GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Tümü münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:39
Tarih:20.12.2019

AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı, iktidarı devraldığı 18 Kasım 2002'den bugüne kadar milletimizin desteğiyle, ülkemizin kronik hâle gelen pek çok meselesini ele aldı, risk alarak cesur adımlar attı ve çok önemli, çok gayretli çalışmaların sonucunda da pek çok sorunu çözüme kavuşturdu. Ekonomiden siyasete, dış politikadan sosyal politikalara, insan haklarından özgürlüklere kadar pek çok alanda ciddi derecede reformları hayata geçirdi. Milletimizin desteği AK PARTİ'nin başarısını, AK PARTİ'nin başarısı milletimizin desteğini sağladı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, destek-başarı verimli döngüsünün de kazananı ülkemiz, milletimiz ve Türkiye'ye umut bağlayan milyonlarca mazlum oldu. Bundan dolayı Allah'a hamdediyoruz. Bu desteği bugüne kadar bizden esirgemeyen milletimize de bir kez daha milletin kürsüsünden şükranlarımızı sunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biraz önce burada ifade edildi, çok partili hayata geçtikten sonra hiçbir partiye üst üste 18'inci Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bütçesini yapmak nasip olmadı. Bu, bizim açımızdan gerçekten çok ama çok önemli. Elbette başarılarımız önemlidir. Başarılarımız, yeni başarılar için referanstır. Biz, elbette geçmişe takılıp kalmayacağız, başarılarımızı yeterli görmeyeceğiz, yeni başarı hikâyeleri yazmak için de durup dinlenmeden çalışmaya devam edeceğiz. Zira, Peygamber Efendimiz'in "İki günü müsavi olan ziyandadır." hadisişerifi hepimiz için eşsiz bir öğüttür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yine, Mevlâna Hazretlerinin "Dünle beraber gitti cancağızım,/ Ne kadar söz varsa düne dair./ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..." Haddizatında siyaset de dünden dersler çıkararak, dünün tecrübelerinden yararlanarak yarını inşa etme sanatıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada hemen hemen her alanda var olan belirsizliklerin daha da arttığı, risk ve tehditlerin daha da çeşitlendiği, istikrarsızlığın küreselleştiği olağan dışı bir dönemi yaşıyoruz. Huzurun, barışın, umudun egemen olması gereken bu gezegen, bugün maalesef korkunun, endişenin ve kaygının merkezi hâline geldi. İnsanoğlu kendi elleriyle dünyanın düzenini bozdu, tahrip etti. Bunun sonucunda da başta iklim değişikliği, içilebilir temiz su kaynaklarının hızla azalması, hava kirliliği, pek çok canlı türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması gibi, bugün bildiğimiz bilmediğimiz pek çok sorunla yüz yüzeyiz.

Çözülmesi gereken devasa problemler varken, maalesef, bunları çözme sorumluluğunu üstlenmesi gereken siyaset alanında eyyamcılık, popülizm, ırkçılık, ayrımcılık gittikçe yaygınlaşıyor. Küresel aktörlerin bu sorunlarla birlikte mücadele etmesi gerekirken, onlar kendi iç politik dinamikleriyle birbirleriyle kıyasıya mücadele içine giriyor, gelecek kuşakların üzerimizdeki emanetinin korunması için gereken gayreti göstermiyorlar. Hatta zaman zaman, bu gayreti gösteren gençlerle alay dahi edebiliyorlar. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların etkinliklerinin çok azaldığını, hemen hemen hiç kalmadığını görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel rekabetin bölgemizden Asya-Pasifik'e kaydığı ve aktörler arasındaki mücadelenin sadece ekonomik alanda değil, aynı zamanda siyasi, hatta askerî alanda da yoğunlaştığını müşahede ediyoruz. Kapitalist sistemin 1970'li yılların ikinci yarısında girdiği krizden çıkmak için Çin'i dünya ekonomisine açma kararı ve sonrasındaki gelişmeler uykudaki devin uyanmasına ve Batı hegemonyasındaki küresel düzenin tehdit edilmesine sebep oldu. Çin'in ekonomik yükselişi, bu yükselişin getirdiği siyasal nüfuz alanı oluşturma ve genişletme hamleleri, özellikle Kuşak ve Yol Projesi'yle hem enerji arz güvenliğini hem de pazarlarını garanti altına alma girişimleri, başta ABD olmak üzere tüm Batı'yı ciddi manada tedirgin etti hatta korkuttu.

Önümüzdeki on yılda Çin'in dünyanın en büyük ekonomisi olacağı varsayılıyor. Bu, ABD dolarının dünya rezerv para birimi olma özelliğine yani doların tahtına yönelik şu ana kadarki en büyük ve en önemli tehdit. Öyle ya, dünya ekonomisinde yüzde 20 ağırlığa sahip Çin'in para birimi yuanın dünya rezerv para birimindeki ağırlığı yüzde 1, dünya ekonomisinde yine yaklaşık yüzde 20 ağırlığa sahip Amerika'nın para biriminin dünya rezerv para birimindeki ağırlığı yüzde 60. İşte aslında Amerika-Çin ticaret savaşlarının temelinde bu rezerv para birimindeki dengesizlik yatıyor.

Zaman zaman ateşkes olsa da özellikle 2020 Kasımındaki Amerikan seçimlerinden sonra Amerika-Çin ticaret savaşlarının şiddetlenerek devam edeceğini öngörmek kehanet olmasa gerek. Çin'in kuşatılması, ekonomisinin yavaşlatılması, bölgedeki siyasi ve askerî nüfuzunun sınırlandırılması, artık ABD'nin birinci önceliği hâline geldi. Yani artık küresel mücadelenin merkezi Indo-Pasifik Okyanusu oldu. Hong Kong'daki gelişmeler, Çin'in Tayvan politikası, Güney Çin Denizi'ndeki ihtilaflar ve oluşturulan suni adalar bu mücadelenin sadece ekonomik ve siyasi boyutta kalmayabileceğini, olayın her an askerî bir boyuta da taşınma riskinin göz ardı edilmemesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.

Biraz önce ifade etmeye çalıştığım gelişmelerin yanında, özellikle gelişmiş ülkelerde devletlerin borçluluk seviyeleri, kur ve ticaret savaşları, korumacı ekonomi anlayışının tekrar nüksetmesi küresel durgunluk yani resesyon endişelerini her geçen gün daha da artırıyor. Ayrıca, teknolojideki baş döndürücü gelişmeler -ki detaylarına birazdan girmeye çalışacağım- hem bireysel hem toplumsal hem de ulusal düzeyde güvenlik endişelerini körüklüyor. Bütün bu endişeler, neredeyse bütün dünyanın askerî harcamalarını artırmasına, savunma ve güvenliğe daha fazla kaynak ayırmasına sebep oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki bu belirsizlik dönemi ve yeni jeopolitik gelişmeler, hem ülkemiz hem de insanlık için yeni tehditler ama aynı zamanda da yeni fırsatlar sunuyor. Çok güzel bir söz var: "Kötümserler her fırsatı tehdit, iyimserlerse her tehdidi fırsat olarak görürler." Türkiye'ye yakışan ihtiyatlı bir iyimserliktir. Öncelikle, bölgesel ve küresel risk ve tehditleri avantaja döndürmenin yollarını aramalıyız. Yine, başka bir güzel söz de "Fırsatlar hazırlıklı beyinler içindir." Türkiye'nin fırsatları değerlendirecek birikimi vardır, yeter ki biz bu birikimi yerinde, zamanında ve doğru şekilde kullanalım.

Tüm etnik ve dinî unsurlarımızla millet olma bilincimiz, ortak tarih şuurumuz;, Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda, 15 Temmuz hain darbe girişiminde olduğu gibi çok zor zamanlarda ortaya koyduğumuz asil tavır ve binlerce yıllık devlet geleneğimiz geleceğe güvenle bakmamız için yeterlidir, tabii ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle "Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır." düsturunu aklımızdan çıkarmadan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde teknolojide baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır. Her sabah yeni, insan hayatını kolaylaştıran ancak zaman zaman da insanı dehşete düşüren buluşlara, keşiflere uyanmaktayız. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Teknoloji yaşam tarzımızı, çalışma, üretim, yemek, eğlence gibi günlük hayatımızı kökten değiştiriyor. Teknoloji insanları birbirinden uzaklaştırırken, makinaları birbiriyle konuşturuyor. Artık, kas gücü gerektiren pek çok işi, gelişmiş robotlar yapıyor. Özellikle emek yoğun sektörlerde robotlar insanları ekmeğinden ediyor. Bundan dolayı da bazı gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik sisteminin çökmemesi için insanın yerine çalışan robotlardan vergi alınması tartışılıyor. Yaşlılara hizmet verecek insansı robotlar tasarlanıyor. Uzuv kaybı yaşayan insanlara özel protezler kolaylıkla üç boyutlu yazıcılarda üretilip o uzvun yerine yerleştirilebiliyor. Beyinden gelen sinyali algılayarak komuta dönüştüren ve bu sayede pek çok engellinin normal bir hayat sürmesini sağlayan cihazlar üretiliyor. Otonom araçlar yük, silah, insan taşıyan insansız hava araçları, ulaşım başta olmak üzere pek çok alanda ezberleri bozuyor. Bilgiye erişimin hem çok kolaylaşması hem de maliyetinin çok düşmesi, başta eğitim ve sağlık olmak üzere her alanda önemli imkânlar sunuyor.

Kullandığımız pek çok cihazda artık en önemli maliyet unsuru yazılım oldu. Özellikle, ünlü fizikçi Stephan Hawking'in "İnsanlığın son buluşu olacak." dediği yapay zekâ alanındaki gelişmeleri bazen hayranlık, bazen şaşkınlık, bazen de dehşet içinde izliyoruz. Örneğin, bazı kanser türlerinin doktorlar tarafından yani insan unsuru tarafından teşhis oranı yüzde 65'teyken yapay zekâyla teşhis oranı yüzde 98'lere çıkıyor. Yapay zekânın, üretimden uzay çalışmalarına kadar neredeyse girmediği hiçbir alan kalmadı. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde yılda yaklaşık 500 milyar dolar AR-GE harcaması yapılıyor. Bu AR-GE harcamasının yaklaşık üçte 1'i yapay zekâ alanında yapılıyor. Zira geçenlerde yapay zekâyla çalışan 2 robotun, yazılımcılarının bilmediği bir dilde konuşmaya başladıkları fark edildi ve korkularak fişleri çekildi. Böyle bir dünyaya gidiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, güncel tartışmalardan biri de "Nükleer silahlar mı daha tehlikeli, yapay, zekâ mı daha tehlikeli?" sorusu. Güvenli haberleşme için, şifrelenmiş ve kolay kolay kırılamaz denilen bilgilerin kuantum bilgisayarlar yardımıyla çok kısa sürede ve kolayca kırılacağı, çözüleceği biliniyor. Artık, dünya insanoğlunun Mars'a ne zaman ayak basacağını ve Mars'ta yaşamın ne zaman başlayacağını tartışıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknolojik gelişmelerin gıda güvenliğinden veri güvenliğine, bireysel güvenlikten ulusal güvenliğe kadar her alanı içine aldığını görüyoruz. Siber saldırılarla sadece ülkelerin askerî, ekonomik, sosyal altyapıları hedef alınmıyor, ülkelerin karar alma mekanizmalarının oluşumuna müdahale edilerek politik ve sosyal düzen dahi değiştirilebiliyor. Bir nakliye uçağından atılan binlerce katil drone'un, hedefindeki binlerce askeri imha edebileceği bir dönemdeyiz. Sadece askerî amaçlarla kullanılmayan, daha çok sivil amaçlarla uzaydan konum belirlemek için kullanılan GPS uydularının lazer silahlarıyla yüzlerce kilometre öteden vurulabileceği endişesi hem büyük korku oluşturuyor hem de güvenilir alternatif arayışlarını zorluyor. Bu örnekleri çoğaltmak, onlarca, yüzlerce örnek vermek mümkün.

Bugünün dünyası dünden daha güvenli değil. Öyle gözüküyor ki yarın da bugünden daha güvenli olmayacak. Peki, biz yarına hazır mıyız? Bir ülkenin yarın nerede olacağını, bugün hangi alanlara yoğunlaştığına bakarak kolayca anlayabiliriz. Geleceğin dünyasında var olmanın, iddialı olmanın tek yolu bilim ve teknolojiyi tüketenler liginde değil, bilakis bizzat bilim ve teknolojiyi üretenler liginde olmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye son on yedi yılda AK PARTİ iktidarı döneminde bu alanlara çok ciddi yatırım yaptı, ciddi kaynak ayırdı, AR-GE ve inovasyona çok ciddi destekler verdi, vermeye de devam ediyor. Yapılanların takdiri hakkaniyet gereğidir.

Peki, yapılanlar yeterli mi? Elbette ki hayır. Bilim ve teknoloji alanında kıyasıya yarış sürerken yapılanları yeterli görmek çok büyük bir yanılgı olur, bedeli de ağır olur. Elbette almamız gereken daha çok yolumuz var. Bilim ve teknoloji, AR-GE ve inovasyon alanında sürdürülebilir bir başarının olmazsa olmazı biraz önce ifade etmeye çalıştığım tehditlere karşı koymanın, fırsatlardan da en iyi şekilde yararlanmanın anahtarı nitelikli insan gücüdür.

Yer altı zenginliğine sahip olduğu hâlde nitelikli insan gücüne sahip olmadıkları için halkının büyük bir kısmının fakruzaruret içinde yaşadığı onlarca ülke örneği vermek mümkün ama yer altı zenginliği olmadığı hâlde nitelikli insan gücüne sahip ülke halkının önemli bir kısmının fakruzaruret içinde yaşadığı bir tek örnek vermek dahi mümkün değil.

Kainatın öznesi insandır. Onun içindir ki medeniyetimizin en temel ayırt edici özelliklerinden birisi "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturudur. Önemli olan insandır, insana yapılan yatırımdır. İnsana yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırımdır. Hazreti Ali Efendimiz "Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin." buyuruyor. Türkiye'nin en önemli önceliği eğitimdir; adalet, güvenlik, refah, huzur ancak iyi ve kaliteli eğitimle sağlanır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı döneminde eğitimde çok önemli mesafeler aldık. Özellikle eğitimde nicelik sorununun çok büyük oranda çözüldüğünü söyleyebilirim. Bu dönemde kız çocuklarımızın okullaşma oranları, özellikle diğer okullaşma oranları, öğretmen sayıları, okulların fiziki şartları, derslik başına düşen öğrenci sayıları, öğrenci başına düşen öğretmen sayıları gibi, eğitimde teknoloji kullanımı gibi pek çok alanda AK PARTİ döneminde devrim niteliğinde iyileşmeler sağlandı. Yine Meclisimizin tasvibi ve onayıyla her yıl bütçemizden en fazla ödeneği Millî Eğitim Bakanlığımıza tahsis ediyoruz.

Eğitimin kalitesi noktasında almamız gereken daha çok mesafenin olduğunun hepimiz farkındayız. Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarını takdir ettiğimizi ve her zaman desteklediğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyin değiştiği, dünyanın, çağın, alışkanlıkların, üretim biçimlerinin değiştiği, değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bu zaman diliminde elbette eğitim alanında da köklü değişimler yaşanıyor. Bozmanın, tahrip etmenin, yıkmanın, yerle bir etmenin çok kolay olduğu bu zaman diliminde yaşadığımız dünyayı kendi ellerimizle cehenneme çevirmek istemiyorsak insanlık olarak değerler eğitimine odaklanmalıyız. Erdemli insan yetiştirmek için daha çok çalışmalıyız. Kadınlarımıza, çocuklarımıza hatta engellilerimize yönelik şiddetin gündemden düşmediği, kadın cinayetlerinin her gün yüreğimizi dağladığı günümüzde "Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir." temel düsturunun neden hayat bulmadığını bütün toplum olarak düşünmeliyiz. Önceliğimiz çok bilgili insan değil, çok iyi insan yetiştirmek olmalı. Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı bu çağda eğitim piramidinin kaidesi değerler eğitimi olmalı, onun hemen üzerine beceri eğitimini yerleştirmeliyiz. Medeniyet değerlerimizle donanmış, öz güveni yüksek, dünyaya açık, analitik düşünen, kararlı ve sabırlı bireyler yetiştirmek zorundayız. Ayrıca, kod yazmayı bilmeyen gencin okuma yazma bilmiyor konumuna düşeceği yakın geleceğe hazırlık için kodlama konusuna çok daha fazla önem vermeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, katma değeri yüksek AR-GE ve inovasyona dayalı üretim, Türkiye'nin sürdürebilir büyümesi, refahının artması, ekonomik ve siyasi istikrarı için elzemdir. Bugünkü küresel koşullarda Türkiye ölçeğinde bir ülkenin sürümden kazanarak büyüme şansı bana göre yoktur. Üretimin, hatta hizmet sektörünün her alanında yenilikçi olmak zorundayız; her gün daha iyisi için çalışmak, daha kaliteli, daha uygun maliyetli ürün ve hizmet sunmak zorundayız. Zira, biz "İki günü müsavi olan ziyandadır." anlayışının mensuplarıyız. Biraz önce de ifade ettim, Türkiye, bilim ve teknoloji üreten ülkeler liginde olmalıdır; tribünde seyirci değil, sahada oyuncu olmalıyız; bize yakışan da budur. Bunun için, üniversitelerimize, kamu ve özel sektörümüze düşen çok önemli görevlerin olduğunu biliyoruz. Özel sektörümüzün son yıllarda bu alana çok ciddi kaynaklar ayırdığını, ciddi yatırımlar yaptığını, çok önemli çalışmalar yürüttüğünü biliyoruz. Devletimizin desteklerinden de faydalanarak AR-GE ve inovasyon alanında özel sektörün her geçen gün artan gayretlerini yakinen takip ve takdir ediyoruz. Sizlerin desteği ve onayıyla kabul edilen AR-GE reform kanunu sonrasında özel sektörün AR-GE merkezi sayısı 1.200'ü, tasarım merkezi sayısı 350'yi geçti. Sayıları 85'i bulan teknoparklarımızdaki binlerce firmamızda on binlerce gencimiz AR-GE yapmaktadır. Kamu tarafı, destek ve teşviklerle özel sektörün bu alanda daha fazla yoğunlaşmasını sağlıyor. Türkiye'nin AR-GE harcamaları her geçen yıl artmakta; bu, patent, faydalı model gibi alanlara yansımaktadır. AR-GE ve inovasyon faaliyetlerini yeterli görmemiz elbette mümkün değildir. Türkiye'nin sorunu kaynak sorunu değildir, Türkiye'nin sorunu AR-GE'de kalite sorunudur. Bu sorunu da zaman içinde çok çalışarak, ekosistemimizi güçlendirerek çözeceğiz inşallah.

Gerek temel gerekse uygulamalı bilimler alanında bilginin ana üretim üsleri üniversiteler ve araştırma merkezleridir. Bugün ülkemizde 200'ün üzerinde üniversite ve 8 milyona yakın üniversite öğrencisi vardır. Bu anlamda, cumhuriyetimizin en temel hedeflerinden olan eğitimde fırsat eşitliği büyük oranda sağlanmıştır. Ancak üzülerek ifade etmemiz gerekir ki üniversitede kalite sorununu henüz aşamadık. Bakın, YÖK'ün bu konudaki çalışmalarını destekliyoruz ama G20 üyesi bir Türkiye, satın alma gücü paritesinde dünyanın 13'üncü ülkesi ama dünyanın ilk 100, ilk 250, hatta bazı endekslere göre ilk 400'ünde bir tek Türk üniversitesi olmayan bir Türkiye. Bunun üzerinde hepimiz çok ciddi çalışmalıyız, düşünmeliyiz ve hep birlikte bu yüce Meclisin önderliğinde bir yükseköğretim reformunu artık hayata geçirmeliyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, AR-GE ve inovasyon alanında, ekosistemimizi güçlendirmeliyiz, uluslararası iş birliğine önem vermeliyiz, özellikle dünyadaki Türk araştırmacıların aklından, birikiminden daha fazla yararlanmayı sağlamalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, jeostratejik konumu nedeniyle savunma ve güvenlik alanında da daima güçlü, dikkatli ve kararlı olmak zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, buyurun.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bölgemizdeki devlet otoritesi kaybolan veya büyük ölçüde zaafa uğrayan ülkeler, vekâlet savaşları, ülkelerin istikrarsızlaştırılması için maşa olarak kullanılan terör şebekeleri, terör estiren devletler veya nüfuz alanını genişletmek için birtakım atraksiyonlar yapan devletlerin varlığı her zaman bizi tetikte olmaya zorluyor.

"Kötü komşu insanı ev sahibi yapar." özdeyişinin ne kadar yerinde olduğunu Kıbrıs Barış Harekâtı'nda gördük. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında o kadar zorlu şartlarda başlayan yerli ve millî savunma sanayisi hamlesi, maalesef, daha sonra siyasi nedenlerle kesildi ama 1974 Harekâtı'nda görüldü ki bu işin şakası yok ve o 1974 Harekâtı'nın tecrübesi, o acı tecrübe bize ASELSAN, TUSAŞ, HAVELSAN gibi tatlı meyveler, bereketli meyveler verdi. İşte, bu noktada daha fazla dikkat etmek durumundayız.

Sayın Başkanım, özellikle savunma sanayisi AK PARTİ iktidarının gerçekten bir başarı hikâyesidir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde on yedi yılda, Türkiye, savunma sanayisinde çok büyük bir devrim yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkanım, son bir...

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Türkiye, yüzde 24'lerde olan yerlilik oranını yüzde 65'lerin üzerine çıkardı ve çok ciddi bir kalite artışı sağladı. Bu noktada, gerçekten, Türkiye, bu sayede de terörle mücadele başta olmak üzere Türkiye'ye yönelik tüm tehditlere açıkça meydan okuma noktasında çok daha yeterli hâle geldi. İşte, bu noktalarda çalışmalarımızı durmadan, dinlenmeden devam ettirmek zorundayız. Gelişen şartlara göre savunma konseptimizi yenilemek bir ihtiyaç olarak gözüküyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin hazırlanmasında büyük emek var. Ben, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. On gün sonra gireceğimiz yeni yılın ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını, bütün insanlık için huzur, bereket ve esenlik getirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Desteklerinizle kabul edileceğine inandığım kanun teklifinin, bütçemizin şimdiden ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)