| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 18.12.2019 |
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesiyle düzenlenen mahallî idarelere ilişkin işlemler üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Saygıyla yüce heyeti selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bir yılın daha sonuna geldik. 2019'dan beklentisi olanların büyük bir çoğunluğu bu umutları 2020 yılına ertelemek zorunda kaldılar. 2020 yılına da yine yüz binlerce atanamayan öğretmenle, sağlıkçıyla giriyoruz; aldığı maaşla ay sonunu getiremeyen emeklilerle, asgari ücretin yoksulluk sınırının dahi altında olduğu işçi kardeşlerimizle, hakları teslim edilmeyen EYT'lilerle, 3600 ek göstergesi verilmeyen memurlarımızla, kanuni hakkı olan yüzde 1'lik tarım desteğini alamayan ama mazotu yat sahibinden 2 kat pahalıya alan çiftçi kardeşlerimizle giriyoruz.
2019 Yılı Bütçe Kanunu görüşmelerinde, CHP hatibi Eskişehir Milletvekili Sayın Jale Nur Süllü konuşma yaparken AK PARTİ sıralarından bir vekil arkadaşımız "31 Martta göreceğiz başarıyı, başarısızlığı." diyerek sataşmıştı. Senedin günü ile seçimin günü çabuk gelirmiş, geldi çattı 31 Mart seçimleri ve sadece siz değil tüm dünya gördü başarıyı da başarısızlığı da, üstelik 23 Haziran seçimi de ekmek kadayıfının üzerindeki kaymak gibi oldu.
Değerli milletvekilleri, benden önceki konuşmacıların birçoğu dile getirdi, ben de yineleyeceğim. Bu bütçe, sarayın bütçesidir çünkü bütçe kanun teklifinin 10'uncu maddesiyle mahallî idarelere ilişkin işlemlerde de yetki Cumhurbaşkanına verilmektedir. Ülkede ne kadar yetki varsa saraya bağladınız. Belki bilginiz yoktur, eczaneden aldığımız ilacın fiyatını belirleme yetkisi dahi Cumhurbaşkanında. Allah aşkına, bir kişi bu kadar bir yükü kaldırabilir mi?
2002'de iktidara geldiğinizde "Yerel yönetimleri merkezî yönetim karşısında güçlendireceğiz." demiştiniz "Yetki gasbının önüne geçeceğiz." demiştiniz. Bugünkü uygulamalarınıza bakıldığında ise yerel yönetimlere ilişkin yatırımların izlenmesi, dağılımı, kullandırılması ve denetimine dair usul ve esasları belirlemeyi dahi merkezî yönetimin başı Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Bu durum, merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerinde tahakkümü değil de nedir, yetki gasbı değil de nedir?
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının 31 Mart öncesi uygulamaları ile 31 Mart sonrası uygulamaları da birbiriyle örtüşmemektedir. 31 Mart seçimleri bitti, hemen akabinde, kaybettiğiniz yerlerde mazbataları vermemek için direndiniz, çoğu yerde seçimleri yeniletmek için her türlü siyasi baskıyı yaptınız; bütün bunları kaybedilen yerleri geri alabilmek için yapsanız da aslında, bunları yaparken halk nazarındaki itibarınızı kaybettiniz.
31 Mart tarihine kadar beğendiğiniz Belediye Kanunu, 31 Marttan sonra nedense birden değişmesi gereken yasa hâline dönüştü. Tek adam yetkilerini kabul ederken, belediye başkanlarının yetkileri bir anda çok fazla bulundu ve bu yetkilerin tırpanlanması gerektiğini konuşmaya başladınız.
Bir başka demokrasi ayıbını da milletin çoğunluk oyunu alarak seçilmiş belediye başkanlarını görevden alarak devam ettirmektesiniz. YSK tarafından engel bulunmayarak adaylığı kabul edilmiş ve seçilmiş belediye başkanlarını, haklarında herhangi bir yargı kararı yokken görevden almanın ve yerlerine kayyum atamanın da hiçbir izahı bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, devlet yönetiminde en hassas konulardan biri de adil olmaktır; benden olan-olmayan, öz evlat-üvey evlat ayrımı yapmamaktır.
Türkiye'nin değişik yerlerinde olduğu gibi, Amasya'da da çoğu belediye, 6183 sayılı Yasa çerçevesinde vergi borçlarını gayrimenkullerine karşılık ödedi. Aynı haktan yararlanmak için Merzifon Belediyesi de Maliye Bakanlığına başvuru yaptı ancak aylar geçmesine rağmen, bırakın olumsuz cevap vermeyi, herhangi bir cevap vermeye dahi tenezzül edilmedi. Başvuru Bakanlıkta ama akıbetini bilen yok.
Değerli milletvekilleri, mahallî idarelerin en önemli kuruluşlarından diğeri de köylerdir. Köylerimiz hâlen 1924 tarihli Köy Kanunu'yla yönetilmektedir. Bu kanun neredeyse cumhuriyetle yaşıt olup, değişen ve gelişen çağın gereklerinin gerisinde kalmaktadır. Bu kanunun değişmesi ya da günümüze uyarlanması gerekmektedir. Özellikle köyden kente göçü önleyecek ve kentlere gidenleri tekrar köyüne döndürecek düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır, aksi hâlde çok kısa sürede köylerimiz üretim yerleri olmaktan çıkıp emeklilerin yaşam yerleri hâline dönecektir.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)