GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:40
Tarih:21.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 158 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına konuşma yapmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun yapma tekniği açısından sürekli olarak eleştirdiğimiz bu torba kanun teklifiyle bir kez daha karşı karşıya geliyoruz. İnanın, biz eleştirmekten bıktık ama maalesef kanun teklifini yapanlar bıkmadı. Hukuk devletinin biçimsel bir istisnai uygulaması olan bu yöntem artık iktidar ve onun Parlamentodaki partisi olan AK PARTİ tarafından genelleştirilmiştir. Bu uygulamalar ileride hukuk fakültelerinde öyle zannediyorum ki ders olarak okutulacak ve sizler suimisal olarak zihinlerde yer edeceksiniz.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin içeriğinin, birçok mevzuatı yeniden düzenleyerek hüküm itibarıyla Anayasa'ya ve yasalara aykırılık teşkil ettiği açıktır, barizdir. Zaten Genel Kurula kadar gelme aşamasında bu maddeleriyle evvela ana ve tali komisyon olarak en az 5 komisyonda görüşülmesi gerekirken bu da yapılmamıştır. Kanun teklifi, içerik olarak Orman Kanunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye Kanunu, Kamulaştırma Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu -Güvenlik Soruşturması Kanunu ki bu, daha sonra çekiliyor- 4706 sayılı Kanun, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 6107 sayılı İller Bankası Kanunu, Türkiye Sağlık Enstitüleri Kanunu ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun'u kapsamaktadır.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin, Anayasası'nın 2'nci maddesine göre demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu açıktır; devletin temel vasfı da millî devlettir, bunu üniter özelliğiyle de pekiştirmiştir. Yine, bir buçuk asra yakın parlamento ve seçim deneyimi olan bir tarihe sahibiz. Devletin kişi hak ve özgürlükleri noktasında en belirgin vasfının demokrasi olduğu gerçeği de inkâr edilemez. O hâlde, devletimizin demokratik cumhuriyet olarak nitelendirilmesi doğrudur. Demokratik cumhuriyetin hukuk devletinin tüm diğer hükümlerini benimsemiş olması arzu edilir fakat bu çoğu defa mümkün olmaz, olamaz. Veya hukuk devletinin temel değerleri yerleştirilmiş olsa bile sırf şahsi ya da zümrevi çıkarlar için peyderpey aşındırılarak bir görüşe ram olan noktaya indirgenebilir. Nitekim bunları hep birlikte yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, devletin varlığı, devletin otoritesi ve gücü ile demokrasi, kişi hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü, insan hakları arasında bir paradoks mevcuttur. Bunu zamana ve zemine göre iyi dengelemek, dengelemeyi başarabilmek asıl beka sorunudur. Ceberut devlet anlayışına yönelmek sağduyu sahibi kişilerin yapacağı bir icraat değildir. Burada, Türk toplumunun oldukça kentlileştiğini, şehir kültürüne adapte olduğunu; yeni nesil gençlerin istemlerinin iş, aş, özgürlük olduğunu iyi anlamalı ve kolektif taleplerine uygun cevap bulmada, icraat yapmada yarışmalıyız.

Demokrasi demişken tabii ki en önemli ilkesi çoğunluğun yönetim hakkı olmalı. Bunu tamamlayan ise azlığın yani muhalefet hukukunun korunmasıdır. Anayasa'da madde 138'de ifade edilen bağımsız yargı, 28'inci maddede ifadesini bulan bağımsız ve özgür medya, STK'ler, hukukun üstünlüğü, teşebbüs özgürlüğü hep demokrasinin içerdikleridir. Kadınların, çocukların, engellilerin pozitif ayrımcılıkla topluma kazandırılması, sağlıklı toplum yaratmanın başlıca temellerinden biridir.

Değerli arkadaşlar, rahmetli Demirel, demokrasinin en önemli göstergesinin sandık olduğuna, millet çoğunluğunun böyle tecelli edeceğine inanıyordu. Ben Sayın Demirel'in sandık ve seçimle ilgili bir anekdotunu paylaşmak isterim, şöyle diyor: "Ne kadar oy aldığın değil, nasıl oy aldığın önemlidir." Onca zorluklarla, zahmetlerle, mücadelelerle yaşanan bir seçim sürecini düşünün. Bu hengâme içerisinde seçim kurulları, sandık kurulları, yandaş imam, öğretmenler, mudilerini ziyarete giden müdürler, geçici de olsa işe alınan -İŞKUR gibi- yurttaşlar, dağıtılan hediyeler, paralar, haksız yapıştırılan yaftalar, tek kale yayın yapan güçlü TV'ler, radyolar, partizan sermaye ve müteahhitler, gasbedilen din, inanç ve millî değerler, çocukları kamuda çalışan aileler; yetmiyor, mühürsüz oy kullanma hakkı verilmesi gibi... Sonuç, korku ve endişe.

İşte, Sayın Demirel'in işaret ettiği, demokrasinin olmazsa olmazı ne kadar oy aldığın değil, nasıl oy aldığındır yani oyların demokrasi tanımı içerisinde bir özgül ağırlığının olduğu gerçeğinin altını çiziyor.

İYİ PARTİ olarak, 24 Haziran 2018 seçimlerinde almış olduğumuz 5 milyon oyun, arz etmiş olduğum engellerden süzülüp gelen saf, idealist oylar olduğunun bilincindeyiz. Bu sebeple, yolumuz ne kadar zorlu, yıpratıcı, engelli olsa da aşmasını bilecek cesurlar olarak ülkemizin geleceğine bir güneş gibi doğacağız. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Bugüne kadar uygulanan sistemde, Graham Fuller'in, Walter Lippmann'ın "ileri demokrasi" ve "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" gibi öngörüleri üzerine bina edilen birtakım icraatlarla 2015 yılına kadar ülke yönetilmeye çalışılmıştır ama sonuçta, tabii, devlet hâkimiyeti sarsılmış, 2015'ten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimiz ülkenin bütünlüğünü sağlamayı başarmıştır. Bunlar, tabii, AK PARTİ'nin karnesine kırık bir not olarak geçecektir ve en son şunu ifade etmek isterim: Ülkenin yönetimi "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak adlandırılan bu ucube sistem içerisinde sürdürülürken on yedi aydır hem yasamada hem yürütmede hem de yargıda tanıklık ettiğimiz hadiseler ortadadır. Ülke yeniden, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denen otokratik sistemle, yönetilemez hâle sokulmuştur. "Bunun reçetesi yok mu?" diye sorulursa: evet, var; arkadaşlar, bunun reçetesi iyileştirilmiş parlamenter sistemdir. Cumhurbaşkanının güç ve kudreti korunarak Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden yürütme erkinin çıkacağı bir sistem kurulabilir; bu, millet için, herkes için iyi olabilir. Buna inanalım; hukukun üstünlüğüne inanalım, bağımsız ve tarafsız yargıyı tesis etmeye yeter ki karar verelim, inanalım; ekonomi yönetiminde subjektifliği ortadan kaldıralım, ekonomi güvenliğini ve teşebbüs özgürlüğünü getirelim.

Arkadaşlar, demek ki böylece kuvvetler ayrılığının yeniden tesis edildiği ülkemizde herkesin yarınından emin olacağı bir iyi yönetilen Türkiye modelini tahakkuk ettirmiş olabiliriz, hedefimiz bu olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, dün bütçe kanunu yürürlüğe girdi. Bütçenin milletimize, devletimize ve herkese hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bütçe, biliyorsunuz, denk bütçe değildir, açık vermiş bir bütçedir, 139 milyar TL'lik bir açık öngörülüyor. Bu konuda, mutlaka, israfa gitmeden, tasarruflu bir şekilde yürütmenin bütçeyi kullanmasını buradan, bu kürsüden salık veriyoruz.

Söz konusu kanun teklifinin tümü üzerinde görüşlerimi en başta ifade etmiş olmakla birlikte gerek kamulaştırma konusuyla ilgili hükmün gerekse diğer hükümlerin dikkatle kanunlaştığı takdirde tatbikinin önemini özellikle huzurlarınızda vurgulamak istiyorum. Ülkenin mükemmel ve iyi yönetilmesini diliyorum.

Bu duygularla partim adına almış olduğum sözün sonuna geliyorum, sözümü burada noktalarken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)