| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 14.01.2020 |
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli vekiller ve ekran başında bizi izleyen saygıdeğer halkımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(Uğultular)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, çok uğultu var, lütfen...
RIDVAN TURAN (Devamla) - Türkiye'de çok önemli bir düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu var. Çok uzun zamandan beri iktidarlar, kendi varlık koşullarını muhalefetin sesini kısmaya, sözünü söylemesini engellemeye bağlamış durumdalar. Düşünce ve ifade özgürlüğü denilince tabii, bunun en olmazsa olmaz taraflarından bir tanesi basın özgürlüğü. Basın özgürlüğü önünde ülkemizde çok ciddi engeller var. Basın özgürlüğü, Anayasa'da ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda ifade edildiği gibi bir özgürlük olarak tanımlanmanın ötesinde, onun dışında, ne yazık ki basının nasıl zapturapt altına alınacağı, nasıl insanların özgürce düşünüp ifade edemeyeceği bir biçime çevrilmiş, evrilmiş durumda. Artık, çağdaş demokrasilerin en olmazsa olmaz taraflarından bir tanesi -herkesin bildiği gibi- basın özgürlüğü meselesi. O nedenle, Meclis, mutlaka, Türkiye'nin en temel sorunlarından bir tanesi olan özelde düşünce ve ifade özgürlüğünü, daha özelde ise basın özgürlüğünü ele almalı ve bu konuyu araştırmalı.
Değerli arkadaşlar, aslında Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar var; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları var, içtihat kararları var. Yine Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmelerde Türkiye basın özgürlüğünü tanımış, bunların altına imza atmış durumda. Yine, Anayasa'nın amir hükümleri basının sansürlenemeyeceğine dair ve düşünceyi ifade etme ve yayma hürriyetine dair hükümlerle donatılmış durumda fakat ne yazık ki söz konusu olan muhalif basın olduğunda; devrimci, demokrat basın olduğunda ve özellikle de Kürt basını olduğunda bu basın kuruluşlarının önüne akıllara ziyan düzeyde engeller dikiliyor. OHAL kapsamında, örneğin, 29 Ekim 2016'da çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle Özgür Gündem, Azadiya Welat, Dicle Haber Ajansı ve Jin Haber Ajansı gibi pek çok özgür basın kuruluşu kapatılmış durumda. Gerekçe? Gerekçe yok. Peki, herhangi bir mahkeme kararı var mı? Herhangi bir mahkeme kararı da yok. Bu kapatılmış olma hâli ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Aslına bakılırsa Kürt sorununda çözümsüzlüğü eleştiren ve Kürt sorununun barışçı ve demokratik bir biçimde çözülmesinden yana siyasi tutum içerisinde olan, yayın yapan bütün basın kuruluşları bu baskının altında, bu cenderenin altında, deyim yerindeyse, ezilmeye çalışılıyor.
Ben Yeni Yaşam gazetesinin imtiyaz sahibiyim. Bizim Yeni Yaşam gazetesi muhalif bir gazetedir, içerisinde her nevi muhalif fikir yer almaktadır. Ve inanın ki bizim gazetenin yemeğini yapanından yazısını yazanına kadar bütün çalışanları bu baskının altındadır. Neredeyse gözaltına alınmayan hatta cezaevine girmeyen tek bir gazete çalışanı dahi -üzülerek söylüyorum- kalmamış durumda. Yeni Yaşam gazetesine dair herhangi bir mahkeme kararı olmadığı hâlde Örneğin, Yeni Yaşam gazetesinin cezaevlerine girmesi "Tutsaklar birbiriyle haberleşebilirler." gerekçesiyle ve herhangi bir mahkeme kararı olmadan -tamamen keyfekeder- yasaklanmış durumda.
Yine, değerli arkadaşlar, Basın Yasası çerçevesinde kovuşturma ya da soruşturmaya uğrayan tüm yazarlar, gazete çalışanları nihayetinde, eninde sonunda terörle mücadele kapsamında ceza almaktalar. Örneğin Mezopotamya Ajansı muhabirlerinden Sadiye Eser, Sadık Topaloğlu; yine DİHA, Dicle Haber Ajansı muhabiri Hacı Yusuf Topaloğlu, yazdıkları yazılar ve yaptıkları haberler sayesinde örgüt üyeliği suçundan tutuklanmış durumdalar.
KHK'lerle 179 tane medya kuruluşu kapatıldı, binlerce basın emekçisinin işine son verildi. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının istatistiklerine göre 11 bin gazeteci şu anda işsiz durumda değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Yine, son beş yılda 3.804 gazetecinin sarı basın kartı iptal edilmiş durumda, 12 bine yakın gazeteci hâkim karşısına çıkarılmış durumda. Tutuklu gazeteci sayısı 91'e -Çin'den sonra dünyada en fazla gazeteci tutuklayan ülke unvanını böylece almış olduk- çıkmış durumda.
Değerli arkadaşlar, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ydü. Fakat ne yazık ki iktidarın siyasi yönelimi doğrultusunda, iktidarın düşünce ve basın özgürlüğü karşısındaki diktatöryal tutumu sayesinde -kimi cezaevinde olduğu için, kimi adliye koridorlarında olduğu için, kimi darbedildiği için, kimi sarı basın kartı elinden alındığı için- bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü değil, çalışamayan gazeteciler günü hâline dönüşmüş durumda. Bu da değerli arkadaşlar, demokrasi tarihine sizin sayenizde geçecek bir şey oldu, size nasip oldu; kutluyorum sizi (!)
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)