| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 15.01.2020 |
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, size gerçekten bir kangrene dönüşmüş olan bir Türkiye gerçeğinden bahsetmek istiyorum: Cezaevleri.
Değerli arkadaşlar, her geçen gün daha da ağırlaşan, hiçbir hukuk normunun açıklayamayacağı, hiçbir vicdani ilkenin kabul etmeyeceği şekilde can yakıcı bir hakikatle karşı karşıyayız. Ağır rahatsızlıkları nedeniyle serbest bırakılması gereken, infazına ara verilmesi gereken tutsaklar ne yazık ki Hükûmet tarafından, mevcut sistem tarafından serbest bırakılmıyor. Bu çağda cezaevleri birer ölüm odası hâline getirilmiş durumdadır ne yazık ki.
Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın 104'üncü maddesi, Cumhurbaşkanına, mevcut olan mahpusların serbest bırakılması ve sakatlık durumlarında cezaevlerindeki sürdürülemez yaşamına dair ara vermeye ilişkin bir yetki tanımaktadır. Ne yazık ki bu yetki hiçbir şekilde kullanılmamaktadır. Öte taraftan, ceza infaz yasasının 16'ncı maddesinde, hükümlünün hastalığının hayatı için kesin tehlike teşkil ettiği durumlarda Adli Tıp tarafından rapor verilmesi ve bu rapor çerçevesinde infazın ertelenmesi hükmü yer almaktadır. Ne yazık ki yine infaz yasasının 116'ncı maddesi de bu niteliktedir ve bunların hiçbirisine uyulmamaktadır. Adalet Bakanlığının belirlediği tam teşekküllü hastanelerden alınan raporlar Adli Tıp raflarında bekletiliyor ve haftalarca, aylarca ne yazık ki bu konuda herhangi bir cevap alınamamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Gülay Çetin/Türkiye kararında Adli Tıp Kurumu tarafından, heyet raporlarına rağmen tekrar muayeneye çağırılmasını ve bu durumun gecikmeye neden olmasını eleştirmiş ve Türkiye'nin işkence yasağını ihlal ettiğine dair bu yönde bir karar vermiştir. 2013 tarihinde kabul edilen 6411 sayılı Yasa'da, kişilerin maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettirmemesi durumunda da yine cezanın ertelenmesi hükmü yer almaktadır ama bu hükme de uyulmamaktadır.
2003 tarihinde onaylanan Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının gereklerini yerine getirmek ve tüm tutuklu ve hükümlülerin uygun nitelikte, adil bir şekilde sağlık hizmetinden geçirilmeleri gerektiğini burada vurgulamak istiyoruz.
Uluslararası kriterler var bu konuda. Biz uluslararası sözleşmeleri şu anda inceliyoruz. 1955 tarihli Birleşmiş Milletler Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standartlar, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Tıbbi Etik İlkeler, 1988 tarihli Birleşmiş Milletler Herhangi Biçimde Alıkonulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin İlkeler Manzumesi, 1990 tarihli Mahpusların Islahı İçin Temel İlkeler ve yine 1990 tarihli Birleşmiş Milletler Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunması İçin Kurallar ve ayrıca Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Ceza ve Muamelenin Önlenmesi Komitesinin kararlarının hiçbir tanesine değerli arkadaşlar, uyulmuyor. Bu kriterlerin hiçbirisine uyulmadığı gibi, zorunlu olan bu uluslararası kriterlere de uyulmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, peki, Türkiye cezaevlerinin tablosu ne durumdadır, şöyle birkaç örnekle sizlere açıklamak istiyorum: Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002 yılındaki tutuklu ve hükümlü sayısı 59 bin iken 2018 itibarıyla 260 bin kişiye çıkmış durumdadır. Üstelik 431 bin kişi denetimli serbestlikten faydalanmaktadır. Bu tablo başlı başına Türkiye'nin bir açık hava hapishanesine dönüştürüldüğünün başka bir fotoğrafıdır.
Muhalif olan, düşünce üreten ve en önemli sorun olan Kürt sorununa çözüm gündeme getiren herhangi bir siyasetçi de ne yazık ki bu toplama kamplarına dönüştürülen cezaevlerine götürülmekte ve insanlara bu muamele reva görülmektedir.
2018 itibarıyla 431 bin kişinin denetimli serbestlik kapsamında olduğu gerçeği, ülkenin genel atmosferinin yani toplumun tamamen denetim altında tutulduğunun ve çok büyük bir kitlenin özgürlüğünün kısıtlandığının ve özgürlüklerden mahrum bırakıldığının başka bir görüntüsüdür. 2015 tarihinden itibaren cezaevlerinde yaşanan işkence vakalarında ciddi oranda artışlar meydana gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, İHD'nin bu konuda çeşitli raporları var. Hapishanelerde 457'si ağır olmak üzere 1.333 hasta mahpus bulunuyor. Bunlardan 841'i gerçek anlamda ağır konumdadır. Hapishanelerde 2009'dan Ekim 2016'ya kadar 2.300 kişi yaşamını yitirmiştir.
Bir diğer husus, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneğine ve çeşitli toplum kuruluşlarına 7 bin başvuru yapılmıştır. Bu başvurulara verilen cevaplarda tutukluların durumunun iyi olduğuna ve kendileriyle ilgilenildiğine ilişkin ciddiyetsiz cevaplar verilmiştir. Yine, resmî olmayan ancak çeşitli sivil toplum kuruluşlarının verilerine göre 2019 yılında adli ve siyasi olmak üzere toplam 50 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Yaşam hakkı cezaevlerinde ihlal edilmektedir. Kinyas Gülcan, 74 yaşındaki Nebi İlhan, 2018 yılında 23 kişinin cezaevlerinde şüpheli ölümü, Nurcan Bakır yirmi sekiz yıl cezaevinde kaldıktan sonra "Zulme karşı sessiz kalmayacağım." demek suretiyle yaşamına son vermiştir. İHD verilerine göre 1.149 kişiye işkence ve diğer taraftan sağlık haklarının ihlali, sürgün ve benzeri ihlaller olmak üzere toplam 4.034 kişiye hak ihlali uygulanmış durumdadır. Devrim Ayık kolon kanseri ve hâlâ cezaevinde, Diyarbakır T Tipi Cezaevinde Guli Kara açık kalp ameliyatı geçirmiş olmasına rağmen, bütün taleplerine rağmen tahliye edilmemektedir. Bunlar binlerce vakadan sadece birkaç tanesi.
Yine İHD raporlarına göre hasta mahpuslar neler yaşıyor? Hasta olan mahpuslar revire götürülmüyor, kötü muameleden geçiriliyor, sürgün ediliyor, yemek verilmiyor vesaire, binlerce sorunla karşı karşıyalar.
Değerli arkadaşlar, tutuklu ailelerinden aldığımız bilgilere göre Şerafettin Demir, Van Yüksek Güvenlikli Cezaevinde 15 gardiyan tarafından darbedilmiş ve hâlâ tehdit ediliyor. Özay Özer, Elâzığ Yüksek Güvenlikli Cezaevinde tecrit altında tutuluyor. Cihan Yaşar, Erzincan Cezaevinde ağır müebbet hapis cezası almış, hücrede tek başına tutuluyor, ayakta durmakta zorlanıyor ve ihtiyaçlarını tek başına gideremiyor. Hasta tutsaklara âdeta düşman hukuku uygulanıyor.
Cezaevlerinde kalan tutuklularda en çok mide ve bağırsak iltihaplanması, reflü, gastrit, solunum yolları rahatsızlıkları ve akciğer hastalıklarının baş gösterdiği tıbbi bulgularla tespit edilmiş durumda. Hastalıkların temel nedenleri olarak koğuşların fiziki yapısı ve hijyen koşullarının olmaması tespit edilmiş başka bir gerçeklik. 25 kişilik koğuşta 40-45 kişi kalıyor; bu da daha başka hastalıklara davetiye çıkarıyor. Cezaevlerinde kişi hasta olduktan sonra çeşitli ihtiyaçları da karşılanmıyor.
Diyarbakır T Tipi Cezaevinde tahliye olan HDP PM üyesi Şehriban Zuğurli, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine değinerek bağırsakları dışarıda olan bir tutuklunun tedavisinin engellendiğini, annesiyle birlikte kalan bir bebeğe ise mama verilmediğini açık bir şekilde belirtiyor ve bu şekilde beyanatta bulunuyor. Bu tür hak ihlallerine ilişkin hiçbir şekilde bir araştırma ve incelemenin yapılmadığı da başka bir gerçek.
Değerli arkadaşlar, cezaevleri zulüm evlerine dönüşmüş durumda. Derhâl bu işkencelerden vazgeçilmesi ve insanlık onuruna yakışır bir tutum alınması gerektiğini burada belirtmek istiyoruz. Aksi takdirde, önümüzdeki dönemde ve önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin, insan hakları anlamında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde insan hakları konusunda çok ciddi bir şekilde tazminatlarla karşı karşıya kalacağını burada belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)