GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:43
Tarih:15.01.2020

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Genel Kurulu, değerli halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, Balıkesir Burhaniye'de yaşamını yitiren Nurcan Bakır için son derece üzgün olduğumu söyleyerek başlamak istiyorum. 19 yaşında cezaevine girmiş, yirmi sekiz yıldır cezaevinde olan bir hasta tutsak ve yaşamına son veriyor. Bu ölüm, hapishanelerde fiilî idam cezasına tekabül eden hasta tutsakların ölümüdür, hasta tutsaklara karşı büyük bir duyarsızlık vardır. Buna dikkat çekmek istiyorum. Bu ölümlerden iktidar partisi ciddi anlamda sorumludur.

İktidar partisi ne yazık ki yaşam hakkına hiç saygı duymuyor. Sadece hapishanelerde değil, aslında hayatın bütün alanlarında yaşam hakkına dair iktidar partisinin büyük bir saldırısıyla karşı karşıyayız. Bakın, size bir fotoğraf göstermek istiyorum. Bu, iki gün önce Ankara'da gerçekleşen bir basın açıklamasından. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Ankara temsilcilerinin 2019 yılında Türkiye'de yaşanan iş cinayetleri raporunu açıklarken polisin müdahalesi. Şimdi, polisin, Emniyetin böyle bir olay karşısında neden bu şekilde müdahale ettiğini gerçekten sormak gerekiyor.

Türkiye'de iş cinayetleri yıllardır sürekli artarak devam ediyor. Günde en az 4-5 işçi yaşamını yitirirken ve meslek hastalıklarından insanlar yaşamını yitirirken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sadece yaşananları izlediğini, hiçbir şekilde müdahil olmadığını görüyoruz. Oysa Türkiye, iş cinayetlerinde Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü sırada. Bu, yıllardır böyle, bütün iktidarınız boyunca böyle. Bu tabloyu değiştirmeyi hiç düşünüyor musunuz arkadaşlar?

Hiç gazete okuyor musunuz? Bakın, Evrensel gazetesinde Aydın Çine'de silikozis hastalığına yakalanan işçilerle ilgili seri haberler çıkıyor. Binlerce işçi madenlerde kötü çalışma koşullarından dolayı, silika soludukları için silikozis hastalığına yakalanıyorlar. Dumanlar, toz bulutları içerisinde çalışan Aydın Çine'deki bu işçilerin yaşamı sizi hiç ilgilendirmiyor mu? İlgilendirmiyor.

Meslek hastalıkları hastanelerine gidiyorlar, sizin kılınız kıpırdamıyor. Bu işçiler yıllarca madenlerde çalışıyorlar; akciğerleri silikayla doluyor, taşlaşma başlıyor, hastalık nüksetmeye başlıyor; hastaneye gidiyorlar, teşhis konuluyor; teşhis konulduğunda çeşitli bahanelerle işten atılıyorlar. Meslek hastalığına yakalandıkları anlaşılmasın diye, örneğin ekonomik kriz gerekçe gösterilerek işlerinden atılıyorlar. Çalışma ortamları böyle, duman içerisinde.

Hani diyordunuz ya "Yüzde 80 oranında millî ve yerli savaş sanayisini yapıyoruz." diye, peki, madem böyle bir teknolojiniz var, 21'inci yüzyılda bu nasıl bir maden ocağı görüntüsüdür, bu nasıl toz duman içerisinde bir çalışmadır? Ve bunu binlerce işçi yaşıyor. Daha 2011'de kot kumlama işçilerinin benzer koşullarda çalıştıkları için silikozis hastası olup öldüklerini biliyoruz. Bunlar tespit edildi, bunların meslek hastalığı olduğunu bile kabul etmediniz ve onlara engelli maaşı bağladınız. Bu gerçeklerle ne zaman yüzleşmeyi düşünüyorsunuz?

Soma işçisinin önüne polis barikatı yığıyorsunuz, Soma işçisine tekme atıyorsunuz ve bu görüntüler sürekli olarak devam ediyor. İşte, Ankara'da -biraz önce gösterdiğim- basın açıklamasını yapan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyeleri Türkiye'deki iş cinayetlerine ve meslek hastalıklarına dikkat çekmek için, bu raporu açıklamak için basın açıklaması yapıyordu. Neden bu gerçeklerden korkuyorsunuz ve onların üstünü örtmeye çalışıyorsunuz?

Bu, bana şunu düşündürüyor: Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının aslında 3P'den oluştuğunu ifade ediyor. Aile, patriarkali koruyor; Çalışma, patronları koruyor ve Sosyal Hizmetlerse partiye yandaş bulmaya çalışıyor. Yani bu Bakanlığın çalışmaları sadece bu 3P başlığı altında gelişiyor. Peki, bu çalışma koşullarındaki ölümcül koşulları kim değiştirecek? Sendika kurmalarına izin vermiyorsunuz, sendikalaşma önünde engel oluyorsunuz, eylem yapmalarına, hak aramalarına izin vermiyorsunuz ve bu işçiler köle mi? 21'inci yüzyılın kölesi mi diye sormak istiyoruz.

Bakın, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı, 2019'da bu işçilerin çalışma koşullarıyla ilgili normalde 2018 Aralık ayında yapılması gereken iş teftiş planını yaptırmamış. Niye yaptırmıyorsunuz, neden yaptırmadınız diye kendisine soruyoruz. "Hayır, yaptırdım." diyor. Ama yaptırmamış çünkü bunlar kayıtlarda var. İş Teftiş Kurulu Yönetmeliği uyarınca 2019 yılı Genel Çalışma Planı, 2018 yılı Aralık ayında onaylanması gerekirken 2019 yılı Eylül ayında verilmiş yani neredeyse yıl biterken verilmiş. Bu iş teftişinin de işçi sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili yapıldığı söylenemez.

Sonuç olarak Bakanlık, aslında işçilerin çalışma koşullarıyla ilgili olarak çalışma yaptırmayarak patronları, sermayedarları korumuş ve işçilerin, biraz önce gösterdiğim resimlerde olduğu gibi, iş cinayetlerinde ve meslek hastalıklarından yaşamını yitirmelerine sebep olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bir üniversite bir araştırma yapmış ve o araştırmada deniyor ki: "Türkiye'nin en önemli sorunu ekonomik durgunluk, işsizlik ve hayat pahalılığı." Şimdi, işsizleri olan bir ülke ne yapar? İşsizleri olan bir ülke herhâlde yeni istihdam alanları yaratmaya çalışır, insanların karınlarını doyuracakları ve refah içinde yaşayacakları bir toplum yaratmaya çalışır.

Biraz önce değindiğim iş cinayetlerini, meslek hastalıklarını örtbas etme anlayışında olduğu gibi, yine, işsizliği de örtbas eden bir anlayışla hareket ediyorsunuz. Normal şartlarda bunu kendine dert eden bir iktidarın yapması gerekeni yapmayıp şöyle yapıyorsunuz: Mesela, 2009 yılında 15 yaş üstü nüfus 928 bin artmışken iş gücü de 939 bin artmıştı. 2019'daysa -aynı rakamlara bakıyoruz, aynı istatistiğe bakıyoruz- bu sefer nüfus artışımız 939 bin civarında olmuş fakat işsizlerin sayısına bakıyoruz, sadece 82 bin kişi artmış yani işsizleri istatistiklerde göstermeyerek, iş aramadıkları için bir şekilde istatistiklerde yok sayarak böylece işsizlik sorununu çözdüğünüzü söylüyorsunuz, onu da örtbas ediyorsunuz fakat insanlar etlerinde, kemiklerinde zaten bu acıları, bu sorunları yaşıyorlar. O yüzden, insanları bu şekilde kandırmanız mümkün değil. O yüzden de her geçen gün sizin oylarınız azalıyor ve sizin söylediklerinize halkımızın inancı azalıyor.

Aynı şey, LGS sınavlarına geçen senenin 2 katına yakın öğrenci girecekti ama okul kontenjanlarında bir artış gerçekleşmemesi sebebiyle LGS sınavlarına bu sene 2 katına yakın öğrenci girecekken ne yazık ki okullar, sınıflar sanki 2 katına çıkacakmış gibi davranılıyor. Aslında burada yapılmak istenen, imam-hatip liselerine insanların, öğrencilerin kaydedilmesini zorunlu hâle getirmek. Yani eğitim sistemine de aynı şekilde bir inkâr politikasıyla ve baskı politikasıyla müdahale ediyorsunuz.

Aslında, hiçbir sorunu gerçek anlamda çözme becerisi kalmamış bir iktidarla karşı karşıyayız. Sorunlara çözüm üretmekten vazgeçtim, ortada sorun olmasa da bu sefer sorun yaratıp gündem değiştirme gayreti altındasınız. Bir yanda kadınlara saldırılar sürerken, bir yanda işçilere saldırılar sürerken, bir yanda gençlere saldırılar sürerken ekonominiz çöküyor, kriz ortamı derinleşiyor; Kanal İstanbul ile başka tartışma konuları yaratarak gerçeklerin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Kurtuluş bizim ellerimizde, kurtuluş halklarımızın mücadelesinde; bu rantçı, talancı, hamasetle dolu politikalarda değil, hukukun üstünlüğünün olduğu, demokrasinin, insan haklarının, insana yakışır çalışma koşullarının, eşitliğin, çoğulculuğun olduğu bir toplumu yaratmakta. Biliyoruz ki bizler, böyle bir toplumu inşa edeceğiz, bu devranı döndüreceğiz; halkların umut ettiği eşit, özgür, insana yakışır bir Türkiye'yi el birliğiyle yaratacağız diyorum, sizlere teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)