve uygulamada kolaylaştırılması sağlanmalı, hızlı ve etkin bir adil yargı düzeni sağlanmalıdır. Hâkim ve savcıların sınavlarında mülakat -tekrar ifade ediyorum- mutlaka kaldırılmalıdır. Çocuk ıslahevleri kaldırılmalı, yerine çocuk iyileştirme merkezleri kurulmalıdır. Çocuklara iyileştirme sürecinde mutlaka mesleki eğitim verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, dünyanın tüm ülkelerinde yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına verilen değer ile hâkim ve savcıların sosyal ve ekonomik hakları paralellik arz eder. Bu, ülkemizde de aynı durumdadır. Nitekim, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konusunda neredeysek hâkimlere verilen değerde de aynı yerdeyiz; yani, diplerdeyiz.
Hatırlar mısınız bilmiyorum, bundan beş altı yıl önce ABD Devlet Başkanı kalabalık bir salona girmişti; Başkan girdiğinde salonda bulunan herkes ayağa kalkmış ancak 5-6 kişilik bir grup, Başkanı oturarak karşılamıştı. Kimin aklına, ne geldi bilmiyorum ama benim aklıma ilk gelen, bu kişilerin hâkim ya da savcı olduklarıydı; nitekim, sunucunun anonsuyla da yanılmadığımı anladım. Bir de bize bakalım, her yıl sarayda yapılan adli yıl açılış törenlerini gözlerinizin önüne getirin; daha önce salona girmiş yargı mensuplarının, AK PARTİ Genel Başkanının salona girmesiyle ayağa fırlaması, tokalaşma sırasında da cüppelerde düğme aramaları, eğilerek tokalaşmaları filan; ne acı. Sahneyi hatırladınız mı? Hatta, çay toplamaya giden yüksek yargı organı başkanlarıyla, bu ucubeliğin karşılığında, tüm sağlık giderlerinin devletçe karşılanması konusunda düzenleme yapılması; Yargıtay ve Danıştay üyeleri dışında -yani, başkanları çay toplamaya giden kurumların mensupları dışında- bu düzenlemeden yararlanabilen yargı mensubu yoktur. Eskiden bu tür düzenlemelerden, en azından, Yargıtaya seçilme hakkını kaybetmeyen birinci sınıf hâkim ve savcılar da yararlanırdı; Yargıtay üyeliğine seçilme hakkı kazanan hâkimlerin bu haklardan yararlandırılmaması adil değildir, hakkaniyete aykırıdır.
Bir başka konu ise VIP hizmetleri. Tüm ülkelerin mevzuatlarını incelediğinizde göreceksiniz ki hâkimler doğal olarak VIP hizmetinden yararlanır. Lütfen, bir makamı küçümseme olarak algılanmasın ama genel müdürlerin bile VIP hizmetinden yararlandığı bir ülkede nasıl olur da hâkim ve savcılar bu hizmetten yararlanamaz?
Hâkim ve savcıların iş yükünden biraz söz edeceğim şimdi de. Herkesçe de bilindiği gibi, bu derece ağır bir iş yükü altında ezilen hâkim ve savcıların, yıpranma payından yararlandırılmaması büyük bir eksikliktir ve bu konuda mutlaka yasal düzenleme yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye'de 14.131 hâkim, 6.558 savcı vardır. Adli yargıda neredeyse tüm dosyalar, görülmesi gereken dosyaların 2 katı olarak bu hâkim ve savcılara gelmektedir. İş yükünün bu kadar ağır olması sadece hâkim, savcının değil adliye personelinin de psikolojisini bozmaktadır.
Yargı personelinin çözüm bekleyen bazı sorunlarını da sizinle ve kamuoyuyla bu kürsüden paylaşmak istiyorum.
Ek göstergenin yazı işleri müdürleri için 3600, zabıt kâtipleri için 3000, mübaşir dâhil diğer adliye çalışanları için ise 2200 olarak düzenlenmesi gerekir; fazla mesai ve nöbet ücretinin adliye çalışanlarına da ödenmesi hususu net olarak düzenlenmelidir.
Adliye çalışanları adliyede potansiyel suçlularla birlikte giriş yapmakta, icra kâtipleri hacizlerde birçok saldırıya maruz kalmakta, can güvenliği bulunmamaktadır. Bu yüzden iş riski tazminatı ve yıpranma payı kesinlikle özlük haklarına eklenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, Sayın Bahşi, selamlama için mikrofonu açacağım; sözlerinizi tamamlayın çünkü bundan sonra ek süre vermeyeceğim.
Buyurun.
FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.
Yine, ceza infaz memurları, çalıştıkları iş ortamı sebebiyle emniyet ve güvenlik sınıfına dâhil edilmelidir.
Sözlerimi Doğu Türkistan ile tamamlıyorum. Soyu soyumdan, kanı kanımdan Uygur Türkleri, dünya kör, dünya sağır olsa da acınız acımız, kininiz kinimizdir. Gözlerimizde yaş, aklımızda Turan... Yalnız değilsiniz; yeminimiz var.
Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)