GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:40
Tarih:21.12.2019

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi, belirtildiği gibi, bilindiği üzere, bir yeni torba kanun. 27'nci Dönem yasama faaliyetine baktığımız zaman, yüzde 65'i torba yasa olarak maddeler itibarıyla yasalaştırılmış bulunuyor. Toplam 19 torba kanun, bu 20'ncisi, 20 yasa, 18 uluslararası sözleşme, 1050 madde; buna karşılık, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sayısı 53, 2050 madde ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin içerisinde 16'sı torba kararname ve üstelik gerekçesiz olarak hazırlanmış.

Bu elimizdeki torba yasa teklifi 12 kanunda değişiklik yapıyor, belirtildiği üzere adsız bir kanun teklifi ve ayrıca 9 yasada ise tekrar tekrar değişiklik öngörüyor. Bu yasalar arasında ne konu bakımından ne başlık bakımından ne de içerik olarak birbiriyle bağlantı bulunmamakta.

Bu yasa teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmesi, aslında şu 3'lü sorgulamayı beraberinde getirdi: Birinci olarak, içerik bakımından bu Komisyona mı getirilmeliydi; ikinci olarak, o zaman hangi komisyona; üçüncü olarak hangi zaman diliminde? Bu teklife bu üç soru açısından bakıldığı zaman, içerik olarak gerçekten birbiriyle yakından uzaktan ilişkisi olmayan çok dağınık bir yasalar demeti söz konusu. Aslında, bu içerikle bu yasa önerisi birçok komisyonu, Anayasa Komisyonu, Adalet Komisyonu, İçişleri Komisyonundan başlayarak yaklaşık 10 komisyonu ilgilendiren bir yasal düzenleme. Bu açıdan, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiş olması, esas itibarıyla, Plan ve Bütçe Komisyonu çok önemli bir komisyon ama her şey komisyonu olmadığını bildiğimize göre bu açıdan bir derin tezata, çelişkiye değinmek lazım. Mesela, Plan ve Bütçe Komisyonuna her şey getirildiği hâlde, Anayasa Komisyonuna hiçbir şey getirilmiyor. Yani Plan ve Bütçe Komisyonu âdeta çalışamaz hâlde, ama Anayasa Komisyonu ise tamamen devre dışı tutulmuş durumda. Ama ne zaman getiriliyor, bu daha önemli, hangi zaman diliminde? Bu, bir çelişki. Tam burada, bu salonda bütçe görüşmelerinin en hararetli zaman diliminde bu Genel Kurulun beyni alınıyor, yukarıdaki salona hapsediliyor ve sabaha kadar bu konu tartıştırılıyor, hiçbir ivediliği, hiçbir yaşamsal önemi bulunmayan bir torba yasa önerisi için.

Şimdi, burada değinildi, önemli konu, orada da tartıştığımız üzere, Anayasa Komisyonu açısından değil, anayasallık açısından 38'inci madde, Komisyondaki toplantıda "ön sorun" der ama komisyon başkanları "Önceden biz hallettik." diyorlar. Hayır, tüzük açık, ön sorun başka, önceden komisyona hallettirmek başka; bu bir yetki gasbıdır, yetkisizlik söz konusudur. Bu açıdan, bir tür komisyonlar -benim katıldığım hemen hemen komisyonların bütünü- bu Anayasa ve İç Tüzük ihlaliyle yasaları ele almaktalar. Ama birçok yasa Anayasa Komisyonunun görev ve yetki alanına girdiği hâlde -mesela Anayasa Mahkemesi kararları üzerinde yasama düzenlemesi yapmak- Anayasa Komisyonu tamamen dışlanmış bulunuyor. Bu açıdan her yasada -Anayasa'nın madde 13'e göre- "Sözüne ve özüne uygun olmalıdır." kuralı genellikle atlanılıyor. Sözüne, belli, maddede ne yazılıyorsa; özüne ise yorumu gerekli kılıyor. Gerekli kılabilen alanlar, sistematik yorumdan amaçsal yoruma kadar... Ama bütün bunlarda Anayasa'nın gerek yazılı kuralları gerekse genel ilkeleri ikinci plana atılıyor. Bu nedenle, Anayasa'ya uygunluk sorunu, kamu yararı, toplum yararı sorunu, nitelikli yasa sorunu hep ikinci plana atılıyor. Bu açıdan, mesela bu yasanın düzenlediği -özellikle üzerinde duruldu- güvenlik soruşturması konularına ben girmiyorum. Demokratik bir uzlaşma yöntemiyle o maddelerin geri çekilecek olması son derece olumlu, teşekkür ederim sayın vekillere ve ilgili Komisyona ama mesela burada görüşeceğimiz, tartışacağımız madde kamulaştırmayla ilgili madde. Kamulaştırmada idare adına tescilin yapıldığı tarihteki değerin esas alınacak olması Anayasa madde 46'ya, gerçek değer kuralına aykırı olduğu gibi madde 35'e, mülkiyet hakkına ve madde 2'ye, hukuk devleti ilkesine de aykırılık taşımaktadır.

Bu bakımdan, yine, savcılarla ilgili... Yani nasıl bir torba ki savcıların görev süresi 2020'de başlayacak asliye ceza mahkemelerinde. Bu da böyle bir yasada düzenlenmemesi gereken bir konu. Fakat tabii ki ilgili maddelerde vekiller konuşacaklardır, bu nedenle ben bu konuşmamın geri kalan kısmını parlamentonun varlık nedenine değinerek sürdürmek istiyorum.

Objektif, genel, kişilik dışı kural koymak, hak ve özgürlükleri koruma işleviyle parlamentolar doğmuştur ve bu amaçla eşitlikçi, özgürlükçü yasa yapma işlevini parlamentolar ihmal ettikleri zaman anayasa mahkemesi devreye girmektedir. Nitekim, tarihsel gelişimde de devlet başkanlığından ilkin günlük yürütme ayrılmıştır, sonra parlamento doğmuştur, yargı denetimi sonradan kurulmuştur ve bu açıdan Türkiye'de anayasacılığa baktığımız zaman, 19'uncu yüzyılın son çeyreği, 20'nci yüzyıl ve 21'inci yüzyılın ilk çeyreği açısından konu şu genel görünümü yansıtmaktadır: 19'uncu yüzyılın son çeyreğinde yüz yıllık gecikmeyle bir tür anayasacılığa adımımızı attık, 20'nci yüzyılda büyük ölçüde paralellik sağladık. Acaba 21'inci yüzyıldaki durumumuz nedir?

İlk Anayasa'da Meclis-i Vükela madde 7-27, padişahtan bakanlar kurulunun ve bakanların, hükûmetin ayrılmasını ifade etmektedir yürütme açışından. 20'nci yüzyılda 1909 parlamenter rejim, 1921 meclis hükûmeti, 1924 meclis hükûmeti ile parlamenter rejim arası karma yönetim, 1961 parlamenter rejim, 1982 güçlendirilmiş yürütmeli parlamenter rejim. 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde ise acaba bütün bunlarla, çağdaş anayasalarla bir paralellik söz konusu mu, kendi ulusal kazanımlarımızın bir devamı mı söz konusu, yoksa bir kopma mı; bu soruyu tartışmamız ve yanıtlamamız gerekiyor.

Kanun-ı Esasi'nin 7 ve 27'nci maddelerine karşın 2017 değişikliğinde madde 104/1'i okuduğumuz zaman "Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir." hükmü tarihimizde ilktir, Kanun-ı Esasi'nin tam tersi yönündedir, bir kişide birleştirmektedir yürütme yetkisini. Bununla kalmayıp 15 fıkra sonra yasamayla yarışabilen kanun hükmünde Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ayrıca yetkiler de tanımaktadır. Bu durum karşısında çağdaş anayasacılıkta paralellik olmadığı gibi kendi anayasal gelişmelerimiz bakımından da bir kırılma söz konusudur çünkü anayasacılık gelişmelerimiz hep kurumsallaşma, devlet kurumlarının yetkilerinin sınırlanması, hak ve özgürlüklerin ilerletilmesi yönünde olmuştur. Burada ise kurumsallaşmadan tamamen uzaklaşılarak bütün yetkilerin tek kişiye aktarılması, verilmesi söz konusudur. Çifte uzaklaşma, çağdaş anayasacılıktan çifte uzaklaşma, ikincisi ise ulusal anayasal gelişmelerden uzaklaşma söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlayayım...

BAŞKAN - Süreniz tamamlandı Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Evet, bir dakika verirseniz tamamlayayım.

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şu hâlde, 2017 Anayasa değişikliği üzerinde çok kafa yormamız gerekir çünkü bir başkan var, politika kurulları var, bakanlar var. Esasen burada, bakanlar için politika öngörülmüş değildir. Kamu hukukunda yetki varsa yetki kullanılır, bireyler ise yasaklanmamışsa özgürlük kullanır. Bu nedenle bakanlar politika yapamaz çünkü ayrıca politika kurulları ön görülmüştür, hepsi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanır, bakanlar da toplanır ama Bakanlar Kurulu bulunmamaktadır. Birincisi, bunlara doğru tanı koymamız lazım. İkincisi de Anayasa'ya saygı duymamız lazım. Eğer bu iki ön koşulu yerine getirirsek demokratik anayasaya doğru yol alabiliriz.

Ben bir anayasacı olarak 2020 yılına girerken çok hüzünlüyüm çünkü 1920 yılında meclis hükûmeti kurmuştuk ama yeni yıla meclissiz hükûmetle girmekteyiz. Dilerim 2023'e demokratik bir anayasayla ilerleriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Bu nedenle, çatışmacı değil uzlaşmacı bir yaklaşımla bu konuları tartışalım der, hepinizin yeni yılını kutlarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)