GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:14.01.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz bütçe görüşmeleri sırasında Kanal İstanbul'la ilgili olarak yaptığım konuşmada "Kanal İstanbul Projesi, iktidarın iddia ettiği gibi bir medeniyet projesi değil; İstanbul'un tarihine, bölgenin ekosistemine, İstanbul halkına, Türk ekonomisine, Türk dış siyasetine ve Türk milletinin geleceğine karşı sunulan bir ihanet projesidir." demiştim.

Evet, değerli milletvekilleri, bu proje sadece bir rant ve siyaset projesidir. Bugün bu konuyu Meclise bir araştırma önergesi olarak getirme gerekçem olan siyasi boyutu değerlendirmek istiyorum. Kanal İstanbul Projesi'nin, gündeme getirildiği ilk günden beri, Türk milletinden gizlenen, gözlerden kaçırılan bir siyasi boyutu var arkadaşlar ve bu siyasi boyut Türk dış siyasetini önümüzdeki onlu yıllarda ipotek altına alabilecek niteliktedir. Dolayısıyla konu Türkiye Büyük Millet Meclisinde enine boyuna tartışılmalıdır. Türk siyaset gündemine 1994'te Ecevit tarafından getirilen ama daha sonra ekolojik açıdan, siyasi açıdan, uluslararası anlaşmalar açısından sakıncaları görüldüğü için geri çekilen Kanal İstanbul Projesi, hatırladığınız gibi veya hatırlayacağınız gibi, daha sonra AKP Genel Başkanı tarafından 2011'de yeniden gündeme getirilmiştir. Aradan geçen dokuz yıl boyunca iktidar, boğazlardaki güvenliğe sağlayacağı katkılar konusunda, ülke ekonomisine getireceği getiriler konusunda çok söylemlerde bulundu ama siyasi, uluslararası siyaset boyutuna hiç değinmedi. Ne zamana kadar? İki ay öncesine kadar. İki ay önce Sayın Cumhurbaşkanı, kanala yönelik yapılan ciddi itirazlara verdiği bir cevap konuşmasında şunu söylüyor, diyor ki: "Bunun yanında çok daha siyasi bir boyutu olacak, o siyasi boyutuyla da, inşallah, Kanal İstanbul dünyada çok ciddi bir sükse yapacak." Çok ciddi bir sükse yapacakmış.

Şimdi, sormamız gereken şey şu: Bakanların, milletvekillerinin ya da Türkiye'de Sayın Cumhurbaşkanından başka hiç kimsenin bilmediği bu siyasi boyut nedir? Bu siyasi boyut eğer Montrö'yle alakalı değilse değerli arkadaşlar, uluslararası siyaset açısından, uluslararası dünya açısından hiçbir önemi yoktur; demek ki Montrö'yle alakalı bir şey bu. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı daha sonra yaptığı bir konuşmada da "Kaldı ki boğazlarda Montrö'de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün, sizin boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz." diyerek Montrö'den şikâyetçi olduğunu gündeme getiriyor. Daha da önemlisi, iktidarın emriyle ve denetiminde yapılan ÇED raporunda, arka sayfalarda bir cümle olarak, ÇED raporunu yapan ekip, hiç alakası yokken, İstanbul Boğazı'yla ilgili bir ÇED raporuna Marmara ile Saros Körfezi'ni birleştiren bir kanal projesi daha ekliyor. İlginç değil mi? Bu, Sayın Cumhurbaşkanının Montrö'den sadece şikâyet etmekle kalmayıp aynı zamanda Montrö'yü delmeye, Montrö'yü etkisizleştirmeye çalıştığının ilginç bir boyutu, göstergesi.

Montrö'den sadece Sayın Cumhurbaşkanı şikâyetçi değil ya da delmek istemiyor, Amerika Birleşik Devletleri de aynı sevdanın peşinde; mümkünse delmek istiyor, kaldırmak istiyor. Amerikan Senatosunda bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar var ve bu çalışmalarda ABD güçlerinin boğazlardan geçmesini engelleme projesi olarak, engelleme uygulaması olarak Montrö suçlanıyor ve "Montrö Sözleşmesi'ni değiştirmemiz veya ters yüz etmemiz gereklidir." deniyor.

Sonuç: Cumhurbaşkanı ABD'nin bu isteğine karşı çıkıyor mu yoksa taraftar mı? Bunu da nereden anlıyoruz? 8-9 Temmuz 2016 tarihlerinde Varşova'da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'e söylediği şu sözler var, çok önemli: "Karadeniz'de görünmüyorsunuz. Karadeniz'de görünmeyişiniz Karadeniz'i âdeta Rusya'nın bir gölü hâline dönüştürüyor. Karadeniz'i tekrar istikrar havzası kılmalıyız." Bu sözler Cumhurbaşkanına ait.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Andican, sözlerinizi tamamlayın.

ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Sonuçta, Stoltenberg imzasıyla NATO önümüzdeki yıllar için Karadeniz'de güçlü NATO yol haritasını çiziyor.

Sonuç: Türkiye, Kanal İstanbul Projesi aracılığıyla ABD ve Rusya arasındaki bir çatışma eksenine sürükleniyor arkadaşlar, önümüzdeki onlu yıllarda bununla karşı karşıya kalacağız. Cumhurbaşkanı bunu aslında çok iyi biliyor, çok iyi biliyor. Ama iç siyasette yaptığı gibi, hani o yıllarca birlikte çalıştığı insanlardan "Aldatıldım." diye elini yıkaması gibi bu işten de kurtulacağını zannediyor ama bu, mümkün değil değerli arkadaşlar, dış politikada iş böyle yürümüyor. Dış politikada en yakın Hafter olayında gördüğünüz gibi, öyle, önce "Darbecilerle görüşülmez, aracılık yapılmaz." deyip ondan sonra aracılık yapmaya kalkarsanız sonuçta Türkiye'yi -ona verilen reaksiyonu da göz önüne alırsanız- uluslararası camiada komik duruma düşüren, zayıf gösteren bir reaksiyonla karşı karşıya kalırsınız değerli arkadaşlar.

Bir an için Kanal İstanbul Projesi'nin gerçekleştiğini düşünelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yalnız, bu şekilde başka uzatma yapmayacağım, lütfen tamamlayın.

ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Bu projenin gerçekleştirildiğini düşünelim. Bugün Suriye'de Amerikalıların çizdikleri çizginin ötesine geçemeyen iktidarınız -Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum- o dönemde ABD'nin Montrö'yü baypas isteklerine karşı nasıl direnecek? Mümkün değil. Dolayısıyla en iyisi, Sayın Cumhurbaşkanı, siz Kanal İstanbul Projesi'nden vazgeçin, vazgeçin. Boğazları Türkiye'nin denetiminde bırakan Montrö Sözleşmesi'ne delik açtırmayın, baypas ettirmeyin, Türkiye'ye yapacağınız en büyük iyilik bu olur.

Tabii, Kanal İstanbul'un inşa edildiğini düşünürsek bu problemler ortaya çıktığında muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarı artık tarih olmuş olacak, siyasi tarih olmuş olacak, dolayısıyla bu sorunlarla Türkiye'nin o günkü yöneticileri uğraşmak zorunda kalacak. Bu, çok kötü bir miras olur diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)