| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 18.12.2019 |
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben bugün bir kavram üzerine konuşacağım. Cumhuriyet Halk Partisi, biliyorsunuz, cumhuriyetin kurucusu olan parti ve cumhuriyetin bir siyasi felsefesi var. Bu felsefenin temel ilkelerinin başında da eşitlik ilkesi geliyor. Ben bugün eşitlik ilkesi üzerine, Türkiye'deki eşitsizlikler üzerine bir konuşma yapacağım. Tabii, yine, bu kapsamda şunu hatırlatmak istiyorum: Toplumsal tarih, siyasal tarih bize eşitlik fikrinin çok güçlü bir fikir olduğunu, dünyada yaşanan birçok önemli dönüşümün arkasında aslında bu fikrin bulunduğunu gösteriyor. Genel oy hakkından tutun, emekliliğe kadar, çok temel, bugün için olağan karşılanan gelişmelerin arkasında bu eşitlik fikri var ve ülkemizde aslında çok yaygın eşitsizliklerle karşı karşıyayız. Bugün bir ölçüde, bu eşitsizlikleri gündeme getirmeye çalışacağım, 5 önemli alanda Türkiye'deki eşitsizliklerden bahsedeceğim. Öncelikle gelir dağılımındaki eşitsizlikler üzerinde durmak istiyorum.
Biliyorsunuz, artık dünyada gelir dağılımı eşitsizliği Türkiye'de de birçok ülkede de ölçülüyor ve bununla ilgili önemli göstergeler var, bunların başında da bir katsayı, Gini katsayısı yer alıyor. OECD ülkelerindeki duruma baktığımızda, ne yazık ki ülkemiz sondan 3'üncü durumda yani gelir eşitsizliği bakımında OECD ülkeleri arasında sondan 3'üncü durumdayız. Bunun yanında, Türkiye'deki en varlıklı yüzde 20'lik nüfus ile en yoksul yüzde 20'lik nüfusun yıllık gelirlerini karşılaştırdığımızda şöyle bir manzara görüyoruz: En zengin yüzde 20, millî gelirden yüzde 47,6 oranında pay alırken en yoksul yüzde 20, yüzde 6,1 pay alıyor. Değerli arkadaşlar, TÜİK verilerine göre en yoksul ile en zengin yüzde 20'lik dilim arasında 7,8 kat fark var. Avrupa Birliğinin istatistik kuruluşu EUROSTAT'ın verilerine göre ise bu fark daha fazla; 8,7 kat fark var. Demokratik örneklere baktığımızda, demokratik ülkelerde böyle büyük farklar görmüyoruz arkadaşlar; örneğin Fransa'da bu fark 4,2 kat, Almanya'da 5 kat, İngiltere'de 5,4 kat.
Türkiye'deki eşitsizlikler sadece gelir eşitsizliğiyle sınırlı değil, bunun yanında, belki bundan daha önemli bir sorunumuz ise servet eşitsizliği. Türkiye ne yazık ki servet eşitsizliğinin çok acı şekilde yaşandığı bir ülke ama daha önemlisi, iktidarınızda bu eşitsizlik çok kötüye gidiyor. Dünyada bugün servet eşitsizlikleri ölçülüyor; kimin bankada ne kadar hesabı var, mevduatı var, kimler hisse senetlerini ellerinde tutuyorlar, gayrimenkuller kimlerin elinde; bunlara bakılıyor, bunlar ölçülüyor, dünyanın her tarafında bu yapılıyor. Ülkemizde, siz iktidara geldiğinizde, 2002 yılında en zengin yüzde 10, Türkiye'deki servetin yüzde 67'sine sahipti, bugün ise en zengin yüzde 10, Türkiye'deki servetin yüzde 82'sine sahip arkadaşlar Yani Türkiye'de nüfusun yüzde 90'ı servetin yüzde 18'iyle yetiniyor. Özetle, bu manzara, bir yandan çok dramatik, çok acı bir manzara, diğer taraftan da sizin döneminizde çok daha kötüye gidiyor. Şunu da hatırlatmam gerekli, bütçe görüşmeleri sırasında bu birçok defa gündeme getirildi: Bu eşitsizliklerin doğal sonucu çok yaygın işsizlik -özellikle genç işsizliği- oluyor, çok yaygın yoksulluk oluyor. Ve Türkiye'de çok farklı ve yeni bir duruma geldik, işsizlik sorunu kadar, onun kadar can yakıcı bir sorun da iktidarınız döneminde "çalışan yoksullar" sorunu oldu.
Bakın, Türkiye'de artık istihdam edilmek, çalışmak, yoksul olmamak anlamına gelmiyor. Çünkü Türkiye'de çok önemli bir kitle artık çalışan yoksul durumunda, uluslararası ölçümlere göre böyle. Ve 2018'den 2019'a geldiğimizde bu bir yıllık süre içerisinde 4 milyonun üzerine çıktı, yaklaşık 400 bin artışla 4 milyonun üzerinde yurttaşımız bugün Türkiye'de çalışan yoksul konumunda. Aileleriyle beraber düşünülürse çok daha yüksek bir sayıdan, orandan bahsediyoruz.
Bir diğer eşitsizlik tabii, fırsat eşitsizliği arkadaşlar. Fırsat eşitsizliğini ölçmek biraz daha güç gerçekten ama sizinle ben bir veri paylaşacağım, bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum: "Türkiye'deki eğitim harcamalarını kim yapıyor, kimler çocuklarına ne kadar para harcayabiliyor?" diye baktığımızda bir şey görüyoruz. En zengin yüzde 20'lik kesim, Türkiye'deki eğitim harcamalarının yüzde 63,6'sını yapıyor arkadaşlar. En yoksul yüzde 20'lik kesimse eğitim harcamalarının yüzde 2,8'ini yapıyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? 23 kat fark var; örneğin, en zengin yüzde 20'lik kesim çocuğuna 23 tane kalem alıp okula gönderirken en yoksul yüzde 20'lik kesimse sadece 1 kalem alıp gönderiyor. Bir tarafta 23 kalem, bir tarafta 1 kalem; bir tarafta 23 silgi, bir tarafta 1 silgi. Manzara bu ve biz bu çocuklarımıza "Hadi bakalım, eşit şartlarda yarışın." diyoruz. Okula başlatacağı zaman bir aile çocuğunu, 1.200 lira para harcamak durumunda yani eğitime başlamak için ailenin cebinden harcayacağı para 1.200 lira. Türkiye'de kaç ailenin sadece dönem başı için, eğitim yılı başı için böyle bir harcamayı yapabileceğini ben sizlere sormak istiyorum.
Bir diğer eşitsizlik değerli arkadaşlarım, bölgeler arası eşitsizlik. Bakın, bu memleket bizim, bu vatan bizim, bu vatanda hep birlikte kardeşçe yaşamalıyız, yaşayacağız diyorsak bu vatanın her karış toprağında da eşit imkânların olması lazım.
Bir örnek vereceğim size: TÜİK her yıl Türkiye'de ortalama yıllık eş değer hane halkı kullanılabilir fert gelirini ölçüyor. Bakın sevgili arkadaşlarım, İstanbul'da fert başına kullanılabilir gelir yaklaşık 35 bin lira, Ankara'da 29 bin lira ama örneğin Van, Muş, Bitlis, Hakkâri gibi illerimizde 10 bin 965 lira, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt'te 11.204 lira, Şanlıurfa'da, Diyarbakır'da 11.357 lira. Biz yurttaşlarımızın bir kısmına 3 kat fazla gelire erişebildikleri bir ortamı yaratıyor ve bunu uzun süre sürdürüyorsak o zaman "Bu vatanın hepsi bizim." söylemlerimiz havada kalır.
Bakın, bunun çok örneği var, sadece gelir düzeyi değil. Örneğin, ortaokullardaki okullaşma oranı; Doğu Marmara'da ve Batı Marmara'da yüzde 90'lar seviyesinde, Güneydoğu Anadolu'da yüzde 69 seviyesinde arkadaşlar.
Bir başka örnek: 10 bin kişiye düşen hekim sayısı. İstanbul'da 10 bin kişiye 20 hekim düşüyor, Batı Anadolu'da 10 bin kişiye 27 hekim düşüyor, Güneydoğu Anadolu'da 13 hekim düşüyor arkadaşlar. Yani biz insanımızın bir kısmına, diğer kısmına verdiğimiz sağlık hizmetinin yarısını veriyorsak bir ülkede eşitlik ve adaletten bahsedebilir miyiz?
Eşitlik bahsinde son gündeme getireceğim konu ise kadın-erkek eşitsizliği. Tabii, burada çok kapsamlı meseleler var; iş gücüne eşitsiz katılım var, yüksek ücretli, güvenceli, yükselme olanağı veren işlerin cinsiyetler arasında eşitsiz dağılımı var, çocukların bakım yükünün eşitsiz dağılımı var, ev işlerinin eşitsiz dağılımı, cinsiyet temelli ücret eşitsizliği var ama en yakıcı sorun -bildiğiniz gibi, çok defa da burada söylendi- kadın cinayetleri.
Son on yılda 2.677 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Birtakım hamasi nutuklarla "Şiddete karşıyız." diyerek falan bu meseleler çözülmüyor. Kadının toplumsal statüsünün erkekle eşitlenmesi için çok ciddi politikaların devreye sokulması gerekiyor, somut adımlar atmak gerekiyor.
Benden önceki konuşmacı söyledi, daha dün 2020 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi açıklandı; 153 ülke arasında Türkiye 130'uncu sırada arkadaşlar.
Şimdi, bu şartlar içerisinde gördüğümüz bir manzara var. Bir de bu koşullar üzerine, Türkiye'yi demokrasiden koparıyorsunuz. Bugün burada bütçe görüşmeleri yapılıyor. Bütçenin reddi gibi bir imkân yok. Türkiye demokrasiden uzaklaşıyor. Ne oluyor Türkiye demokrasiden uzaklaşıyor... Bir örnek vereceğim size. Dünyada çok prestijli iktisatçıların oluşturduğu bir grup var, Dünya Eşitsizlik Veri Tabanı. Burada yapılan araştırma bize bir şey gösteriyor: Avrupa'da en zengin yüzde 10, ulusal gelirin yüzde 37'sini alıyor; Orta Doğu'da en zengin yüzde 10, ulusal gelirin yüzde 61'ini alıyor. Yani ülkeler demokrasiden uzaklaştıkça, tek adam rejimleri hâkim oldukça bu, doğal olarak eşitsizliği daha da katmerlendiriyor. Ama tabii, sizin açmazınızı anlıyorum. Bu kadar eşitsiz, bu kadar adaletsiz bir ülkede demokratik bir yönetim olsa iktidardan gideceğiniz çok açık ortada. O yüzden baskıyla... (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emre.
YUNUS EMRE (Devamla) - Selamlamama izin verir misiniz?
BAŞKAN - Vermiyorum artık, açmayacağımı ifade etmiştim.
Teşekkür ediyorum.