GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:18.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin 11'inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına görüşümü arz etmek için söz aldım. Genel Kurula saygılarımı sunuyorum.

Konuya girmeden önce, Doğu Türkistan dramına ben de dikkat çekmek istiyorum. Doğu Türkistan, Uygur Türklüğünün ana vatanıdır. Uygurlar, Göktürk İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra büyük bir devlet kurmuşlardır. Bu devlet yıkıldıktan sonra güneye doğru göçerek bugünkü Tarım Havzası'na, Hotan, Urumçi, Yarkent, Aksu, Balasagun yöresine yerleşmişlerdir. Karahanlılar Devleti, ilk Müslüman Türk devleti kabul edilmektedir. Abdülkerim Satuk Buğra Han'dan başlayarak sonra hanlıklarla devam eden süreç 1950'lere kadar gelip dayanmıştır. Mao'nun Kızıl Ordusu tarafından ezilen Uygurlar, uzun bir esaret dönemine girdiler, bu komünist dönemde totaliter uygulamaları yaşadılar. Buna rağmen kendi topraklarında yüzde 95'e varan yoğunlukları söz konusu idi. Cüce Deng'ten itibaren devlet komünist ama ekonomi kapitalist olarak uygulamaya geçilmişti. İşte, bu dönemde bile Uygurlar yaşamlarını sürdürmeyi başarmışlardır ama topraklarına yoğun bir şekilde Çinli yerleştirilmeye başlandı, Uygurların kesafeti azalmaya başladı. Sonra, 2015'ten itibaren 35 milyona yaklaşan Uygur'a peyderpey tutuklamalar başladı. Temerküz kampları kuruldu. Ölümler, tecavüzler, işkenceler had safhada devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Uygurlar "Boğuluyoruz." diyor, "Boğuluyoruz." Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir; tavrını koymalı ve sonuç almalıdır. Doğu Türkistan'ın son Başbakanı, benim de gençliğimde yakından tanıdığım İsa Yusuf Alptekin Bey'i rahmetle anıyorum; haklı davasının hepimiz takipçisi olmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, bütçeye gelince, 11'inci madde kendi içinde 4 fıkradan ibarettir; bunlar, genellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin stratejik hedef planı, Jandarmanın ve Sahil Güvenliğin ihtiyaç planları doğrultusunda söz konusu silah ve ihtiyaçlar, savunma ve NATO altyapı yatırımları için yapılacak harcamaların Savunma Sanayii İcra Komitesince karşılanacağını amir hükümler içermektedir.

(2)'nci fıkra, Millî Savunma Bakanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Sahil Güvenlik Komutanlığına tahsisli ödenekten belirlenen tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne ait ödenekten belirlenen tutarları; Türkiye Hudut Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünden, Orman Genel Müdürlüğünden, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından, TÜBİTAK'tan, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünden belirlenen tutarları Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na yatırmaya ilgili bakanları yetkilendiren hüküm içermektedir.

(3)'üncü ve (4)'üncü fıkralar ise ödenek devri ve ödenek kaydıyla ilgili işlemleri, Cumhurbaşkanına yetki vermek suretiyle düzenlemiştir ancak özel bütçeli idareye ait yetkiler de ilgili kurumun amirine aittir.

Değerli arkadaşlar, malumlarınız olduğu üzere, söz konusu kanunun amacı, modern savunma sanayisinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu kanunla kurulan SSDF yani Savunma Sanayii Destekleme Fonu, otuz yıldır bu amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini yürütmektedir. Böylece ülkenin savunma sanayisinin geliştirilmesinde de bu Fon önemli rol oynamıştır. Bugün sıklıkla ve gururla AKP'nin bahsettiği millî silah araç ve gereçlerinin üretilmesi bu Fon sayesinde mümkün olmuştur ancak bugün geldiğimiz noktada Türkiye'ye yönelik tehditlerin zirveye ulaştığı, Türkiye'nin savunma hattını Kafkasya'dan Katar'a, Kıbrıs'tan Mısır ve Libya'ya, Balkanlardan Kırım'a kadar genişlettiği şartlarda Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nun kaynaklarının yetersiz kalmasına dikkatinizi çekiyorum. Bu sebeple pek çok projenin geciktirilmesi, yürütülen projelere ilişkin ise ödemelerin üretici kuruluşları son derece zor duruma sokacak şekilde tehir edilmesi, iktidarın halka anlattıklarının tamamen bir fiyasko olduğunu ifşa eder mahiyettedir. Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynaklarının yeterli olması ve projelerin kaynak tahsisindeki yetersizlikler sebebiyle geciktirilmemesi millî güvenliğimizin tesisi açısından büyük önem arz etmektedir.

Ancak 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 11'inci maddesi (3)'üncü fıkrasında yer alan Fon'dan hazineye, yine Fon'dan bütçeye olan hükümler -(4)'üncü fıkrasında yer alan- ciddi ve özellikle izaha muhtaç hükümler olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de beka sorunu olduğunu, güvenlik tehdidi bulunduğunu sürekli vurgulayan bu iktidar niçin böyle yapıyor; gerçekten anlaşılması güç. Beka sorununun dile getirildiği bir ortamda Fon gelirlerinin genel bütçeye gelir olarak transfer edilmesi doğal olarak yanlıştır ancak bugün geldiğimiz noktada bütçe sıkıntıları gerekçesiyle Fon gelirlerinin bütçeye aktarılması yine yanlıştır. Benzer şekilde Fon'a aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımların ilgili genel bütçeli idareye aktarılması da yanlıştır, bu da kabul edilemez çünkü söz konusu projeler yıllara sâri olarak gerçekleştirilmekte ve yıl sonu itibarıyla kullanılmayan tutarın bir sonraki yıla aktarılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Yıl içinde projenin bitmesi hâlinde dahi kalan tutarın iade edilmesi yerine Fon'da tutulması yani Fon hesabına irat kaydedilmesi daha mantıklı geliyor. Bugün geldiğimiz noktada, Savunma Sanayii Başkanlığının projeler kapsamındaki ödemelerini gerçekleştiremeyecek noktaya geldiği dikkate alınarak günü kurtarmaya yönelik bir anlayışla Fon gelirlerini bütçeye aktaran yaklaşımına son verilmelidir. Böylece, başta Doğu Akdeniz ve Kuzey Suriye olmak üzere, yakın bölgemizde Türk millî politikalarını destekleyecek ve çıkarlarını koruyacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerimizin modern silah araç ve gereçleriyle teçhiz edilebilmesi için Fon'a ilave kaynak sağlayacak alternatif tedbirlerin süratle uygulamaya konulması millî güvenliğimiz açısından önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlar, devlet yönetimi oldukça zafiyet içerisindedir. AKP iktidarı bunun müsebbibidir. Bütçe kavramının içi boşaltılmıştır. Devlette modern yönetim tekniklerinin terk edildiğini, bütçeninse tek adamın hesap cüzdanı hâline dönüştüğünü görüyoruz. Hiçbir şey tutarlı değildir artık. Virane olmuş ülkenin üretebileceği bir sağlam değer de maalesef kalmamıştır, kalmışsa bile yozlaşmıştır. Ne millî savunmadan ne ulusal güvenlikten ne de dış politikadan bahsedebiliriz. Bugün tıpkı beş yüz yıl önce İbni Haldun'un bedevi-hadari ikileminin günümüzdeki tezahürü olan bir medeniyet işgaliyle karşı karşıya olduğumuz açıktır. Ama on yedi yılda hâlâ devlet nedir, cumhuriyet nedir; Türk milleti kimdir ve hasımları kimlerdir, dostları kimlerdir, Atatürk'ün öneminin anlamı nedir; bu sorularımızı cevaplayamayan bir ekibin Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetmeye hakkının olmaması gerekir. "Millet oy veriyor." diyorlar. Millet bunlara yetki verirken iyi icraatlar yapması için oy vermiştir, yıkım projeleri için oy vermemiştir.

Diğer taraftan, ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerine ve güvenlik güçlerine yönelik operasyonlar zihnimizden asla çıkmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, İbni Haldun'un "Bedevi tezi"nin bugünkü görünümü; biz bunları biliyor ve tanıyoruz. Suriye'de düştüğümüz çukur bu iktidarın eseridir. 2011 yılından itibaren kışkırtılan terör nedeniyle Suriye çözümsüzlüğe savrulmuştur, bundan çıkış yolları iktidar tarafından izah edilmelidir.

Dolayısıyla sosyal politika içeren bir bütçe yapılması gerekirdi; bu yapılmamış. Dar gelirliler ve yoksullar ezilmektedir; enflasyon, devalüasyon ve daralmayla iç içeyiz.

Aslında bütçeden başka denetimsiz bütçe dışı kaynaklar da var. Varlık Fonu damadın elindedir, bankalar keyfî yönetilmektedir, Merkez Bankası özel kaynakları tüketilmiştir ve dolasıyla bu bütçe, bir israf bütçesi olarak karşımıza çıkıyor.

Sözlerime son verirken demokrasiye dönme konusundaki umudumuzu yineliyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)