| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Tümü münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 20.12.2019 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri ve ekranları başında bizi izleyen muhterem vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Müzakereleri 24 Ekimde Plan ve Bütçe Komisyonunda başlayan ve elli sekiz günden bu yana devam eden 2020 yılı bütçesinin milletimizin huzuruna, refahına, Türkiye'nin lider ülke olma hedefinin gerçekleşmesine katkı sağlamasını temenni ediyorum.
Konuşmamın başında, bugün 146'ncı doğum günü olan İstiklal Marşı'mızın yazarı millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u, ayrıca cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, tüm kurucu kahramanlarımızı, Türk'ün gücünü ve adaletini dünyaya göstermiş muhterem ecdadımızı ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Şu an vatan nöbetinde olan, terörle mücadele eden tüm kahraman güvenlik güçlerimizi Milliyetçi Hareket Partisi adına selamlıyor, Cenab-ı Hak'tan yâr ve yardımcıları olmasını niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa'nın 161'inci maddesinde, kamu idarelerinin harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağı belirtilerek, gelir ve gider unsurları vatandaşlarımız için kanun yoluyla güvence altına alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütçe kanunuyla yürütmeye gelir toplama ve harcama yapma izni verirken bunları yapacak olan kurumları belirlemekte, aynı zamanda da Anayasa'nın 160'ıncı maddesi uyarınca kamu idarelerinin gelir ve giderlerini Sayıştay aracılığıyla denetlemekte ve kesin hükme bağlamaktadır. Ekonomik ve sosyal politikaların temel amacı toplumsal refahı yükseltmektir. Bunu mümkün kılmak için ise kaynakların artırılması kadar, mevcut kaynakların bütçe yoluyla adil bir şekilde dağıtılması da önem arz etmektedir. O sebeple, bütçe, hem ülke yönetiminde hem de millet hayatında önemli bir yer işgal etmektedir. Zira, yetimin, işsizin, öğrencinin, işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, esnafın, sanayicinin, kısacası her bir vatandaşımızın bütçede hakkı ve payı vardır. Bu nedenle, temsilcisi olduğumuz aziz Türk milleti adına beklentimiz, kaynak tahsisinden uygulanmasına kadar bütçenin her aşamasında, yürütmenin, bu gerçek doğrultusunda hareket etmesidir.
Değerli milletvekilleri, bütçe teklifinin 2020-2022 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program'da çerçevesi çizilen hedeflerle uyumlu olduğu görülmektedir. Bütçe gelir ve gider tahminleri yapılırken 2020 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 5 büyüyeceği, TÜFE'nin yüzde 8,5 olacağı, ihracatın 190 milyar dolar, ithalatın ise 231 milyar dolar düzeyinde gerçekleşeceğine ilişkin Orta Vadeli Program hedefleri esas alınmıştır. 2020 yılında merkezî yönetim bütçe gelirinin 956,6 milyar lira, harcamaların ise 1 trilyon 95,5 milyar lira olması hedeflenmiştir. Söz konusu gelir tahmini ve öngörülen harcama büyüklüğü sonucunda, bütçe açığının 2019 yılındaki 125 milyar lira seviyesinden 138,9 milyar liraya çıkması, gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 2,9 olması öngörülmüştür. 2019 yılında millî gelire oranla yüzde 3,2 olması beklenen kamu kesimi borçlanma gereğinin 2020 yılında yüzde 3'e gerilemesi ve program dönemi sonunda yüzde 2,6'ya düşmesi beklenmektedir. Bu şekilde, mali disiplinden taviz vermeden orta vadede sürdürebilir büyüme hedefinin gerçekleşmesi öngörülmektedir. Vergi gelirlerinin yüzde 17,5 oranında artarak 784,6 milyar liraya çıkması, vergi gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 16,1 olması beklenmektedir.
Anayasa'mıza göre vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması ve kayıt dışılığın önlenmesi vergi adaletinin temeli prensibi olsa da vergi sisteminin bu hususta çözülmesi gereken önemli sorunları hâlen devam etmektedir. Vergiye ilişkin düzenlemelerde kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin yanı sıra, verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal yönü mutlaka birlikte değerlendirilmelidir. İnanıyoruz ki, basit, açık, düşük oranlı ve adil uygulamalarla vergi gelirlerini artırmak mümkün olabilecek, herkesin mali gücüne göre vergi ödediği adaletli bir vergi sistemi beklentisi de gerçekleşmiş olacaktır.
Kayıt dışılıkla mücadele için kamu kuruluşlarının, özel sektörün ve meslek teşekküllerinin içinde olacağı toplumsal bir seferberlik başlatılmalıdır. Yasa dışı gelirler ve kara para faaliyetleriyle mücadele edilmesi için kurumlar arası iş birliği ve koordinasyon güçlendirilmelidir.
Kalkınma hedeflerine ulaşabilmek için Türkiye'nin yatırıma daha fazla kaynak ayırma mecburiyeti vardır. Yüksek oranlı yatırımların yapılabilmesi içinse, başta kamu olmak üzere, tasarruf oranlarının artırılması gerekmektedir. Bilindiği gibi, kamu tasarrufları bütçe disiplininde de önemli bir yer tutmaktadır. Bununla birlikte tasarrufların kompozisyonu da önem taşımakta, yatırımlar yerine tüketim ağırlıklı bir kamu tasarrufu arzu edilmektedir.
Görüştüğümüz bütçede 56,6 milyar lirası sermaye giderleri olmak üzere, toplam yatırım harcamaları için 64,9 milyar lira ödenek ayrılmıştır. Buna göre yatırım ödeneklerinin bütçe içindeki payı yüzde 5,9'a, gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise yüzde 1,3'e gerilemiştir. Beklentimiz, ekonomide sağlanacak iyileşme ve kaynaklardaki artışla birlikte, yatırımlar için ayrılacak payın da artırılmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, küresel güçlerin rekabet ve çatışma alanı hâline gelen Avrasya'nın orta yerinde, stratejik bir kavşakta bulunmaktadır. Bir yandan AB ve ABD, diğer yandan Rusya ve Çin olmak üzere, küresel seviyede nüfuz sahibi olan ya da olma arzusu taşıyan ülkeler, çıkarlarını korumak adına, dünyanın birçok yerinde tüm insanlığı sarsacak çapta sorunlara yol açmaktadır. Kimi zaman ticari hırslar, kimi zaman da siyasi ihtiraslar yüzünden dünya her geçen gün yeni krizlere maruz kalmaktadır. Jeopolitik gerginliklerin yanı sıra uluslararası ekonomik ve ticari iş birliğinin geleceğine yönelik belirsizliklerdeki artış, yatırımcı güvenliğini ve küresel ticari gelişmeleri olumsuz etkilemiştir. Nitekim, 2018 yılında başlayan iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın ardından, ticaret savaşlarıyla birlikte küresel ticaret hacmi de yavaşlamıştır.
Diğer taraftan, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan bazı gelişmeler, evrensel düzeyde kabul gören değer ve kavramların bir araç olmaktan öte anlamını yitirdiğini; iyi ve kötünün, doğru ile yanlışın birbirine karıştığını göstermektedir. Demokrasi adına yapılan işgal girişimleri, eli kanlı terör örgütlerinin desteklenmesi, zulümlere ve insanlık dramlarına sessiz kalınması bunlardan sadece bazılarıdır.
Diğer yandan, göz kamaştıran zenginliklerin yanında, açlıktan, susuzluktan ve göç yolunda ölen çocukların acısı, dünya kamuoyunda, özellikle de gelişmiş ülkelerin vicdanlarında yeterince karşılık bulmamaktadır. Bilhassa İslam coğrafyasında yaşanan iç çatışmalar ve vekâlet savaşlarından kaynaklı dramların sonu gelmemektedir. Uluslararası kuruluşların ve gelişmiş ülkelerin kör ve sağır kaldığı bu trajediler karşısında Türkiye, yürüttüğü insani diplomasiyle insanlığın refahı için çaba sarf etmekte ve katkı vermektedir. Nitekim, Türkiye'nin insani yardımlarda dünyada ilk sırada yer alması ve 2018 verileriyle Birleşmiş Milletlerin çok yüksek insani gelişme kategorisine girmeyi başarması bir tesadüf değildir.
Bununla birlikte, kapsamlı protestolar ve sokak eylemlerinin bir yenisine, dünyanın farklı yerlerinde, her gün şahit olunmaktadır. Küresel istikrarsızlık günden güne derinleşmekte, ekonomik ve sosyal sorunlara, kitlesel infiallere yol açmakta, toplumsal protestolara ilişkin dinamiklerin altında siyasi hesaplar ve dış etkiler olduğu gözden kaçmamaktadır. Bu gelişmelerin çoğu, Türkiye'nin jeopolitik etki alanında egemenlik haklarımızı tehdit eder şekilde cereyan etmekte ve ülkemizi yakından ilgilendirmektedir. Uluslararası sistemdeki bu çalkantılı gidişat, hiç kuşku yok ki, Türkiye'ye, güçlü bir devlet ve bölgesinde lider ülke olma sorumluluğunu yüklemektedir.
Küresel ölçekte bunlar yaşanırken ülkemizde de önemli gelişmeler olmuştur. Bunların başında, şüphesiz, Türkiye'nin, 15 Temmuz 2016'da tarihinin en büyük ihanetlerinden biriyle karşılaşması, işgal edilmek ve demokrasisine darbe yapılmak istenmesi gelmektedir. Ardından, FETÖ terörüyle eş zamanlı olarak PKK/YPG, DEAŞ terör örgütleri eylemlerini artırmış, Suriye'de baş gösteren iç çatışmalar ve istikrarsızlık sebebiyle kitlesel göçle karşı karşıya kalınmış ve 4 milyona yakın Suriyeli ülkemize gelmiştir.
Türkiye'ye, Ağustos 2018'de, adı konulmamış bir ekonomik savaş açılmış, kur ve faiz üzerinden siyasi operasyon yapılmak istenmiştir. Ekonomi üzerinden ülkenin istikrarsızlaştırılması çabası, kuşkusuz ki beka meselesinin önemli bir boyutudur. Millî beka söz konusu olduğunda, ülkemizin ekonomik gücü, kaynak ve imkânları da elbette yakın mercek altında tutulmalıdır. Ülkemizin birtakım ekonomik sorunlar yaşadığına şüphe yoktur. Ekonominin bazı alanlarında yapısal reformlar yapılmasına ihtiyaç duyulduğu da aşikârdır. Nitekim, Hükûmet, zamanında attığı adımlarla önce ekonomik saldırıları durdurmuş, ardından da oluşan tahribatın onarılmasına yönelik programı ortaya koymuştur. Bununla birlikte, ekonomideki en küçük olumsuzlukları yeni bir kriz sinyali olarak yorumlamak, zaten güç durumda kalan toplumsal kesimleri siyasi çarpışmaların motoru ve muharrik kuvveti hâline getirmeye çalışmak, ülkemizin ekonomisine de, millî birliğine de hizmet etmeyecektir. İyi niyetle yol gösteren, çözüm üreten ve öneren görüş sahipleri, elbette, ülkenin millî birliğine katkı yapmaktadır. Ancak ajitasyondan beslenen ve âdeta ülkenin batması için davulla, zurnayla kehanet savuran odakların angaje oldukları yabancı mahfillere karşı da daima hazırlıklı ve uyanık olunması gerekmektedir. Zira, bölgemizde yaşanan kaos ve kargaşayla beraber Türkiye'ye yönelik tehditlerin de ardı arkası kesilmemiştir.
Bununla birlikte, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesinin ardından sisteme uyum düzenlemeleri gerçekleştirilmiş, kurumlar yeniden yapılandırılmış, demokratik süreç içerisinde yeni yönetim sistemi sorunsuz olarak devreye girmiştir. Cumhurbaşkanı, milletvekili ve mahallî idareler genel seçimlerinde vatandaşlarımız demokratik tercihlerini ortaya koymuştur.
Türkiye; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Pençe ve Barış Pınarı Harekâtlarını gerçekleştirerek bölgesinde oluşturulmak istenen terör koridoruna izin vermemiştir. Güvenli bölge görüşmeleri kapsamında ABD ve Rusya'yla imzalanan mutabakatlar, Türkiye'nin tezlerinin kabul edildiği önemli bir başarı olmuştur. Başta FETÖ ve PKK'ya yönelik olmak üzere, terörle mücadeleye etkili biçimde aralıksız devam edilmektedir. Türkiye, bu süreçte aynı zamanda dünyanın en büyük projelerine de imza atma başarısını göstermiştir. İçeride ve dışarıda yaşanan bu gelişmeler, Türkiye'nin âdeta yedi düvelle mücadele ettiği bir dönemi ifade etmektedir. Bir yandan terör örgütleri, bir yandan ekonomi üzerinden girişilen saldırılar, Türkiye'nin de askerî, siyasi ve ekonomik olarak teyakkuz hâlinde olmasını gerekli kılmıştır. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2020 Yılı Bütçe Teklifi'ni değerlendirirken temel ilkemiz; öngörülen ekonomik, mali ve sosyal politikalarla birlikte, Türkiye'nin maruz kaldığı beka düzeyinde ekonomik saldırılar ile bölgesel ve küresel gelişmelerin ülkemize yüklediği ağır sorumluluğun da göz önünde bulundurulması olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bütçe kaynaklarının ne yönde ve hangi amaçlara yönelik olarak kullanıldığı, bütçelerin hedefini göstermesi bakımından önemlidir. Yıllar itibarıyla bütçeden ayrılan paylara bakıldığında, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, ekonomik destek ve teşviklerin oranının istikrarlı bir artış içinde olduğu görülmektedir.
2020 yılı bütçesinde de ekonomik sınıflandırmaya göre, giderlerin yüzde 24,1'ini personel giderleri, yüzde 43,2'sini ise cari transferler oluşturmaktadır. Cari transferlerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 9,6; personel giderlerininki ise yüzde 5,8'dir. Eğitime ayrılan pay yüzde 16,1; gayrisafi hasılaya oranı yüzde 3,6'dır. Sağlığa ayrılan pay yüzde 17,7; gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,9'dur. Sosyal harcamalara ayrılan pay ise 2003 yılındaki yüzde 1,6'lık seviyesinden yüzde 6,3'e yükselmiştir.
Türkiye, bütçeden, eğitim başta olmak üzere, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal destek ödemelerine, çiftçi, esnaf ve sanayici teşviklerine giderek daha çok pay ayırmıştır. Bu veriler ışığında, Türkiye'nin kaynak tahsisinde yoksullukla mücadele ve sosyal adalet ilkesini öncelediği ve üretimi desteklediği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, sorunlarımız bitmemiş olsa da izlenen politikalarla ekonomide önemli başarılar da elde edilmiştir. Nitekim, güncel makroekonomik göstergeler buna işaret etmektedir. Ağustos 2018'den itibaren yerinde ve zamanında alınan kararlarla, Türkiye'de ekonominin önemli bir kırılma yaşamadan toparlanması sağlanmıştır.
2019 yılı Ekim ayı itibarıyla yüzde 8,55'e gerileyen Tüketici Fiyat Endeksi, kasım ayında yüzde 10,56 olarak gerçekleşmiştir. 2019 yılının üçüncü çeyreğinde ekonomimiz, finansal şartlardaki belirginleşen iyileşme ve enflasyondaki düşüşle birlikte yüzde 0,9 oranında büyüyerek üç çeyrek sonra yeniden pozitif yönlü ivme yakalamıştır.
Sanayi üretimi, eylülde aylık bazda yüzde 3,2; ekimde yüzde 3,8; yıllık bazda ise yüzde 3,4 artmıştır. Aynı zamanda, imalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı kasım ayında bir önceki aya göre 0,8 puan artarak yüzde 77,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. Ekonomik Güven Endeksi kasım ayında 91,3'e yükselmiştir. Cari işlemler fazlası ekim ayında 1 milyar 549 milyon dolar olmuş, on iki aylık dönemde 4 milyar 336 milyon dolara yükselmiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüksek düzeylere ulaşmıştır. Bununla birlikte, dönemsel farklılık gösterse de işsizlik oranı henüz beklenen seviyelere düşmemiştir. 2019 Eylül ayı itibarıyla işsizlik oranı yüzde 13,8 olmuştur. Üçüncü çeyrekte üretimde görülen pozitif yönlü eğilime bağlı olarak işsizlik oranı bir önceki aya göre az da olsa azalmış, genç işsizlik de yüzde 1,3 oranında gerilemiştir. Ancak hâlâ yüksek düzeyde seyreden işsizliğin, ekonomide sağlanacak büyümeyle birlikte uygulanacak istihdam teşvik politikalarıyla azaltılması mümkün olabilecektir.
Değerli milletvekilleri, bu veriler de göstermektedir ki ekonomideki toparlanmayla birlikte üretim çarkları dönmeye başlamış, bu süreçte mali disiplin de göz ardı edilmemiş ve ekonomiye olan güven giderek artmıştır. Uluslararası ekonomik kuruluşlar, küresel büyüme beklentisini negatif yönde revize ederken Türkiye'ye yönelik büyüme ve diğer makroekonomik tahminlerini olumlu yönde revize etmiştir. Bununla birlikte, Türkiye ekonomisinde yaşanan dönemsel sıkıntılar en çok dar gelirli vatandaşlarımızı etkilemiş, onların hayat şartlarını zora sokmuştur. Başta işçi, çiftçi, memur, emekli, esnaf gibi dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin durumlarının giderek iyileştirilmesini ve daha fazla refah beklentisinin karşılanmasını mümkün kılacak önlemlerin ve desteklerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, ekonomide sağlanacak iyileşmeye de paralel olarak, önümüzdeki dönemde, kamu çalışanlarımızın 3600 ek gösterge talebinin karşılanması, emeklilerimizin gelir düzeyinin yükseltilmesi; çiftçi, esnaf ve sanayicimizin girdi maliyetlerinin düşürülerek üretimin teşvik edilmesi, eş zamanlı olarak da sağlıklı bir yatırım, üretim, istihdam ve ihracat zincirinin oluşturulması için sürdürülebilir yapısal önlemlerin devreye konulması zorunlu bulunmaktadır.
Ülkemizin uluslararası ilişkilerde söz ve itibar sahibi, kudretli bir devlet konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların hazırlanması partimizin stratejik hedefidir. Türkiye, iddialarını sürdürmek, çevresinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerde söz sahibi olmak için kendi jeopolitik hafızasında küresel oyunları boza boza kararlı bir şekilde yoluna devam etmek durumundadır. Bunun için Türkiye'nin başkalarının ortaya koyduğu bölgesel ve küresel projelerin uygulayıcısı değil, millî menfaatlerine uygun kararların senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu olması gerekmektedir. Nitekim, Türkiye, bugün, bölgesel ve küresel gelişmelerin önemli bir aktörü durumuna gelmiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle daha etkin kararlar alarak caydırıcılığını artırmış, devasa sorunlarla baş etme ve küresel meydan okumalara karşı koyma kabiliyetini güçlendirmiştir. Bunun yanında, devlet kurumlarını ahtapot gibi saran FETÖ'nün büyük ölçüde temizlenmesi terörle mücadele başta olmak üzere, kamu politikalarının millî çıkarlar doğrultusunda tanzim ve icrasının da önünü açmıştır. Devletin FETÖ'den tüm unsurlarıyla arındırılması ve Türk yargısı önünde hesap vermesinin sağlanması süreci hukuk içinde devam etmektedir. Bununla birlikte siyaset kurumunun da bu illetten temizlenmesi şarttır ve ancak bu hâlde mücadelenin kamuoyu vicdanında tam olarak karşılık bulması sağlanabilecek ve mücadeleye güvenin artması da mümkün olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milliyetçiliği ve demokrasiyi ikiz kardeş olarak görüyor, milliyetçiliğimizin manevi temelini "yaşa ve yaşat" ilkesine dayandırıyoruz. O sebeple, kalkınma süreçlerinde ne tok ve esir ne de aç ve hür insanların olduğu bir düzeni değil; hür fert, mutlu millet ve güçlü devlet ilkesini esas alan, ekonomik büyümeye, sosyal gelişmeye ve millî bütünleşmeye dayalı bir kalkınmayı esas alıyoruz. Gayretimiz ve beklentimiz, insanlarımızın mutlu, huzurlu ve gelecekten daha umutlu olduğu; devleti, ülkesi ve milletiyle bir ve bütün olarak daha güçlü bir Türkiye'nin birlikte inşasıdır. Ülkemizin neresinde yaşarsa yaşasın, yüksek standartlı kamu hizmetlerinin her vatandaşımız bakımından erişilebilir olmasını eşitlik ve hakkaniyetin gereği olarak görüyoruz.
Seçim beyannamemizde, ekonomi politikasının merkezine insanı koyan, eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla toplumsal refahın ve huzurun artırılmasını öngörmekteyiz. Kaynak dağılımında adalet ve etkinliğin, kamu hizmeti üretiminde ise verimliliğin sağlanmasını; hukuk normlarında, vergilemede ve bürokratik işlemlerde her bakımdan öngörülebilir, istikrarlı ve güvenilir bir ortam oluşturulmasını; yerli ve yabancı yatırımcı için, bütünüyle kurumsal hâle gelmiş bir yatırım ortamının teşekkül ettirilmesini gerekli görüyoruz. Bu doğrultuda, yedi temel alanda, reform niteliğinde yapısal tedbirlerin kısa vadeli acil önlemlerle birlikte devreye alınmasını ekonomide kalıcı istikrar sağlanması bakımından önemli görüyoruz. Bunlar; üretimin artırılması ve ithalat bağımlılığının azaltılması, yurt içi tasarrufların ve yatırımların artırılması, verginin, harcamanın, gelirin adil bölüşümü ve yoksullukla mücadele, tarım ve hayvancılık, iş gücü piyasası ve çalışma hayatına ilişkin reformlardır.
Ayrıca, herkesin üretime katılmasını ve ürettiği değerden katkısı ölçüsünde adil pay almasını sağlamayı, ihtiyaç sahiplerinin sosyal devlet ilkesinin gereği olarak devlet tarafından desteklenmesini öngörüyoruz. Ülkemizin kendi imkân ve şartları ile doğal ve beşerî kaynaklarını dikkate alan bir üretim ekonomisini hayata geçirmesini; bu şekilde, dünyada Türk markalı ürünlerin artırılmasını istiyoruz. Bilime, bilimsel düşünceye, yenilikçiliğe ve teknoloji kullanımına dayanan üretim yöntemlerinin rekabetçi düzeye çıkarılmasını gerekli görüyoruz.
Kadının konumunun ve aile kurumunun güçlendirilmesini, kadınların kalkınma sürecinde ve karar alma mekanizmalarında daha fazla rol almasını -kimden gelirse gelsin- kadın ve çocuğa karşı şiddetin ve istismarın bütünüyle önlenmesini gelişmişliğin en önemli göstergeleri olarak değerlendiriyoruz.
Tarım-sanayi entegrasyonunu sağlayacak, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltacak ve göçün önlenmesine katkı verecek kırsal kalkınma politikalarının uygulamaya konulmasını önemsiyoruz. Çiftçimizin, esnaf ve sanatkârımızın desteklenmesini, her ailenin mutlaka yeterli ve sürekli gelire sahip olmasını, toplumsal yapının temel direği olan bu kesimlerin ekonomik şartların yarattığı olumsuzluklardan etkilenmemesi bakımından gerekli görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, inanıyoruz ki Türkiye, bölgesel ve küresel gelişmelerin dayattığı risk ve tehditleri bertaraf ettiği, fırsat ve imkânları değerlendirdiği, millî kaynaklarını harekete geçirdiği takdirde 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirebilecek lider ülke ve küresel bir güç olacaktır. Bunun için, Türk milleti ortak paydasında buluşarak enerjimizi Türkiye'nin kutlu geleceğinin inşasına odaklamak, Türkiye'yi rekabet üstünlüğüne sahip bir ülke hâline getirmek için ortak bir gayret içine girmek yeterli olacaktır. Bu farkındalıkla her zaman, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey'in "Önce ülkem ve milletim." düsturuyla hareket edecek, devletin ve milletin bekasını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz. Aziz milletimizin huzur ve refahı için gayret edecek; dik baş, tok karın ve mutlu yarın için çaba göstereceğiz. Vatandaşımızın sorunlarına ilişkin taahhüt, görüş ve önerilerimizin takipçisi olmayı sürdüreceğiz. Millet yararına olmayan hiçbir işin içerisinde olmayacağız. Varsa uygulamaya dair aksaklıkları giderecek, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kökleşmesi için gayret göstereceğiz. Türkiye'nin geleceğine göz dikenlerin kirli emellerinin boşa çıkarılması için Cumhur İttifakı'nın güçlü birlikteliğiyle Türkiye'yi istiklal içerisinde istikbale taşıyacağız. Millî kimliğe ve millî varlığa her daim sahip çıkacak, devletimizi sıkıntıya sokacak ve milletimizi hüsrana uğratacak şer girişimlere karşı millî vicdanın sesi olmaya, ikaz ve uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz.
Bu düşüncelerle Misakımillî'nin ilanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması gibi Türk tarihinde müstesna yerleri olan gelişmelerin 100'üncü yıllarını idrak edeceğimiz 2020 yılının ve 2020 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin tümüne hem de 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin tümüne kabul oyu vereceğimizi ifade ederek yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)