| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 14.01.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 32 sıra sayılı -uluslararası anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair- Kanun Teklifi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime Kıbrıs Türklüğüne büyük hizmetler etmiş 2 önemli ismi anarak başlamak istiyorum. 13 Ocak 2012 tarihinde vefat eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurucu Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Türk halkının mücahit önderi Rauf Denktaş'ı ve 15 Ocak 1984 tarihinde vefat eden Kıbrıs Türk halkı liderlerinden Doktor Fazıl Küçük'ü rahmet ve minnetle anıyorum, Allah ruhlarını şad etsin.
Kıymetli milletvekilleri, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz her geçen gün daha çok önem kazanan bir coğrafyadır. Bugün Doğu Akdeniz'de yaşanan güç mücadelesi bunu yeniden bizlere göstermektedir. Türkiye bu noktada bir hamle yapmış ve Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle bir deniz anlaşması yapmıştır. İYİ PARTİ olarak biz buna destek vermiştik ancak sonrasında olayın boyutu değişmiştir. Bugün Libya'da ülkemizin de içinde bulunduğu yoğun bir kriz yaşanmaktadır. Libya tezkeresi öncesinde, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi, yaptığı açıklamada diplomasi ve ara buluculuk meselesine işaret etmişti. Ancak ne hikmetse iktidar bu çağrının toplumun pek çok kesiminden gelmesine kulak tıkamıştı, ta ki Rus lider Putin benzer şeyleri söyleyene kadar. Putin diplomasi kanalını işaret edince iktidar bir anda o yolu tercih etmeyi denedi ve başardı. Genel Başkanımız bu konuda çok güzel bir söz söyledi: "Milletine sırtını dönmüş, el âlemin dediğinin peşinde koşuyorlar. El iyisi bunlar." İktidar kendi muhalefetini, kendi milletini dinlemedi, el iyisi olmayı seçti. Biz deyince gayrimillî olduk, Putin söyleyince millî ve doğru oldu.
Hafter bugün ateşkesi reddetmiştir. Ateşkesi kabul etsin diye Mehmetçik mi can verecektir? Sayın milletvekilleri, zaten mesele de burada başlamaktadır. İktidarın dış politika karnesi zayıftır, "Suriye'de Emevi Camisi'nde namaz kılacağım." derken, Emevi Camisi'ne maalesef Putin gitmiştir. Biz ise milyonlarca sığınmacının sorunlarıyla, dertleriyle boğuşmaktayız. Yarın bunun aynısının Libya'da olmayacağının garantisi yoktur. İktidar dış politikada artık bir millî mutabakat zemini oluşturmalıdır. Dışişleri Bakanı, partimizin genel merkezine bilgilendirmeye değil, istişare etmeye gelmelidir artık. Libya'da Atatürk'ün ve Enver Paşa'nın verdiği mücadeleyi hepimiz biliyoruz, bunu Sayın Cumhurbaşkanı da örnek verdi. Ben buna bir ek yapmak istiyorum ki Trablusgarp'ta o mücadeleyi verenler, Balkan Savaşları çıkınca yani ateş eve daha da yaklaşınca Trablusgarp'tan gerisin geriye dönmüşlerdi, Osmanlı da diplomasi yolunu tercih etmişti. Bugün de biz, Suriye iç savaşının ateşini ülkemizin her yerinde hissettiğimiz İran krizinin zirve yaptığı günlerde bu yolu tercih etmeliyiz.
Sayın milletvekilleri, biz bugün Kıbrıs'ta elimizi güçlendirecek başka adımları da atmalıyız. Bir an önce, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin "Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" adıyla uluslararası tanınırlığa ulaşmasını sağlamalıyız. Bu, son derece elzem ve önemli bir husustur.
Dün Ergenekon kumpasını rahmetli Denktaş'a dokundurmaya çalışanlar, Denktaş'ın Türkiye'deki programlarına ambargo koymaya kalkanlar, Denktaş'a "marjinal" diyenler bugün bir anda Kıbrıs'taki haklarımızı hatırlayıverdiler nedense. Atalarınız bir gölge gibi sizi takip etmektedir. Bu gölge, ülkemiz için bir karanlık hâlini almıştır. Türkiye'yi karanlığa mahkûm etmeyeceğiz, yeni hatalarınıza da asla izin vermeyeceğiz.
Kıymetli milletvekilleri, Irak ve İran'da yaşanan kriz de bizi düşündürmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgedeki varlığı coğrafyamızı germektedir. Bu noktada bir uyarıda bulunmayı önemsiyorum: Kasım Süleymani'nin öldürülmesinden sonra başlayan süreçte Irak'ta mezhep çatışmasını yeniden körükleyecek bir durum ortaya çıkmıştır. Bu meseleden de en çok etkilenebilecek toplum Irak Türkmenleridir. Irak Türkmenlerinin bir kısmı Şii iken bir kısmı da Sünni'dir. Şii Türkmen kardeşlerimizin bir kısmı ve hatta bazı Sünni grupları da Haşdi Şabi'yle ortak operasyonlar yapabilmektedirler. Haşdi Şabi içinde Türkmen birlikler bulunmaktadır. Türkiye de bu durumu çok iyi okumalıdır. İktidar, Irak'ta yaşanacak olası bir İran-ABD çatışması ve mezhep savaşında Iraklı Türkmen kardeşlerimizin haklarını savunabilmelidir. Irak'ta Barzani'yle, Talabani'yle, şununla bununla değil, doğrudan ve direkt Türkmen kardeşlerimizi merkez alan politikaları mezhep gözetmeksizin uygulamak zorundadır. Bu vesileyle, Iraklı Türkmen soydaşlarımıza selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ara verdiği sürede ülkemizde pek çok şey yaşandı. Bunları Genel Kurulda dile getirme şansımız olmadı. Yerel yönetimlerimizde yaşanan bir meseleye, özellikle Ankara bağlamında değinmek istiyorum.
Yarın, üyesi bulunduğum Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda bir kanun teklifi görüşülüyor olacak. Teklif daha yeni elimize ulaştığı için tamamen inceleme şansım olmadı ama gördüğüm kadarıyla ortada bir gerçek var: İktidar, her fırsatta, TBMM eliyle yerel yönetimlerin ellerindeki yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ve benzeri kurumlara devretmeye çalışıyor. Bunu neden yapıyor? 2015'te benzeri düzenlemeler gündeme geldiğinde, imar planı değişikliklerinden doğacak değer farklarının yerel yönetimlere bırakılacağı, o gün partinizin Genel Başkanı ve Başbakan olan Ahmet Davutoğlu tarafından bizzat ifade edilmişti. Bugün ise bakıyoruz, bu değer farkının yüzde 25'i ilçe belediyesine, yüzde 25'i büyükşehir belediyesine, yarısı ise -yani aslan payı- merkezî bütçeye aktarılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, o günden bugüne ne değişti de büyükşehir belediyeleri bu kadar devre dışı bırakıldı? Ben cevaplayayım: Büyükşehir belediyelerinde iktidar değişti. Ankara'da, İstanbul'da, Mersin'de, Antalya'da ve pek çok yerel yönetimde Millet İttifakı adayları kazandı. Siz, bu uygulamalara rağmen, milletin 31 Marttaki tercihlerini yargılıyor ve cezalandırıyorsunuz. Kanal İstanbul diretmenizin de sebebi budur. Üstüne bir de belediyelerimize, olmayan şeyleri söylüyorsunuz. Geçtiğimiz hafta, Ankara'nın görevden alınan devrik belediye başkanı dâhil, AK PARTİ'nin pek çok yetkilisi, Ankara'da yaşanan yoğun kar yağışı nedeniyle Ankara Büyükşehir Belediyesini topa tuttu, karalama kampanyası başladı. 2008'de çekilmiş fotoğrafları paylaşıp 2020 Ankara'sını eleştirdiler.
Değerli milletvekilleri, biz, yirmi beş yıl Ankara'yı yöneten ama her yağmurda alt geçitlerin yüzme havuzuna dönmesine engel olamayan başarısız yönetimleri iyi tanıyoruz. Karda, buzda millet mağdur olunca utanmadan "Tuz dökün, yalayın." diyenleri unutmadık. Ankara'nın kaynaklarını dinozorlara, heykellere, fantezi parklarına harcayanları asla unutmadık. Ankara'da yolsuzluğa, hırsızlığa ve hizmetsizliğe "Dur." diyen Sayın Mansur Yavaş'ı ve belediyemizi yedirmeyeceğiz. Ankaralılar da aynı şekilde belediyesinin dimdik arkasındadır. Siz ne kadar kanunla bastırmaya çalışsanız da Millet İttifakı belediyelerinin başarıları artacak ve milletimiz de inşallah bunu gelecek seçimlerde takdir edecektir.
Kıymetli milletvekilleri, sözlerimi sonlandırırken bizlere demokratik, sosyal ve gelişen bir Türkiye bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ahlaklı, dindar ve tertemiz annesi Zübeyde Hanım'ı da vefat yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum. Ülkemiz Zübeyde Hanım gibi nice analar, nice evlatlar yetiştirmiştir ve yetiştirecektir. Bizlere düşen ise analarımızı ve bütün kadınlarımızı korumak, şiddeti engellemek ve kadının toplumda daha görünür, daha aktif olmasını sağlamaktır diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)