| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 19.12.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde Doğu Akdeniz'de ülkemiz açısından çok ciddi gelişmeler yaşanmaktadır. İktidar bir doğruyu çok gecikmeli olarak yapmıştır. Gecikmeleri ve vahim hataları kısmen telafi edebilecek şekilde Libya'yla Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakat Muhtırası'nı imzalamıştır. Bazı aksaklıklarına rağmen bu mutabakat muhtırasını İYİ PARTİ olarak destekledik ve arkasında duruyoruz. İktidar bir de büyük bir yanlışın içine girmiştir. Libya'yla yeni bir Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırası imzalamıştır. Bunun taşıdığı önemli riskleri Dışişleri Komisyonu başta olmak üzere farklı zeminlerde ve bu kürsüden çok açıkça dile getirdik. Libya'yla imzalanan Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırası'na ilişkin endişelerimizi muhtıraya ilişkin kanun teklifi Genel Kurul gündemine geldiğinde daha ayrıntılı tarzda işleyeceğiz.
İktidar Doğu Akdeniz'den bölge ülkeleriyle ilişkilerimize, Suriye'den AB'yle münasebetlerimize, uluslararası kuruluşlardaki tutumumuzdan transatlantik bağlarımıza kadar çok ciddi yalpalamalar ve hatalar yapmıştır, savrulmuştur.
Bugün özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Avrupa Birliğine üyeliğinin ardından yapılan önemli bir hataya değinmek istiyorum. Bunu da AB Başkanlığı bütçesi görüşmeleri sırasında yaptığım konuşmanın bir devamı olarak addediyorum. Biz AB'yle ilişkilerin geliştirilmesine karşı değiliz, tam aksine. Ama AB'yle münasebetlerimizde iktidar en az AB'nin yaptığı kadar hata ve samimiyetsizlik içine girmiştir ve bu hataların bir kısmı da Kıbrıs'la bağlantılıdır.
Bu meyanda AB'nin Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'na karşı tavrını da kuvvetle kınadığımı belirtiyorum. Bu tavır hem çelişkili hem de yanlıştır. Ama maalesef GKRY'nin AB'ye üyeliğinin ardından zamanın Bakanlar Kurulu kararlarıyla verilen ödünler AB'nin Kıbrıs sorununa daha fazla metalder edilmesine neden olmuştur.
Bilindiği üzere Türkiye ile AB arasında bir gümrük birliği rejimi vardır. Mayıs 2014 tarihinde 17 ülkenin AB'ye üye olmasıyla birlikte gümrük birliğinin yeni katılan ülkelere de teşmil edilmesine yönelik olarak imzalanan ek protokolün hayata geçirilmesi için Hükûmet Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dışındaki 9 ülkeyi kapsayan ve Kıbrıslı Rumları bu uygulamanın dışında bırakan bir Bakanlar Kurulu kararı yayınlamıştır. Bunda sorun yok. Ama daha sonra Rumların Avrupa Birliği nezdinde yaptığı baskılara boyun eğen iktidar 2004 yılının Ekim ayında Resmî Gazete'de yayınlanan 7895 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nı almıştır. Bu kararın başlığı "Türkiye İle Avrupa Topluluğu Arasında Oluşturulan Gümrük Birliğinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar"dır. Bu karar metninde Avrupa topluluğuna üye ülkeler listesinde GKRY 25'inci sırada "Kıbrıs" adıyla gümrük birliği kararına dâhil edilmiştir, bunun altını çiziyorum. Bilahare, gümrük birliğinin uygulanmasına ilişkin idari düzenlemeler 2006 tarihli ve 10895 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla daha da ayrıntılandırılmıştır. Böylece limanlarımızın GKRY'nin gemi ve uçaklarına açılmasına hukuki zemin yaratılmış ve Türk kamuoyu dâhil tüm taraflar yanılgıya sevk edilmiştir. Söz konusu Bakanlar Kurulu kararlarında Rumların önünü açan bazı kelime oyunlarıyla ödün verilmiş, bu ödün de kamuoyundan gizlenmeye çalışılmıştır. GKRY'nin Kıbrıs Adası'nın tek ve meşru temsilcisi olarak tanınması sonucunu ima eden böyle kararlar alınmıştır ama bu defa kararın Türkiye tarafından uygulanmaması nedeniyle 8 müzakere faslı AB Konseyi tarafından askıya alınmıştır. GKRY de tek taraflı olarak Aralık 2006 tarihinde 6 faslın daha müzakereye açılmasını veto edeceğini beyan etmiştir. Böylece 14 müzakere faslımız gümrük birliğinin gereği olan malların serbest dolaşımını engellediğimiz iddiasıyla, liman ve havalimanlarımızı GKRY'ye açmamamız nedeniyle bloke edilmekte ve hiçbir faslımız kapanmamaktadır. Bugün AB'yle ilişkilerimizde GKRY'nin müzakere sürecimizde yarattığı engellerin siyasi veballerinden biri de yukarıda bahsettiğim nedenlerle AKP iktidarının yanlış politikalarının, yanlış okumalarının ve verdiği kozların bir sonucudur. GKRY'nin gemi ve uçaklarına limanlarımızın açılmaması elbette doğrudur. KKTC'nin ve Kıbrıs Türklerinin meşru, haklı çıkarlarını korumak asli bir görevimizdir. Ancak, AK PARTİ iktidarı tarafından alınan Bakanlar Kurulu kararları yanlıştır ve bu hâlleriyle süreçlerin tıkanmasına neden olmuştur. GKRY'nin Kıbrıs Adası'nın yegâne temsilcisi olarak tanınması sonucunu yaratabilen ve kırmızı çizgimizin aşındırılmasına neden olan bu Bakanlar Kurulu kararları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne uygulanan izolasyonlar kaldırılmadan hangi gerekçelere istinaden alınmıştır? İktidarın bunu kamuoyuna açıklaması gerekir.
Değerli arkadaşlar, uluslararası ilişkilerimizde uzun süredir millî menfaatlerimize aykırı, hayalperest ve birtakım ideolojik heveslere hizmet eden bir anlayış egemendir. Niye dış ilişkilerimizde hatalar yapıyoruz? Zira iktidarın bir dış politikası yoktur. Uluslararası ilişkilerimiz savrulmaktadır, millî menfaatlerimiz açısından akıl ve sağduyudan, geleneksel dış politika değerlerimizden uzaklaşılmıştır. Bu, iktidarın benimsemiş olduğu yanlış zihniyetten kaynaklanmaktadır. İhvan odaklı yaklaşımlar rotamızı bozmakta, ulusal çıkarlarımızı zedelemekte, itibarımızı aşındırmaktadır. Rövanşist anlayışlar, bazı değerlerin evrensel niteliğine karşı sürdürülen "Benim medeniyetim, senin medeniyetin." kavgaları, İhvancı enternasyonalizm eğilimleri, Türkiye'yi hiçbir şekilde güvenilmemesi gereken totaliter ülkeler coğrafyasına doğru, her açıdan içi boş Avrasya hayallerine sürüklemektedir. Aslında ekonomik çıkarlarımız da bundan zarar görmektedir.
Avrupa Birliği, hâlâ egemen, mütehakkim güç veya öyle olmaya çalışan ülkelere karşı en sağlam partnerdir. Bugün Avrupa'da görülen popülist, İslamofobik, Türkofobik eğilimler ilişkileri kültüralist paradigmalara hapsetmemelidir.
Evet, Türkiye-AB ilişkilerini olumluya çevirmek için AB çevrelerine de çok büyük sorumluluk düşmektedir. Avrupa popülist ve sığ korku siyasetini aşabilmelidir. Mamafih, belli bir süre sonra bunu aşabilmesi ihtimali hâlâ mevcuttur. 2019 Mayısında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri, daha sonra ulusal düzeyde gerçekleşen bazı seçimler bu yöndeki olumlu işaretlerdir. İstese Türkiye kendi menfaatlerine de uygun olarak Avrupa Birliğinin normalleşmesine katkıda bulunabilir. Türkiye'nin AB'ye üyelik hedefine stratejik çıkarlar, ülkemizin konumu ve tarihsel istidadı perspektifinden yaklaşmak gerekmektedir.
Avrupa Birliğinin kendi bünyesinde yaşadığı sorunları hafiflettikten sonra ilişkilerde yeniden olumlu bir ivme yakalanması mümkün olabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım, buyurun.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu arada yapmamız gereken, tam üyelik müzakereleri ilerlemese de demokrasiyi yeniden inşa etmek, reformlara ve mevzuat uyumuna her alanda daha ileri ve hızlı bir küresel rekabet gücü anlayışıyla geri dönmektir.
Avrupa'yı bir basit al-ver, transaksiyonel ilişki alanı ve iç siyaset malzemesi olarak görmekten ziyade AB'yle ilişkilerde sahici ve samimi bir irade ortaya koyabilmeliyiz. Kaldı ki ülkemizin AB standartlarına ulaşması AB'ye üyeliğimiz kadar önemlidir. Bunu gerçekleştirebildiğimiz takdirde, Türkiye aynı zamanda evrensel değerleri benimsemiş demokratik bir hukuk devleti olarak hem Avrupa'da hem de İslam dünyasında bir model, dünyanın en çalkantılı bölgelerinde bir istikrar unsuru olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Tamam, bağlıyorum, otuz saniye...
BAŞKAN - Kusura bakmayın Sayın Sezgin.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Selamlamayacak mıyım?
BAŞKAN - Ben bir dakika verdim, lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)